Siyasetin çok dönengeçli bir cambazı…
Siyaset yolunda çok dönengeçli tabiatıyla tanınan, çok başkalaşıma uğrayan ve kendini sürekli “seleksiyona ”(ayıklama) tâbi tutan Zeybek’in şu sıralar televizyonlarda M. Kemal’i çok övmesi ve iri laflar etmesi, cemaziyelevvelini hatırlattı.
Siyasetin bir cambazı olarak ikbal yolu MHP’de açılan Zeybek, ikbal yolunun en başında “Ülkücü Eğitimciler Başkanlığı” yapar. Sonra ANAP’ta devam eder ve Kültür Bakanı olur. Özal’ın vefatından sonra yeni ikbal kapısı olarak Cumhurreisi Altıyedi Süleyman’ın başdanışmanlığını yapar ve bu görevin nimetini çabuk toplayarak Türk-Kazak Üniversitesi Mütevelli Reisi olur. Sonra BBP Genel Başkan Başdanışmanlığını üstlenir ve merhum Yazıcıoğlu’ndan sonra adı BBP’ye genel başkan adayı olarak geçer.
Bu mütevazı partide ekmek yok diye tekrar MHP’ye duhul etmeye çalışır fakat bütün hamlesi akîm kalır. En nihayetinde vesayetçi derin güçlerce manipüle edilen DP’nin başına geçmesi söylenir. DP’ye genel başkan olunca ne dediğini bilmez olur; büyük hayâller kurmaya ve sık sık “yüzde 51 oy bekliyorum, ben mutlaka başbakan olacağım” demeye başlar.
Ardından cirmine bakmadan MHP’ye ortaklık teklif eder. Sonra SP, BBP, Has Partiye ittifak teklifleri yapar. Hiçbirinden kabul görmez. Eli böğründe dolaşırken, Atatürkçü şeyh Haydar Baş’ın BTP’siyle “muhteşem ve iktidar garantili” bir ittifak yapar ve “bu iş tamam, l2 Haziran 2011 Genel Seçimlerinde birinci partisi olarak hükümeti kuracağım inşallah” der. Kargaların bile güleceği bu ham hayâlinin sevincini gazoz içerek kutlar ve ferahlayınca çıkıp miting meydanlarına atıp tutmaya başlar.
ZEYBEK “BEN MUTLAKA BAŞBAKAN OLACAĞIM” DİYOR
Zeybek, “Ben mutlaka Başbakan olacağım” diye tutturunca megaloman olduğuna, kendini büyük adam sanma ve narsizm hastalığına yakalandığına dair teşhisim artık kesinleşmişti. “Ey ahali! Ben iktidara geliyorum, ben başbakan oluyorum” demeye başlayınca, dinlemeye gelenler şaşırır, “galiba ne dediğini bilmiyor, ateşli hastalık falan geçirmiştir” diyorlar.
“BAŞBAKANLIK BENİM HAKKIMDIR” DEMESİ PARANOİD ŞİZOFRENİ BELİRTİSİDİR
Hâsılı meydanlarda kâh ata binerek, kâh otobüs üstüne çıkarak “Ben başbakan olacak adamım” diye kendi adına tellâllık yapar. Kendini başbakan olacak adam olarak görmek bir sendroma dönüşür. Dinleyicilerden biri, “Memlekette başbakanlık yapacak adam çok…” deyip isim sayınca, hemen celâllenir; “Bu ülkede başbakanlık benim hakkımdır. Çünkü liderler içinde bakın bakalım benim gibi kaymakamlık, müsteşarlık, mebusluk, bakanlık, cumhurbaşkanı başdanışmanlığı, üniversite kurucu heyet başkanlığı, bir iri medya kuruluşunun genel koordinatörlüğü, gazetelerde yıllarca köşe yazarlığı yapan ve şu kadar kitap yayınlayan biri var mı?” diyerek kükrer.
“Başbakanlık benim hakkımdır” diyen birini dünyanın hangi tıbbiyesine götürseniz götürün kesinlikle paranoid şizofreni teşhisi koyarlar. Büyük adam kompleksi girmiş ruhuna. Tedavi olması veya bir hocaya okunması lâzım. Her yerde “Ben başbakan olacak adamım…” diye sayıklayan biri muhakkak ki narsizm ve megalomanî hastalığına yakalanmıştır.
Malûmdur ki “Megaloman”; kendini beğenmiş, kendini her şeyden büyük gören, sürekli kendisini övme belirtileri olan bir hastalıktır. Hasta, üstün niteliklere sahip olduğunu zanneder. Eskiden “Türk-İslâm ülkücüsüyüm” diye övünen Zeybek, sol-liberal görüşlü Radikal ve Posta gazetelerinde köşe yazarlığı da yaptığı malûm. Cem Vakfı’nın derin müdavimi ve son derece yanlış yorumladığı Ahmet Yesevî uzmanı (!), makam ve mansıp tutkunu, şöhret âfetine mâruz Zeybek’in iflah olmaz huyları çoktur.
DEMİREL’İ VE M. KEMAL’İ ÇOK ÖVMEYE BAŞLAYINCA…
En büyük kusuru Demirel’i övmesi ve 28 Şubat’tan bu yana onun ağır hatâlarını söylememesidir. M. Kemal’i çok referans göstermesi ve ondan “Büyük ceddimiz” demesi bu kusurlarını ve siyasetteki başarısızlığını katmerlemiştir. 9 Şubat 2003 tarihli Tercüman’da Demirel için yazdıkları ahrete kadar üzerinden çıkmayacak kara bir lekedir:
“Sayın Demirel’i yakından tanıdım. Çok okuyan, okuduğunu çabuk anlayan, yetenekli bir insan... Çağı ve çağın gelişmelerinin ayrımında bir zihin (...) Bayrağın temsil ettiği değerlerin aynı zamanda insanın onurlu yaşamasının da güvencesi olduğunun bilincinde bir düşünür... Sayın cumhurbaşkanımız filozof-devlet adamının iyi bir örneğidir.”
Bu sözler siyasî bahtının kapandığının işaretiydi. Ama farkında olmadı. Çünkü aklı perdelenmişti. Bir kararda durmuyor, sürekli başkalaşıyordu. 28 Şubat’ta Refahyol Hükümeti’nin alabora edilmesinde Cumhurbaşkanı olarak ses çıkartmayan ve çıkarına uygun yeni hükümet tezgahı hazırlayan Demirel için “filozof-devlet adamının en iyi örneği” diyen birini Allah iflah eder mi? Ahmet Yesevi’nin “Hikmetleri” ni okuduğunu söyleyen bir insan, başörtüsü zulümlerine, Kur’an kurslarının kapatılmasına sesini çıkartmayan Demirel’i över mi? Demirel’i ve M. Kemal’i çok övmeye başlayınca aklının bir hoş olduğunu belli etmişti.
KENDİNİ HZ. MUSA’YA BENZETMESİ
Aklının bir hoş olduğuna dair şu sözlerini de incelemek lâzım: “Gittiğim her yerde engel çıkarıyor ve TV kanallarına çıkmamı engelliyorlar. Firavun, Hz. Musa’nın gelmesini engellemek için yüzlerce çocuğu öldürmüş, ama engelleyemedi. Trabzon’dan çıkarak dünya çapında ekonomi kitapları yazan Haydar Baş’ın partisi bizimle yola devam ediyor. İnşallah Demokrat Parti iktidarına kavuşacak.”
Siyasî cirmine bakmadan çok iri sözler ediyor, kendinde olmayan vasıfları kendinde varmış gibi gösteriyordu. Kendini Firavunca engellenen Hz. Musa yerine koyması çok komikti. “Zeybek’in kafası tamam” demişlerdi. Zaten Haydar Baş’ı övüp, ittifak yaptığı gün şansızlığı da başlamıştı. Siyasetin her rengine boyanmış biri kalkıp da “yüzde 51 oy bekliyorum,13 Haziran’da Başbakan olacağım” derse ve % 0.06 oy alırsa, elbette akıl sağlığının yerinde olmadığına kanaat edilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.