Üç Vasiyetim Var
Türkiye’nin önünde 3 büyük tehlike var. Ben ölür giderim 20-30 sene sonra bu tehlikeler yine devam eder. Dinler arası diyalog, Vehhabilik ve Şia tehlikesi. Bu üçü içinde Türkiye’de en kolay zemin bulanı Şia tehlikesi.
Vehhabilik, dinler arası diyalog ve Şia’dan etkilenme. Bu üç tehlikeyi ben sohbetlerimde çok dile getirdim. “Üç vasiyetim var, ben ölürüm kalırım, Türkiye’yi bekleyen tehlike 3 tanedir” dedim.
Bu üçü hiç gündemde düşmüyor. Dinler arası diyalog öyle bir bela ki, Yahudi, Hristiyan cennete gidecek diyor. Kaidedir; Ehl-i Kitap’tan kız alınır ama kız verilmez. Ama bu diyaloğun içinde kız verilir tehlikesi de var. Ben bunları birçok programda ve sohbette beyan ettim.
Ama şimdi beni itham ediyorlar.
Habertürk’ün yazarı Nihal Bengisu diye bir kadın ne diyor benim için: “Dinler arası diyaloğa çattığı için ona da kumpas kuruldu.” Bu yeni operasyon olan kişiler de dinler arası diyaloğa çatıyormuş da oradan bağlantı kuruyor. Tamam, olabilir, bu memlekette her şey olabilir. Dinler arası diyalog mason localarını, Yahudi lobilerini etkiliyor. Arka planda Hristiyan lobilerini etkiliyor. Dinler arası diyalog büyük proje, misyoner projesi.
EL İNSAF, EL VİCDAN!
Benim bundan dolayı hasmımın çoğalması, bana kumpas kurulması muhtemel ve doğal. Herkes işini yapacak. Buna bir şey demiyorum ama kalkıp bu hanım kardeş demez mi “Hapisten çıktıktan sonra söylemlerini değiştirdi.” El insaf, el vicdan! Hangi söylemimi değiştirdim. Sen şimdi beni ne kadar takip ediyorsun da bu kanaate varıyorsun. Bu iftira olmaz mı? Sohbetlerimde tehlikeyi sayarken illa dinler arası diyalog tehlikesini söylüyorum. “Hristiyanlar cennete girecek diyenler cennete giremez” diye takoz gibi kitap yazdım. Kafana atsan kafan yarılır. Okudun mu? Kitabı piyasadan çekip, özür mü diledim?
TEMCiT PiLAVI GiBi HEP AYNI ŞEYi Mi KONUŞACAĞIZ
Abant toplantılarında bu işin fetva babası olan Hayrettin Karaman’a özel 75 sayfalık özel reddiye kitap yazdım. Şimdi Yeni Şafak’ta yazı yazıyor inkâr ediyor söylediklerini. Madem öyle “Polemik değil diyalog” kitabını niye piyasadan toplattın? Piyasada kitap yok. Ben kaynak olsun diye bir tane kendimde saklıyorum. Bunları inkâr ediyorsan, “Bana iftira attılar” diyeceksin, tekzip davası açacaksın. Bende anlayacağım ki sen bu görüşte değilsin.
Senin bu görüşte olduğunun başka bir alameti nedir? Sen Diyanet’in tefsirindeki 4 kişiden birisin. Ve onların ağır basanısın. Hocaların hocasısın ya! Orada Bakara Suresi 62. ayetinde “İman eden Yahudi, Hristiyan, ateşe, yıldıza tapan hepsi için iki şart kâfidir; Allah’a ve ahirete inanmaları yeter. Peygambere inanmak, İslam yok.” diyen mason olduğu tescilli Abduh masonunun fetvasını orada yayınlamışsın. Sen de o 4 kişiden birisin. Altına da ben onun görüşünü naklettim yazıyorsun.
FİTNECİSİN O ZAMAN
Bir görüşü nakledip altına reddiye yapmadığın takdirde o görüş sana aittir. Reddiyesiz nakledilen görüşü teşhir ediyorsun, yayıyorsun, benimsiyorsun. Ama altına dipnot düşersin “Bu görüş uygun değildir.” şeklinde. Tabi o da âdetinde görüşlerin tümünü alıp tahlil yapmak varsa! Hiçbir yerde böyle bir şey yapmazken orada yapıyorsan fitnecisin o zaman.
Abant toplantılarının başı değil miydin sen?! Orda Ali Bulaç ile röportajın var. Orada “Yahudi olup da halen kâfir olmayan var.” diyorsun. Irk manasında konuşmuyorsun. Bu laflar bana ait değil diyorsan tekzip eder, dava açarsın. “Bunlar bana iftira attı ben bu lafları demedim.” dersin. Ben de seni anlarım.
MUTA TEHLİKESİ
Şimdi ben bunların hepsine reddiye yapmış bir adam olarak, üç tane kitabım, yüzlerce sohbetim ortadayken hep aynı şeyi mi konuşacağım temcit pilavı gibi. Şimdi de Şia tehlikesi çıktı. Ajanlar, casuslar dolmuş. Muta nikâhı tehlikesi var. Milleti sahabeye sövdürme tehlikesi var.
Işid tehlikesi var. Çıkmış ortalığa milleti kesiyor. Tekfir tehlikesi var, herkese kâfir diyorlar. Bu sefer ne oluyor; malı helal, canı helal, karısı cariye… Bu tehlikeler var. Tabi ki bunları konuşuyorum. Her zaman da aynı şeyler konuşulmaz ki! Sürekli de aynı şeyleri konuşursak, beni takip eden cemaat “Hoca başka bir şey bilmiyor” demeye başlar.
İFTİRA EDİYOR
Onun için bu hanım kardeşimiz “Söylemleri değişti” derken bana haksızlık ve iftira ediyor. Hiçbir söylemimde değişiklik yok, hiçbir kitabımı geri çekmişliğim yok, hiçbir ifademden de özür dilemişliğim yok. Hepsi ortadadır. Konuşmuyorsam başka konular gündeme geldiği içindir. Ben on binlerce gencin ona buna kâfir deyip, gidip Müslümanı kesmesini önlemeye çalışıyorum. Benim derdim bu.
5-6 aydır benim yaptığım hizmet sayesinde Hatay’dan ve başka yerlerden sel gibi geri dönüp tövbe eden insanların müjdeli haberlerini alıyorum.
Yazık değil mi bunların ana-babalarına?! Yazık değil mi bu çocuklar gidip Müslümanları kesecek!
Ben bunlarla uğraşıyorum. Tekfircilerle, Vehhabi belasıyla uğraşıyorum. Vehhabilik 200-250 senelik geçmişiyle İngiliz Hampher ajanı gibi ajanların kurdurduğu sapık bir mezheptir.
KAFİR DİYORLAR
Bunlarda her yol var. Mekke’yi bastılar 10 bin âlimi Taif’te kestiler. Taif kan gölüne döndü. Herkesi müşrik görürler. Söylemleri arasında “Türbeyi ziyaret eden dinden çıktı. Şefaat isteyen gâvur oldu.” sözleri vardır.
Haşa!
Böyle eziyet ettiler insanlara. Ne şerefsizlikler ettiler, İngiliz’in kendi gelse yapmaz. Çok tehlikeli bir örgüt. Bunun uzantıları geliyor bugünlerde tezahür ediyor. Namaz kılmayana kâfir diyor bunlar. Günah işleyene kâfir diyorlar. En büyük özellikleri kâfir demek. “Allah gökte” diyerek mekân isnat ediyorlar. Haşa! “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) öldü, işi bitti.” diyorlar haşa! Öldü ama işi bitmedi, peygamberlik devam ediyor.
iBNi TEYMiYYE BELASI BAŞ ÇIBAN
Bu işin baş çıbanı İbni Teymiyye’dir. İbni Teymiyye’nin cihat fetvalarıyla milleti mahvettitler. Bu fetvalarda yorumlama hatası olabilir ama onunda aşırıya giden beyanları var. İbni Teymiyye’ye kendi döneminde Şafilerin en büyük müftüsü İmam Subki reddiye yaptı.
SAPKIN GÖRÜŞLERİ VAR
İbni Teymiyye “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ziyarete gidilmez” dedi. İbni Teymiyye belasını ve onun fetvalarını baz alan bu radikal gruplar bir ameli terk edene kafir demeye başladılar. Tabi İbni Teymiyye bunu milletin karısını-kızını almak için yapmadı. Bu onun kendi sapkın görüşleri. Bu adama Türkiye’de “İmam Züfer gibi müçtehittir” diyen hocalar var. Hakkında bu kadar ihtilaf olan biri nasıl müçtehit oluyor?!
NİYE TÖVBE EDİYORSUN
Bu adamı hapislerde çürüttüler. Kaç kere geldi tövbe etti. Madem davanda haklısın niye tövbe ediyorsun?! Dirensene davan hak ise ölürüm desene. Şimdi buradan radikal gruplar çıktı. Irak’ı, Suriye’yi kan gölüne çevirdiler. El-Kaide irtibatlı sürekli çıkıyor. Yemen’inden tut Boko Haram falan Afrika’ya kadar çıktı.
En büyük tehlike Şia
Tehlikelerden bir diğeri de Şia tehlikesi. Hatta en tehlikeli olanı. Çünkü zemini fazla. Vehhabi’nin zemini az, diyalogcuların zemini çok az. Birbirlerini kandırıyorlar. Şia’nın tehlikesi ise kolay zemin bulur. Çünkü Halkalı’nın ortasında Caferiyiz diyerekten on binlerce insan toplanıyor. Bunlar Ebu Bekir (Radıyallâhu Anh)ı sevmezler, Ömer (Radıyallâhu Anh)ı sevmezler. Kulaklarımla duydum Caferilerin lideri Hilal Tv’de Muaviye (Radıyallâhu Anh) efendimize resmen kâfir dedi. “Sevmiyorum” da demedi resmen “ezan düşmanı kâfir” dedi. Bu kadar zemin varken Türkiye’de en büyük tehlike Şia tehlikesidir. Alt yapıdan Radikal gruplarla da birleşebiliyorlar. Arkalarında devletleri de var. Ehli-i Sünnet’in devleti yok dünyada şu an ama onların var. Devlet olunca maddi manevi güç oluyor arkalarında. Ajan ve casusları millete musallat etmişler.
SAHABEYİ KORUMALIYIZ
Türkiye’de bir de 12 imam Ehl-i Beyt ekolünü seven çok insan var. Bunların çoğu meselenin gerçeğini bilmez. Şia onlara “12 imam bizim de imamımız, Muaviye’ye biz de sövüyoruz, Ebu Bekir yanlış yolda, Ömer bozuk, Ayşe bozuk.” diyerek yanaşıyor. Haşa! Bu müşterek nokta. Türkiye’de yüzde 20 falan zemini var. Ha Yezid’e ben de söverim ona lafım yok. Ama sahabenin ırzını korumak zorundayım. Din bize sahabeden geldi.
REBîULEVVEL AYINDA KILINACAK BiR NAFiLE NAMAZ
İlk Gece (22 Aralık Pazartesi’yi 23 Aralık Salı’ya bağlayan gece) Namazı: Akşam namazından sonra iki rekât kılınır, her rekatta Fatiha’dan sonra üç kere İhlas Sûresi okunur. Selam verdikten sonra Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e yüz kere: “Ey Allâh! Ey acıyanların en merhametlisi! Muhammed (Aleyhisselâm)a ve onun âline salât ve selâm eyle” diye salevât-ı şerîfe okunur.
(Muhammed ibni Hatîrüddîn, el-Cevâhiru’l-hams, sh:52)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.