Ölüm var, hiç kaçamayacağın ölüm!..
Dünya nedir ki, “dön” diyen “dur” dediğinde her şey bitecek olduktan sonra? Döndüren, sonunda durdurmak ve böylece her şeyi bitirmek için mi döndürmüştür dersin? Daha büyük ve daha önemli hayatı döndürmek için durdurmuş olabileceğini neden hesaba katmazsın?
Hayat nedir ki, sonunda ölüm olduktan sonra? Ölümsüzlüğe ölebiliyor musun, sen ona bak! Ölümünle yeni bir hayata dirilebiliyor musun?... Ardından bir hoş seda bırakabiliyor musun; bir güzel yol, bir kutlu çığır açabiliyor musun? Geride bıraktıkların, “iyi ki vardı” mı diyecekler, “nihayet gitti” mi?... Hayatı nasıl yaşadığından ziyade, nasıl bitireceğin değil mi önemli olan? Nasıl bitirmek istiyorsan, öyle yaşamalı değil misin?
Yaşamak nedir ki, sonuç toprak olmaksa? Sonuçta sadece toprak olacaksan, ha var olmuşsun, ha hiç olmamışsın; varken de ha en tepede, ha en altta bulunmuşsun, ne önemi kalır? Yaşamak, yoklukla bitecek kadar anlamsız olabilir mi? Yoklukla bitecek bir varlığın yaşamış olması düşünülebilir mi? Eğer “ebedi bir hayat”a intikal edebilmişsen yaşamışsındır; yoksa her ne şekilde olursan ol, toprak olacaksa nihayetin, yaşamamışsındır, değil mi?
Aile nedir ki, dünya için bir “huzur yuvası”, ahiret için bir “istikamet ve kurtuluş menbaı” olmayacaksa? Ata nedir ki, evladına “dünya için önderlik, ahiret için rehberlik” etmeyecekse? Evlat nedir ki, sen onun için yüreğini kurban ettikten sonra bile, o gelip, yüreğine hançer saplayacaksa? Aile olmak; kendi başına bir “toplum” olmak, kendi içinde bir “mutluluk devleti” kurmak, kendi ömrüne “bereket aşısı” vurmak değil mi?
“Eş” nedir ki, hayatına hayat katmadan, ama sadece sana ait olan hayata ortak olup senin hayatını paylaştıktan sonra? Hayatını paylaştığın kadar ölümünü de, mutluluğunu paylaştığın kadar acını da, dünyanı paylaştığın kadar “ebedi hayat”ını da paylaşabiliyor musun? Birlikte yaşamak bir yük mü omzuna binen, bir destek mi hayat koşusunda? Yolda kalmana mı sebep, yol almana mı etken? Hayatı tüketen bir paylaşım değildir eş olmak; hayata hayat katan, var olmayı yaşamaya döndüren bir hayat birliğidir.
Dost nedir ki, ak günlerde seninle görünüp de tam ihtiyaç duyduğun kara günlerde, seni karalarının kapkara ağlarına terk ettikten sonra? Dost, yalnızlıkta yol arkadaşı, karanlıkta yol ışığı, takatsızlıkta tutunacağın dal ve dayanacağın destek, çıkmaza düştüğünde önüne açılan düzlük, fırtınada sığınacağın bir liman değil mi?
İnsan nedir ki, “kul” olmaktansa “mahlûk” olmayı seçtikten, “yaşamak”tansa “var olma”yı tercih ettikten sonra? Yol kenarındaki bir taş da vardır, değil mi? Ama taş, var olmakla yola koyulabiliyor mu? Yaşamak var olmak değildir, yol açmak ve yol almaktır. İnsan, ebedi kurtuluşa yol alabiliyorsa yaşıyordur, aksi halde vardır, ama helâka sürükleniyordur.
Evet, Allah bize bir ömür vermiş. O halde, ölene kadar yaşamak zorundayız.
Yaşadığımız sürece, şöyle adam gibi yaşamalı değil miyiz? İnsanca, onurluca, şereflice, özgürce, müslümanca... Rabb’in rızasına uygun olarak... Tevhid ikliminden soluklanarak... İlahi hükümlere riayetin pınarından kana kana içerek... Haysiyetli bir ömür sürdürerek...
Bunun için, evvela aklımıza ipotek konulmasına mani olalım, beynimizi başkalarının emrine vermeyelim. Bizim adımıza başkalarının düşünmesini beklemek yerine, herkes için biz düşünelim; ama kimsenin beynini kontrol etmeye, hiç kimseyi yok saymaya çalışmayalım. Bir şey olacaksak eğer, bize öyle dendiği için değil, biz öyle olduğunu bildiğimiz için öyle olalım. Başkalarının gözüyle bakmaya son verip, kendi ufkumuzu geliştirelim. Bize tayin edilen dar koridorlarda sürünmek yerine, hakikatle biçimlenmiş engin ufuklarda koşalım. Haysiyetimizi çiğnetmeyelim sütü bozuk tağutlara; hayatımızı kul etmeyelim, ömrümüzü heba etmeyelim...
Bilelim ki bu dünya, “hayatını yaşamak” değil, hayatını, “ebedi hayat”a hazırlamak içindir; ama “hak ve adalet çizgisi”nde, “hududullah” ve “hükmullah” çerçevesinde...
Bunun için hakkı ketmetmeyelim. Hakkı batıl ile karıştırmayalım. Hem dostumuz, hem de düşmanımız için “insaflı ve adaletli” olalım. Bizim için hak olanı başkası için suç saymayalım, başkasında gördüğümüzde günah saydığımızı kendimize helal kılmayalım. Sanki bu dünya bize kalacakmış gibi, sanki sonsuza dek var ve hükümran olacakmışız gibi, sanki hiç hesap vermeyecekmişiz gibi sorumsuz yaşamayalım.
Bugün canının istediği her şeyi yapıyorsun; çünkü gücün var. Ama biliyor musun, asıl gerçek yakında gelecek; asla kaçamayacağın, asla elinden kurtulamayacağın asıl gerçek...
“Hesap günü”nün bir öncesinde “ölüm” var, hiç kaçamayacağın ölüm!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.