Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

‘Vahdet dükkanı’

‘Vahdet dükkanı’

Her yıl ara­lık ayı ge­lip çat­tı­ğın­da, gö­nül­ler sul­ta­nı Mev­la­na gün­de­me ge­lir, anı­lır.  17 Ara­lık onun için re­fik-i a’­la­ya göç ve vus­lat ge­ce­si­dir. El­bet­te Mev­la­na is­tis­mar­cı­la­rıy­la in­kar­cı­la­rı ara­sın­da akim tar­tış­ma­la­rın so­nu gel­mez. Se­ve­ni de sev­me­ye­ni de bol­dur. Sev­me­yen­le­ri an­la­ma­dık­la­rın­dan do­la­yı sev­mez­ler.  Se­ven­le­ri ara­sın­da da an­la­dı­ğın­dan se­ven­le­ri ol­du­ğu gi­bi meş­rep tut­ku­suy­la se­ven­le­ri de meb­zul­dür.  Meş­rep tut­kun­la­rı her za­man an­la­ya­rak sev­mez. Meş­rep za­man­la asa­bi­yet ha­li­ne ge­lir ve tut­ku dü­ze­yi­ne eri­şir.    Yo­lun ser­den­geç­ti­le­ri tü­rer.

 Haz­re­ti Mev­la­na da it­mi­nan dü­ze­yin­de ölü­mü is­ti­yor ve re­fik-i a’­la­ya vus­la­tın yol­la­rı­nı göz­lü­yor­du. Onun için ölüm gü­nü, dü­ğün bay­ram gü­nü­dür. Dün­ya sür­gü­nü bit­miş­tir.  Onun meş­hur söz­le­rin­den bi­ri­si ise ‘er ra­hi­l’ ya­ni göç, göç ifa­de­si­dir. Dün­ya­da göç­me­niz; is­te­sek de is­te­me­sek de ecel ge­lip ça­tın­ca bir da­ki­ka da­hi faz­la­dan tut­maz­lar. Bu ne­den­le dün­ya­yı göl­ge­lik bel­le­me­li ve onun öte­sin­de ehem­mi­yet ver­me­me­li. İb­ni Öme­r’­den ri­va­yet edi­len bir ha­dis­te su­fi­le­rin mes­le­ği­ne işa­ret var­dır. Pey­gam­be­ri­miz eli­ni İb­ni Öme­r’­in om­zu­na do­ku­na­rak (bu vu­cut di­liy­le ko­nuş­tu­ğu­nu da gös­te­rir)  ona şöy­le ses­le­nir:   Ey Ab­dul­lah! Dün­ya­nın ya­ban­cı­sı ol.  San­ki yol­cu, mi­sa­fir gi­bi ya­şa. Ken­di­ni ölü­ler­den say!  Bu­ra­da su­fi­le­rin tul-u emel­den ari mes­lek­le­ri­ne doğ­ru­dan ve do­lay­lı bir atıf var­dır. Söz­ge­li­mi ha­dis­te­ki ‘ud­de nef­se­ke mi­ne­’l mev­ta/ken­di­ni ölü­ler­den sa­y’ iba­re ve ifa­de­si su­fi­le­rin yap­tı­ğı sis­te­ma­tik ra­bı­ta-i mev­ti ak­la ge­tir­mek­te­dir.   De­mek ki, su­fi­le­rin ha­re­ket­le­ri te­mel­siz de­ğil.  Ba­ba Mol­la Ra­ma­zan el Bu­ti­’nin ifa­de­siy­le, her mes­le­ğin bi­da­tı bu­lu­na­bi­lir, bu çer­çe­ve­de ba­zı ta­ri­kat­la­ra da bi­dat bu­la­şa­bi­lir. Ona gö­re Nak­şi­ben­di­lik en az bi­da­tın ba­rın­dı­ğı ta­ri­kat­lar­dan bi­ri­dir.  Bu­nun­la bir­lik­te tek ba­şı­na ku­su­ru su­fi­le­re yük­le­mek ve yol­la­rı­na ka­ra çal­mak hak­sız­lık olur.  Ha­ta­sız­lık ara­yan ha­ta­da­dır. Ta­sav­vuf es­te­tik ve zevk mes­le­ği­dir. Bu zevk, ten zev­ki de­ğil, ru­hun ce­ve­la­nı­dır.

Mev­la­na ölü­mü göz­le­mek­te­dir. Bun­dan do­la­yı ölü­mü vus­lat ma­ka­mı, ka­vuş­ma anı say­mış­tır.  Dün­ya­da gö­zü yok­tur. Ku­la­ğı öte­ler­den ge­len se­si bek­le­mek­te­dir.  Bun­dan do­la­yı uzun ömür di­le­yen­le­ri pay­lar.  Ken­di­si­nin fi­ra­vun, şed­dat ve nem­rut­lar­la kar­şı­laş­tı­rıl­ma­ma­sı­nı is­ter.  Gü­nü­müz­de de öy­le de­ğil mi­dir? Gü­nü­mü­zün fi­ra­vun­la­rı, şed­dat­la­rı olan isim­le­rin de Ku­r’­an buy­ru­ğuy­la ah­ret­ten na­sip­le­ri yok­tur  (lâ ha­la­ka le­hum fîl âhı­ra­ti). Bir baş­ka ayet­te dün­ya­da uzun ömür ve­ri­len müc­rim­le­re şöy­le ses­le­nil­mek­te­dir: Yi­yin için, bi­raz zevk­le­nin ba­ka­lım, doğ­ru­su siz­ler suç­lu­su­nuz/ka­ba­hat­li­si­niz (77/46).  Bu­gü­nün mu­am­mer­le­ri (uzun ömür­lü­le­ri), di­na­zor­la­rı me­sa­be­sin­de olan Ge­or­ge So­ros,  Şi­mon Pe­res, Hen­ri Kis­sin­ger ve Ber­nard Le­wis gi­bi Ya­hu­di ile­ri ge­len­le­ri ve ak saç­lı­la­rı geç­mi­şin fi­ra­vun­la­rı­nı, şed­dat­la­rı­nı ha­tır­lat­mak­ta­dır. Üm­me­ti Mu­ham­med 60 ile 70 ara­sın­da dün­ya­ya ve­da eder­ken on­lar ya 80’le­ri­ne mer­di­ven da­ya­mış ya da aş­mış bu­lu­nu­yor­lar. San­ki dest-i ka­der dün­ya kıs­met­le­ri­ni ve pay­la­rı­nı al­ma­la­rı­nı ve ta­mam et­me­le­ri­ni di­li­yor.

Mev­la­na bü­tün ulu­lar gi­bi ge­le­cek­le il­gi­li müj­de­ler ve­ri­yor.  Ver­di­ği müj­de­ler ta­rih için­de ete ke­mi­ğe bü­rün­müş­tür.  İşa­ret ve be­şa­ret­le­ri şöy­le­dir:  “Al­lah"a tek­rar tek­rar ye­min ede­rim ki, Bu mâ­nâ [Mes­ne­vî], Gü­ne­şin doğ­du­ğu yer­den, bat­tı­ğı ye­re ka­dar bü­tün dün­ya­yı kap­la­ya­cak. Ve bü­tün ül­ke­le­re ula­şa­cak­tır. Hiç­bir mah­fil ve mec­lis ol­ma­ya­cak ki ora­da Mes­ne­vî okun­muş ol­ma­sın. Hat­tâ o de­re­ce­ye va­ra­cak ki, Mâ­bet­ler­de, sa­fa yer­le­rin­de oku­na­cak; Bü­tün mil­let­ler bu söz­ler­le be­ze­ne­cek ve on­lar­dan fay­da­la­na­cak­tır.” San­ki söz­le­ri Ze­bu­r’­dan İn­ci­l’­den ve Fur­ka­n’­dan dev­şi­ril­miş, on­la­rın akis ve yan­sı­ma­sı gi­bi­dir.  Kay­nak­tan dam­la­mış, te­reş­şuh et­miş ve şeb­nem ha­li­ne gel­miş­tir. Mes­ne­vi ruh­la­rı di­ril­ten ik­sir­dir. Mes­ne­vi tez­ga­hı tev­hit do­kur.  Bu an­lam­da Mes­ne­vi üze­rin­den ve Mev­la­na­’nın söz­le­ri üze­rin­den Vah­de­t’­e bir te­fe­ül tut­tum:

Bi­zim mes­ne­vî­miz vah­det dük­kâ­nı­dır.

On­da vah­det­ten baş­ka ne gö­rür­sen o put­tur.

İn­şa­al­lah Vah­det oca­ğı, Mes­ne­vi gi­bi bir vah­det dük­ka­nı olur, tez­ga­hın­da tev­hit do­ku­nur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi