Diyalog, hoşgörü vs..
“The Cemaat” bu kadar çok diyalog ve hoşgörüden söz ederken nasıl bir anda böyle yapayalnız kalıverdi.. Hemen hemen hiçbir Müslüman topluluk bu yapıyı desteklemiyor.. Bugün kendilerine destek verenler sadece İsrail, İngiltere, Amerika ve Avrupa’daki birkaç kişi ve kuruluş..
Bir de AK Parti’den intikam almak için “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” anlayışı ile hareket eden çevreler. Ya da “Yesinler birbirilerini” diye düşünen çevreler..
Paralel yapının artık kaçacak yeri kalmadı. Suçüstü oldular. Hatta son çıkışları bile sanki suçlarının ikrarı gibi idi. Şecaat arz ederken sirkatlerini söylediler sanki..
Hayali örgütler, hayali deliller, gazetecilik, sanatçılık maskesi arkasında kurulan tezgahların savcı-polis kumpası ile operasyona dönüştürülmesi hadisesi sözkonusu.
O üzerinde sanıkların değil de, güya bombayı bulan polisin parmak izi bulunan el bombasının seri numarasına baktınız mı? Ergenekon, Balyoz davasındaki seri numaraların aynısı.. Bu bile kumpasın açık bir kanıtı değil mi? Paralel media, burada mediayı kullanarak örgüt içinde üzerine düşeni yapıyor. Sadece yardım ve yataklık değil, merkezi bir yapılanma ve iş bölümü var.. Puzzlenin parçalarını tamamladığınız da bu fotoğraf apaçık ortaya çıkıyor..
Biri gliserin getiriyor. Biri tuz ruhu, biri bir kutu kibrit.. Hangisi suç bunların. Gliserin elinize, yüzünüze sürebilirsiniz. Eczanede var.. Gliserin satmak, almak, bulundurmak suç mu diyebilirsiniz. Tuz ruhu dediğiniz Nitrik asit. Hani şu kaynak, lehimde kullanılan aşındırıcı, lavabo açta da kullanabilirsiniz.. Ne yani lavabo aç da mı yasak olacak değil mi? Bir parçacık fosfor ve/veya kükürtle, TNT TriNitro Gliserin ve tetikleyici düzenek yapabilirsiniz.. Düzenekteki tüm kademeler tekil olarak kendi başına masumdur, ama bir araya geldiğinde çok tehlikeli bir suç aletine dönüşebilir..
Şimdi bakın, 6 Nisan 2009’da Gülen “Tahşiye”den söz ediyor.. “Rahle”den söz ediyor.. 8 Nisan’da bu konu Zaman’da haber oluyor. 9 Nisan’da Samanyolu’ndaki Tek Türkiye dizisinin 64. Bölümünde Karanlık odada bu örgüt(!)den söz ediliyor.. 11 Nisan 2009’da imzasız bir ihbar mektubu ile Tahşiye operasyonu başlatılıyor.. 16 ilde 132 kişi gözaltına alınıyor.. 38 kişi tutuklanıyor ve iki yıla yakın hapishanede tutuklu kalıyorlar..
Bakın tutuklananların tamamı, ya gazeteci ya yazar ya da yayınevi görevlileri.. Yani mediaya karşı bir operasyon yapılıyor. Hem de Paralel örgütün emir komutasında Truva atı olarak hareket eden bir media grubu tarafından.
O zaman kimse basın özgürlüğünden söz etmedi..
Suçlama; yakalananların Hizbuttahrirci, İbda-C’ci, El Kaideci olduğu yolunda idi.. Her şeyi birbirine karıştırmışlardı.. Aynı anda bunların hepsi birden olmanın imkansızlığını bile düşünmediler.. “Ben yaptım oldu” mantığı ile hareket ediyorlardı. Emir büyük yerdendi.. Ve de ABD elçiliği gelişmeleri adım adım izliyor ve ABD’ye rapor ediyordu. Wikileaks belgelerinde bunu görmek mümkün..
Gerçek suçları ise, Risale-i Nur’u Gülen gibi okumuyorlardı.. Zekatları toplayıp cemaatin fonlarına aktaranlara karşı zekatın yoksul gerçek kişilere verilmesi gerektiğini savunuyorlardı.. Mehdiyet konusunda farklı düşünüyorlardı.. Hıristiyan ve Yahudilerle hoşgörü ve diyalog adına yapılanlara karşı çıkıyorlar ve bu işi “zındıka komitesinin İslam’a ve Müslümanlara karşı bir komplosu” olarak görüyorlardı.. Paralel yapı bu grubu tasfiye etmek istedi. Böylece diğer dini topluluklara da kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle kabilinden bir mesaj verilmiş olacaktı..
Bugünkü bu operasyon asıl Paralel yapı davası değil. 2009’daki bir hukuksuzluğa karşı yapılan bir suç duyurusu sonucunda başlatılan bir soruşturma bu. Paralel yapı bu süreçten panikledi ve bir adım sonrası başına gelecekleri bildiği için erken harekete geçerek, kamuoyu oluşturmaya, dışarıdaki dostlarını harekete geçirmeye kalkıştı. Ama mızrağın çuvala sığmadığı ortada.
Gülerce de bu soruşturmada sanık ve açıklaması son derece mantıklı ve makul. Ama Twitterdekiler ya da Paralel Medianın yayınları bir felaket..
Basın özgürlüğünden söz ediyorlar.. Onlara sormak gerek, peki şu Selam-Tevhid-Kudüs örgütü yalanı neydi! Selam ve Tevhid bir gazete ve bir derginin adı değil mi idi? Operasyon yaptıklarınız gazeteci değil mi idi.. Yani şimdi birileri “Zaman-Samanyolu terör örgütü” diye bir örgüt icad edip, bu kurumlarda çalışan herkesi toplayıp götürse, ancak böyle bir halt edilmiş olurdu.. Rahle yayınevinden 132 kişiyi gözaltına alan siz değil misiniz ya hu! Onlar yazar, yayıncı değil mi idi?
Selahaddin Eş niye yıllardır gelemiyor Türkiye’ye..
Kendi içlerini daha iyi bildikleri için sosyal mediadan 150’si gazeteci, 400 kişi gözaltına alınacak diye yaygara koparttılar. Bu sayı önemli. Kendi içlerindeki örgütsel yapıyı daha iyi biliyorlardır elbette..
9 Eylül 2014 tarihli Zaman gazetesi; “Selam (Gazetesi) –Tevhid (Dergisi) Kudüs Ordusu” davasını “Tarihin en büyük casusluk davası” diye veriyordu.. Bu arada 23.10.2014 tarihinde bir takipsizlik kararı geldi. Bu davada sanık olan Selahaddin Eş de artık Türkiye’ye dönebilecekti.
Şimdi onlar gelince, bu Paralel Media ve yapı hakkında yeni bir suç duyurusu ve yeni bir dava sürpriz olmayacak. Benim duyduğum KCK ile ilgili, o gün sanık sandalyesine oturtulan bazı kişiler tarafından da Paralel yapı hakkında suç duyurusu yapılması gündemde.
Nasıl bir algı operasyonu yapıldığını herkes görüyor. Zaman – Samanyolu grubu bu operasyonu basına, basın özgürlüğüne karşı bir operasyon gibi göstermeye kalkarken, aslında kendilerinin basına karşı çektikleri, o yıldırma, caydırma, bastırma operasyonu mağdurlarının kendi aleyhlerine bir hak arayışının sonucu olarak bu operasyonun yapıldığını gizlemeye çalışıyorlar..
Unutmamak gerekir ki, bir kişiye ya da topluluğa yapılan haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir.. Paralel yapının bu tehdidi bu anlamda tüm basın ve STK’lara yöneltilmiş bir tehdittir.. Eee. Bu dünya etme bulma dünyasıdır.. Yarın da devam edelim bu paralel konusuna. Çünkü yazacak daha çok şey var..
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.