D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Adalet talebi: Herkes için, her zaman!

Adalet talebi: Herkes için, her zaman!

6-7 ekim olayları unutulabilir gibi değil. Kan ve vahşetin ülkenin bazı şehirlerinde, bilhassa Diyarbakır’da zirve yaptığı günler… İşte bu günlerde, ergenlik çağında masum bir çocuk hunharca katledildi. Aradan iki ay geçtikten sonra faillerin yakalandığı haberini bizzat Başbakan verdi. 

Katledilen Yasin Börü’nün ailesinin yakalananların gerçek suçlular olması temennisi yanında, dillendirdiği bir iddia var ki, bilhassa üzerinde durmak gerekiyor: 

“Selahattin Demirtaş’ın da, Zübeyde Zümrüt’ün de yargılanmasını istiyorum. Çünkü azmettiren, bu vahşeti yapanları sokağa döken onlardır. Bu yüzden onların da yakalanan bu kişilerle yargılanması lâzım.” 

Kamuoyu “bunlar da kim sorusunu?” sorarsa, birincisi Türkiye’nin malûmu: Cumhurbaşkanı adayı bile oldu! Esas görevi adı sürekli değişen partilerde eş-başkanlık! Bana göre, 6-7 ekimden sonraki unvanı “leş-başkanlık”! Diğer isim ise, mezkur partinin Diyarbakır il başkanı imiş.

Burada durup düşünmek lâzım: Türkiye’de adalet cihazı gerçekten işliyor olsa idi, 6-7 ekim olaylarını başlatan açıklamaları yapanların, “leş başkan”ın ve mezkur bayanın, şehirde herkesin gözü önünde cereyan eden cinayetlerin akabinde tutuklanması gerekirdi. 

Efendim, birisi vekil! Ayrıca çözüm süreci zedelenir, mashalat icabı görmezden gelelim!

Hiçbir mazeret adaletin önüne geçmez!

Bu cinayetlerin tahrikçisi olduğundan şüphe olmayan bir şahsın dokunulmazlığı sür’atle kaldırılmalıydı. Hukuk bunu gerektirirdi, adalet bunu icab ettirirdi, vicdan bunu emrederdi. 

Burada azimli ve kararlı bir tahrikçilik hali ile karşı karşıyayız. Eğer adı geçen kişi, tahrikkâr açıklamalar yaptıktan sonra işlerin çığırından çıktığını görünce kameraların önüne geçip: “Biz kan ve ateş istemiyoruz, masum insanların öldürülmesini, kamu malına zarar verilmesini istemiyoruz” dese idi, yani açıkça pişmanlığını ifade etse idi, bir nebze tahfif sebebi olurdu.

Ne oldu peki? 

Hazret dut yemiş bülbüle döndü. Roma’yı ateşe veren Neron vahşiliği ile insanların öldürülmesini, şehrin önemli bir bölümünün yakılıp yıkılmasını, yağmalanmasını zevkle seyretti. 

En çok konuşması gereken bir zamanda bir buçuk ay sükut etti. Güya rahatsızlanmış! Diyelim ki hasta, kendi kamuoyu önüne çıkamasa dahi, tesirli bir açıklama yayınlayabilirdi. Demek ki, yaptığı işten, doğurduğu sonuçtan memnun. Bunu etnikçilik davasının tabii bir sonucu olarak görüyor. “Benim örgütüm hata yapmaz, öldürmek, yakmak yıkmak onun en tabii hakkıdır!” 

Ahlâkın en düşük seviyesi: “Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma!” Bu zatın bu seviyeye gelmesi için kaç fırın ekmek yemesi lâzım? 

6-7 ekimin savunulabilir bir yanı yok, bunu insaf sahibi herkes söylüyor. Buna rağmen, “hata yaptık”, diyemeyen, kamuoyu önünde özür dilemeyen bir kimsenin Dersim’den, şurda burda devletin katliam yaptığından söz etmeye hakkı yok. 

Pişkin Selahattin’in bu konular hakkında konuşmaktan imtina ederken, Aynelarap’ta işlerin kötü gitmesi üzerine, IŞİD’in Türkiye’den himaye gördüğü yalanın sarılmasına ne demeli? Neredeyse unutmaya başladığımız sıfatını bu vesile ile pişmiş kelle formunda yeniden gördük. Bunun türkçesi yavuz hırsızlıktır!

Türkiye’de etnik siyasetin defoları böyle sürerken hangi legal siyasetten, hangi çözümden söz ediyoruz? 

Yasin Börü’nün mazlum ailesini yalnız bırakan çok meşhur “İnsan hakları örgütleri” nerelerde acaba? Mesela bir zamanlar Mazlum-Der vardı. Yoksa adını değiştirdi de Zalim-Der mi oldu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi