Al sana tescilli echel!
Türkiye’nin basın vitrini olan gazetelerde bir zamanlar her nasılsa yer edinen celahetleri akıllarının birkaç kat üstünde “köşegen”ler zamanla bu mevkilerini kaybettiler.
Bir zamanlar bunlara bakıp, “üç türlü câhil vardır; cahil, echel ve gazeteci” dadbımeseline kaynaklık eden bu kafadarlar şimdi aynı gazetede icra-yı lubiyyat ediyorlar.
Gazetelerine çok yakışıyorlar, fakat Türkiye’nin zihnî gelişmişlik seviyesini alta çekmekten başka işe yaramıyorlar.
Bunlarla akılla, mantıkla ve bilgiyle mücadele etmek mümkün değil. Çünkü bunlardan bîbehreler. Daha önce üç ahbap çavuşun akla ziyan bilgi yanlışlarını, yalanlarını, uydurmalarını yazdık çizdik. Baktık ki, adamlar iki kere iki dört denilebilecek ölçülebilir gerçekleri bile hiçe sayıyor.
Bunun tek açıklaması şu: Topal atın, kör alıcısı olur!
Demek ki, Cumhuriyet Türkiyesi cehaleti besleyen güçlü bir damara sahip. Uydurma malumatı gerçek sanan bu kesim, doğru bilgilere ulaşıp zihin konforunu ihlal etmekten şiddetle uzak duruyor. Bir zamanlar böyleleri arasında moda idi, bilmedikleri bir kelime geçince “arapça bilmiyorum” veya “farsça bilmem”. Dilin malı olmuş, yüzlerce yıl kullanılan kelimelere böyle muamele çekenler, ingilizce veya fransızca kelimeleri özel aksanlarıyla telafuza ayrı bir ehemmiyet verirlerdi!
Bunlar düpedüz türkçe bilmemekle övünüyorlardı. Türkçe; harf inkılabı ve dil devrimi ile böyle ağır hasar görmese idi, bu zerzevattan hiçbiri yazar filan olamazdı. Bunlar türkçe zaafının ürettiği defolu kalemler.
Bunların en meşhuru Yılmaz mıdır, Emin midir yoksa Bekir mi? Birbirleriyle yarış halindeler, ölçebilene aşkolsun! Fakat biz Yılmaz’ın câhil derecesini çoktan aşıp echellik tahtına oturduğunu defalarca ısbat ettik.
Son yazısı “Al sana Osmanlı” ile echelliğin anıtını dikiyor.
Yazıya 1923 yılına ait bazı bilgiler vererek başlıyor. Ülke on yıl süren tahripkâr savaşlardan çıkmış. Her şey harap ve türab olmuş. Şimdi düşünün, Suriye’de savaş bitti. Bir durum tesbiti yapılır. Neler olur bu durum tesbitinde? İşte onları Osmanlı olarak okuyor. Bir de afili cümle kuruyor: “Kadın insan değildi!”
Atatürk dahil bunca memleket evladını hayvanlar mı doğurdu be densiz mahluk, bre terbiyesiz herif?
Atatürk’ün annesi de muhteremdi, Milli Mücadele’de yararlık gösteren anneler de, sıradan vatandaşların anneleri de. Kadın asıl şimdi insanlıkdan uzaklaştırıldı; kapitalizmin çeşitli seviyelerde istismar ettiği, en hafifi soyarak reklam malzemesi haline getirdiği bir meta şimdi kadın.
Ülkede bir tek traktör yokmuş! Onu bilmiyoruz, fakat tarım istatistikleri ortada. 1950’ye kadar bütün Türkiye’deki traktör sayısı 2000 (iki bin)i bulmamıştı. Düşünün 1923 ile 1950 arasında kaç yıl var? 28 yıl mı? Devlet her yıl 100 traktör alsa idi, 2800 traktör olurdu. Tam zamanı: Bir Savarona kaç traktör eder? Neyse, echellik anıtını kızdıracak asıl rakam şu: 1952’de Türkiye’de traktör sayısı birden 30 binin üstüne fırlamış! Demek ki tek partinin kıvıramadığı işi seçilmiş iktidar iki senede halletmiş.
“Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu.” Buna “yuh!” demekten başka söz bulamıyorum. Tiyatro tarihi, müzik tarihi, resim tarihi, sanat tarihi, spor tarihi bilgisi sıfır! Senin büyük oyuncularının, oyun yazarlarının, müzikçilerinin, ressamlarının…hâlâ kahir ekseriyeti Osmanlı döneminde yetişmiştir.
“Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik”falan deniyor ya… İbrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Sadece 417’ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteferrika da devşirmeydi, Macar’dı.”
Bu birkaç satırdaki bilgi yanlışlarını, echellikleri derinlemesine yazmak bile sayfalar tutar. Kısaca şunları kayda geçirelim: İbrahim Müteferrika’dan itibaren basılan eski harfli kitaplarla ilgili kapı gibi katalog var. Rahmetle analım: M. Seyfeddin Özege, Eski harflerle basılmış türkçe eserler kataloğu’nun 1. Bölümünde yer alan kitap sayısı: 25.554 (yirmi beş bin beş yüz elli dört). Bire nadan, bire hamakat çukurunda debelenen sefil kalemşor haddini bil!
Kitapların çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmış da, zaten Müteferrika da devşirme imiş, Macarmış!
Neresini düzeltelim? Müteferrika devşirme değil, “mühtedi” idi. Yani İslâm’ı seçen Macar asıllı bir Osmanlı… O mühtedinin şimdi kendini müslüman sanan bazı echellerden daha müslüman olduğundan şüphe edilmez. Çünkü Risale-i İslamiye diye kitabı vardır!
Al sana tescilli echel!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.