Yeni moda bir kelime: İnovasyon!
“İnovasyon” ne zaman sık kullanılan kelimeler arasına girdi? Yeniliğe meraklıyız ya, hemen kaptık! Bu adla toplantılar, fuarlar yapılıyor. Başbakanımız da bu fuarlardan birinin kapanışında bulunmuş. “İnovasyon değil, ‘uygulamalı buluş’ diyelim” demiş.
Dil hassasiyeti önemli...
Medeniyet kavramı son yıllarda çok kullanılıyor. Yeni bir medeniyet tasavvurundan söz ediliyor. Medeniyet öncelikle dil demektir. Osmanlı bu anlamda gerçek bir medeniyetti. Onun güçlü bir edebiyat ve yazışma lisanı vardı. Yenileşme-batılılaşma döneminde Osmanlının dili batının ilim ve fen ıstılahlarını karşılayacak güçlü bir terminolojiye sahip oldu. Batı dünyasında latince köklerden üretilen terimler, arapça esas olmak üzere arada farsça ve türkçeden yapıldı. Batıda bir terim yapıldığında bu ister İngiltere’de ister Polonya’da yapılsın, bütün batı ülkelerinde kullanılır. Osmanlının terminolojisi de bütün İslâm dünyasının ortak malı idi.
Türkiye’de harf inkılabı bir medeniyet değiştirme uygulaması idi. Dil devrimi de onu pekiştirmek için devreye sokuldu. Dil devrimi ile Osmanlı’nın yerleştirdiği terminoloji terk edildi. Ne oldu peki? Yerine türkçeleri mi geldi?
Elbette hayır! Bakın sosyal ilimler dahil terimlere: Fransızca veya ingilizce üzerinden latince terminoloji almış başını gidiyor. Türkiye’yi yönetenler bu gidişin önünde sürükleniyorlar. Günlük hayatta Tek Parti dönemi Dil Kurumu’nun daha önceki dönemlerde resmiyete mal olmayan bir çok kelimesi bu iktidar döneminde yönetimin kelimeleri arasına girdi. Kafa karışıklığını en açık gösteren kelimeler arasında millî/ulusal, millet /ulus gösterilebilir. Yöneticilerimizin esas atıfları millete. Fakat ulus da dillerinden düşmüyor. Ya ulusa sesleniyorlar, ya uluslararası temaslarda bulunuyorlar!
Bu hay huy içinde Başbakan’ın dil hassasiyeti önemli. Fakat ne sonuç doğurur? Bu şekliyle temenniden öteye geçmez.
Bir bakalım, innovation/inovasyon türkçemizde karşılıksız bir kelime mi? Şemseddin Sami, Kamus-ı Fransevî’de, “yeni tarz ve usûl, tecdid, ibda” olarak açıklıyor. Başka bir fransızcadan türkçeye sözlüğün sahibi Hasan Bedreddin’in verdiği karşılıklar şöyle: “Tecdid. İbda. İcad. Yenilik.” Mehmet Gülbahar’ın İngilizceden Türkçeye sözlüğünde daha ayrıntılı bir açıklama var: “İcad, yenilik; yeni sistem, usûl veya âdet bulma.”
Açıklamalarda iki kelime geçiyor: İcad ve ibda...
Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü 1945’te “icat”la “ihtira”yı aynı kelime ile karşılıyor: Bulgu. Epeyce anlam yüklenmek istenmiş o sıralar “bulgu”ya. 1935’te yayınlanan Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu’nda “vicdan”, 1942 baskılı Felsefe ve Gramer Terimler’inde “keşif” karşılığı kullanılmış. Günümüzde kimse “bulgu”yu bu anlamlarda kullanmıyor. 1945 sözlüğü, “ibda” yı “yaratma, türetme” olarak açıklamış. Neyse ki, üç kelimenin karşılığı aynı olmamış. Sözlükçüler, “nüans”ı dikkate almışlar. Fakat acele etmemek lâzım. 1955 baskısında, “bulgu”dan vazgeçilmiş, “icat” ve “ihtira” kelimeleri “türetme” ile karşılanmış. Böylece, “ibda”nın karşılıklarından biri, bu iki kelime için kulanılmış, “ibda” ya da “yaratma” kalmış.
1983’te tarifler devreye giriyor ve karşılıkları çeşitlendirme eğilimi hissediliyor: “İcat” yeni bir şey yaratma, bulma. “İhtira” yeni bir şey bulma, türetme. “İbda” yaratma, yoktan var etme.
İcatla ihtira, bir hayli farklılaştırılmış gibi. İcat, “yeni bir şey yaratma” diye tarif edilirken, karşılık olarak “bulma” kelimesi konuluyor. İhtira’da ise, “yeni bir şey bulma” tarifinden sonra, “türetme” karşılığına yer veriliyor. Yine de tam bir farklılık ortaya konulamıyor. Yeni bir şey yaratan buluyor, yeni bir şey bulan türetiyor! 1998 baskısında da değişen bir şey yok. Bu iki baskıda ibda kelimesinin farklılaştırıldığını, anlam karışmasının icat ve ihtira arasında kaldığını görüyoruz.
Türkiye’de bu işlerle uğraşan bir kurum var: Patent Enstitüsü. Patent Enstitüsü’nün ceddi olan kuruluşun temeli 1870’lerde, Sultan Aziz devrinde atılmış. Kurumun Site’sini şöyle bir dolaşırken, zihnimizde kurumun görevleri arasında sayılan “buluşların kullanımını takip etmek” cümlesi dikkatimizi çekiyor. Bu sitede ne ihtira, ne icat, ne ibda ve ne de keşif kelimesine rastlayamıyoruz. “Buluş” dışında, bir de “sınaî mülkiyet” kavramı dikkatimizi çekiyor. Türkiye’de sınaî mülkiyet hakları bu kurumdan soruluyor. Elimizde üç kavram kaldı gibi: Buluş, patent ve sınaî haklar. Patent, imtiyaz, ihtira beratı demekmiş. Sınaî haklar ise patent hakları...
Türkiye gibi icad fukarası bir ülkede bu kadar çok kelimeye neden ihtiyaç olsun? İcat desen “ibda”nın hatırı kalır! İbda desen, “hangi ibda” diyen çıkabilir. Buluş desen, keşif ne olacak? En iyisi gâvurcasını söyleyelim olsun bitsin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.