Kafirlerden fazla zarar veriyorlar
Öyle büyük zaman ve zemindeyiz ki kâfirlerin yapamayacağı zararları hoca kisvesinde, ilahiyatçı kılığında ekranlara çıkan adamlar yapmaya başladı. Bu bundan önce yok muydu? Vardı. Ama bunlara televizyonlar rağbet etmiyordu. Milletin de dine ilgisi yoktu. Dini konulara itibar yoktu. Camilerde genç yoktu. Kalabalık cemaatler yoktu. Şimdi de çok olduğunu söyleyemeyiz ama tabi son 20 senede, 28 Şubat’ın da aksi tesiri oldu, aksi amel yaptı yani. Millet İslam’a meyil etti.
YASAĞIN CAZİBESİ VAR
İnsanlar yasağa düşkündür. Elif Bâ, Kur’an yasaktı. Tek parti döneminden bahsediyor ya siyasiler şimdi. Doğrudur, öyle oldu. Ama o zamanlar hocalar ağaç kovuklarında, sandallarda, tren vagonlarında yolcuymuş gibi gidip gelerek okuttu talebeyi. Süleyman Efendi Hazretleri bir işi olmamasına rağmen biniyor trene İzmit’e kadar gidiyor sonran oradan dönüyordu. O arada vagonda ilim okutuyordu. Niye? Çünkü bir yerde yapsa bu işi, hemen basılacak orası da ondan. Zor zamanlarda yetişen hocalar bakın şimdi yetişmiyor. Her yer serbest, açık ama yetişmiyor. Neden? Çünkü insan yasağa düşkündür. Cazibesi var. İlgi çeken bir yönü var ne hikmetse. Dolayısıyla şimdi bir bolluk var gibi görünüyor ama kalite düştü, seviye düştü. Bir de müfsit yani bozguncu çoğaldı.
ARAP ALEMİNE REZİL OLDUK
28 Şubat’tan sonra da dini referanslar ağır bastı biraz. Toplumda meyil arttı, temâyül arttı. Bunun getirisi olarak bizim televizyonlar da çoğaldı. Bu televizyonlar reyting derdine düştü. Bu da kaliteyi, seviyeyi yerler altına aldı. Bununla beraber “Horozdan kurban olur, ayakkabıdan kurban olur” diyecek kadar milleti güldüren adamlar her sabah kadın programlarında görünmeye başladı. Şimdi bunlar “Biz ilim veriyoruz, kendimizi topluma tanıtıyoruz, kitabımız
fazla satılıyor.” diye kendilerini kandırıyorlar. Oradan bir isim, itibar yapıyorlar. Ama İslam’ı ne hale getirdiklerini, Müslümanların imajını bozduklarını
düşünmüyorlar.
BU ADAMLAR DEKAN
Biz Arap dünyasına gidiyoruz, orada hocalarla, ulema ile görüşüyoruz. Onlar: “Türkiye’de tavuktan kurban olur diyen hoca varmış” diye soruyorlar. Hoca varmış derken bu adamlar da üfürükçü, müfürükçü, boyacı, simitçi değil. Bu adamlar dekan. İlahiyat’ta dekanlık yapıyor. Şimdi bu vasıftaki bir adamın bunu demesi Arap âlemine bizi rezil etti mesela. Ama buradaki televizyon ona bakmaz ki. Reytingim çoğalsın diye bakar. Biri onu telefonla arasın, o da ona çatsın, evlendirme programları gibi birbirlerine bağırsınlar. Dini de buna çevirdiler.
iKi DiNLiYiM BEN
3 tane tehlike var. Birincisi dinleri yaklaştıralım derken, diğer dinleri de meşru gösterme çabası ve batıl dinlerin mensuplarının cennete gideceği görüşü. Bu tabi o kadar ileriye gitti ki Müslüman kızı Hristiyan profesörle evlendirme derecesine vardı. Urfa’da, Halil İbrahim makamında oldu bu. Ama imama soruyoruz, o da: “Adam kelime-i şehadet getirdi. Ben onun için kıydım nikahı.” diyor.
KANDIRMALAR VAR
Hocam sen haklısın. Kelime-i şehadet getirince kıyarsın nikahını. Kızı Müslümana veriyorsun. Evvelce kafir olması mühim değil. Çünkü şu an Müslüman olanın İslam geçmişini siler. Ama sen sonra gazetede çıkan haberi biliyor musun? Gazetede o evlenen adamın: “Cuma günleri camiye gideceğim, Pazar günleri kiliseye gideceğim. İki vatandaşlık gibi ben iki dinliyim” dediği yazıyor. İmam: “Bana bunu demediler.” diyor. Böyle de kandırmalar var. Doğru dürüst söyleseler imam da nikah kıymayacak.
HAKİKİ VEHHABİ DE YOK
İkinci grup Vehhabi akımından etkilenme. Bunlar da Vehhabi’ye rahmet okutturacak şekilde. Çünkü gerçek Vehhabiler’de yine biraz ilim olur. Bunların ilmi de yok. Gerçek Vehhabi’ye “Ebu Hanife” desen durur. Ama bunlar “Ebu Hanife kimmiş?” diyor. Bizdekiler hep taklitçi. Bizde hakiki Vehhabi de yok. Hakiki Vehhabi olsa bir müşterek nokta belki bulursun. Hakiki Vehhabi “Buhari, Müslim” dediğinde durur. Gerçek Vehhabi’nin de sorunları var. Farklı konularda farklı tartışmalar vardır. Orta yol bulunur diyelim, bulunamayan yer de olur ama bunlar bellidir dersin sayarsın. Ama bunun çakma taklitleri var.
Abdülaziz Bayındır’a gencin biri telefon ediyor: “Ben bir kızla evleneceğim de Allah benim kimle evleneceğimi bilir mi?” diye soruyor. O da: “Allah senin kimle evleneceğini ne bilsin yavrum” diyor. “Allah ne bilsin!” diyor. Bak biz peygamberin bilmesinden bahsediyoruz.
BUNU NASIL SÖYLERSİN
Biz evliyaya bile Allah bildirebilir noktasındayız, o Allah bile bilmez diyor. Bu adamın görüşlerine bakarsan genelde Vehhabi görüşü derler. Halbuki Vehhabi’ye rahmet okutur. Vehhabi bunu duysa “Aman ya Rabbi! Allah nasıl bilmez?!” der. Bizde çakmaları var. Hakikileri olsa mücadele kolaylaşır. Ama adam öyle bir yere tosluyor ki duruyorsun ne diyeceğini şaşırıyorsun. “Allah bilmez” diyene ne diyeyim ben?! Kur’an-ı Kerim Allah’ın her şeyi bildiğine dair ayetlerle doluyken bu adam nasıl bunu söyler?! “Yaprak düşmez ki Allah bilmesin. Yerin dibindeki bir tanenin durumunu bile bilir.” (Enam Sûresi:59)
ACEM PALAVRALARINI
Şimdi sorun burada. Karşımızda gerçek bir Vehhabi de yok. Bizim Suudi Arabistan’da tartıştıklarımız oldu. Mesela bırak Buhari’yi, adama İmam-ı Süyûtî’nin eserinden bir kaynak verdik, “Süyûtî hadis hafızıdır” dedik, sustu.
Mesele mezarlıkta Yasin okumanın delili hakkındaydı. Adama “Süyûtî’nin kitabında ‘Ölülerinize Yasin okuyun.’ hadisi var.” dedik. Ama adam: “Ölmeden evvel ölecek kişinin başında okuyun. Ölünce okunmaz falan” dedi. Biz de “Süyûtî’nin kitabı var, bu kitapta ölülerin başında da okunur diye hadis var” dedik. Adam sustu. Ama sen şimdi buradakini nasıl susturursun? “İmam-ı Süyûtî kim?” der bizdekiler.
BÜTÜN ULEMA KABUL ETMİŞ
“Ahmed bin Hanbel mezarlıkta okumaya cevaz veriyor” desen, Mustafa İslamoğlu diye bir vatandaşımız var. Bu kişi “Ahmed bin Hanbel’in Müsned’i ondan sonra masa başında uydurulmuş, hepsi uydurmadır” diyor. 30 bin hadisi bütün ulema ittifakla kabul etmiş. Sen şimdi çıkmışsın, Ahmed bin Hanbel’in Müsned’ine laf atıyorsun. Ama o zattan sonra şu ana kadar gelen 1200 senelik bütün ulemanın yazma eserlerinde “Ahmed bin Hanbel rivayet etti bunu” ibaresi mevcut. Buna ne diyeceksin?!
BU adamla neyi TARTIŞAYIM
Yani senin “uydurdu” dediğini, en az 11 asrın bütün âlimleri buradan kaynak vermiş. Bu kadar âlim, cumhur ulema, hepsi “buradaki hadisler muteberdir” diyor ve oradan kaynak gösteriyor. Hiç bunların aklına bir şüphe gelmemişken, geliyor adam “Hepsi uydurma!” diyebiliyor.
KAYNAKLARI HURAFE
Ben bu adamla neyi tartışayım. Adamla kaynaklarımız müşterek değil. İtibar etmiyor. Kaynağı Şii kaynakları, hurafe, acem palavraları onu kaynak görebiliyor. Ama koca mezhep sahibi Ahmed bin Hanbel’i silip atabiliyor. Ama “Ehl-i Sünnetim” diyor. Sorun burada. “Şii’yim” dese
sorun yok.
SAHABEYE SÖVMEYE KAPI AÇIYORLAR
3. tehlike Şia tehlikesi. Şia inançlarının Sünni topluma hazmettirilmesi ve Allah muhafaza etsin alenen olmasa da sahabeye sövme meselesi hakkındaki tehlike. Sövmeye kapı açmak üzere tabi meseleye Yezid’den giriyor. Tamam Yezid’e ben de lanet edeyim. Ama mesele nereye gidiyor? Yezid’den babası Hazreti Muaviye Efendimiz’e gidiyor ki, kendisinin Kerbela olaylarında dahili yoktur hatta o zaman hayatta bile değildir. Sonra Hazreti Osman Efendimiz’e gidiyor. “Akrabasını tutardı, Hazreti Osman’ın hataları vardı” falan derken konu nereye geliyor? Hazreti Ömer, Hazreti Aişe annelerimiz dahil hepsinin Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den sonra dinden çıktığı, yoldan çıktığı gibi bir boyuta geliyor. Bunu demiyorlar ama o görüşlerin arkasında yatan ifade bu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.