Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Bedelli askerlik caiz mi, kul hakkına girer mi?

Bedelli askerlik caiz mi, kul hakkına girer mi?

Bazen orduya asker lazım olur, bazen para lazım olur. Burada devlet yönetimi ihtiyaç neye göreyse, gerekli olanı en mühimden başlayarak ona göre davranıyor.

Bu si­ya­si bir me­se­le­dir. Si­ya­si der­ken po­li­ti­ka­yı kas­tet­mi­yo­ruz. Si­ya­set Arap­ça, po­li­ti­ka gâ­vur­ca bir ke­li­me­dir. Si­ya­set yö­ne­tim de­mek­tir. 

Po­li­ti­ka da her tür­lü ala­ve­re da­la­ve­re ola­bi­lir. İs­la­m’­ın da bir dü­ze­ni, sis­te­mi, yö­ne­tim şek­li var­dır. 

İH­Tİ­YAÇ NEY­Dİ BİL­Mİ­YO­RUM

Şu an­da­ki ya­pı la­ik bir dü­zen ol­du­ğu için ca­iz mi de­ğil mi il­gi­len­mez. Za­ten bak­sa çok şey de­ğiş­me­si la­zım. 

İs­la­mi bir hü­kü­met da­hi ol­sa ba­zen or­du­ya as­ker la­zım olur, ba­zen pa­ra la­zım olur. Bu­ra­da dev­let yö­ne­ti­mi ih­ti­yaç ne­ye gö­rey­se, ge­rek­li ola­nı en mü­him­den baş­la­ya­rak ara sı­ra böy­le şey­ler ya­pı­yor­lar. İh­ti­yaç ney­di de ne yapıl­dı­ğı­nı bil­me­di­ğim için uy­gun mu­dur de­ğil mi­dir ce­vap ve­re­mi­yo­rum.

İkin­ci kı­sım ise, dev­let böy­le bir uy­gu­la­ma yap­mış­sa in­san­la­rın bu im­kân­dan ya­rar­lan­ma­sı ca­iz­dir. 
Öbü­rü­nün pa­ra­sı yok git­mek zo­run­da ama bu kul hak­kı­na gir­mez. 

DEV­LET SO­RUM­LU­LU­ĞU­NU Bİ­LİR

Çün­kü dev­le­tin ni­za­mı ve sis­te­mi­ni ala­ka­dar eden bir ko­nu var bu­ra­da. Ka­nun çı­ka­rı­cı­lar bun­dan me­sul mü­dür? “He­pi­niz ço­ban­sı­nız ve he­pi­niz güt­tü­ğü­nüz sü­rü­den me­sul­sü­nüz.” ha­dîs-i şe­rî­fi­ni unut­ma­mak la­zım. 

On­lar da bu­nun so­rum­lu­lu­ğu­nu bi­li­yor­lar­dır. Biz on­la­ra yol gös­te­re­cek ko­num­da de­ği­liz. Pa­ra ve­rip as­ker­den mu­af olan ada­ma “Sen ha­ram iş­le­din, kul hak­kın­da gir­di­n” de­me­ye de fık­hen ve di­nen bir hak yok­tur şu or­tam için. 

BiR DiRHEME CENNETi ALMAK

İmam Ebu Davud Tarsus’a cihada gitmek için yola çıkmış. Dicle’ye varmış, gemiye binmiş. Gemi biraz açıldıktan sonra Dicle’nin kenarında bir adam hapşırmış. 

Ebu Davud geminin sahibine demiş ki “Ben buradan bu adama ‘Yerhamükellâh’ diyeceğim ama adam duymayacak. 

Duasını alamayacağım. İzin ver çıkayım kıyıya ‘Yerhamükellâh’ deyip adamın duasını alayım.”
Gemici demiş ki: “Ya biz yola vurduk. Sen ne diyorsun, ben yoldan dönemem.”

KAYIKÇIYA BİR DİRHEM

Ebu Davud bu sefer kenardaki kayıkçılardan birine seslenmiş. “Kaç para vereyim sana gidip şu adama ‘Yerhamükellâh’ deyip geleceğim. Beni gemiye geri getireceksin.” Kayıkçı 1 dirheme yapacağını söylemiş. 

KAZ GELECEK YERDEN TAVUK ESiRGENMEZ

Ebu Da­vud bin­miş ka­yı­ğa git­miş hap­şı­ran ada­mın ya­nı­na. “Hap­şı­ran adam sen miy­din?” di­ye sor­muş. 

Adam evet de­yin­ce “El­ham­dü­lil­lah de­din mi­” di­ye sor­muş. Adam de­dim de­yin­ce o za­man “Yer­ha­mü­kel­lâ­h” de­miş Ebu Da­vud. 

Adam da ona “Ve en­te ra­hi­me­kel­lah (Al­lah sa­na da rah­me­tiy­le mu­ame­le et­sin)” de­miş. “Ve ga­fe­re le­ke zen­be­ke (gü­na­hı­nı da mağ­fi­ret et­sin)” di­ye ek­le­miş. De­mek ki ada­mı­na gö­re böy­le ila­ve de ya­pı­la­bi­li­yor. Kaz ge­le­cek yer­den ta­vuk esir­gen­mez. Dua­yı kat­mer­li yap. Ebu Da­vud dua­yı al­dık­tan son­ra ka­yık­çı onu ge­mi­ye ye­tiş­tir­miş. Ge­mi­ci de­miş ki: “Yap­tı­ğın akıl işi de­ğil. Git­tin ada­ma ‘Yer­ha­mü­kel­lâ­h’ de­mek için 1 dir­hem pa­ra ver­din. Ak­lı­na şa­şa­yım.” 

EBU DA­VU­D’­U MÜJ­DE­LE­YİN

Ebu Da­vud Haz­ret­le­ri ce­vap ver­miş: “Bel­ki bu adam dua­sı mak­bul bir zat­tır. Ben on­dan du­a ala­yım di­ye git­tim. Ki­min du­ası­nın mak­bul ol­du­ğu giz­li­dir. Ha­ya­tım­da bir du­a ile bel­ki âbât olu­rum. Al­la­h’­ın rah­me­ti­ne maz­har ol­mak için 1 dir­hem ne­dir ki?!” Ge­mi­de­ki­ler o ak­şam uyu­duk­la­rı va­kit ka­ran­lık­tan bir ses işit­miş­ler: “Ey ge­mi aha­li­si Ebu Da­vu­d’­u müj­de­le­yin, hiç şüp­he yok ki Ebu Da­vûd, Al­la­h’­tan cen­ne­ti bir dir­he­me sa­tın al­dı.” Adam ki ko­ca Ebu Da­vud ki­ta­bı­nı yaz­mış. 600 bin ha­dis­ten seç­miş. Fı­kıh­la il­gi­li, ah­kâm­la il­gi­li ha­dis­le­ri cem eden bir sa­hih ki­tap yaz­mış. 

Bu ka­dar ki­tap yaz­mış ama ora­da­ki ada­ma gi­dip de bir “Yer­ha­mü­kel­lâ­h” de­yip, bir du­a al­ma­ya 1 dir­hem ve­re­rek af­fe­dil­di. Onun için ha­se­na­tı, se­vap­la­rı hiç­bi­ri­ni ha­kir gör­me­yin.

 

AHMET SEN YATICISIN

Has­bi­yal­lah. “Al­lah ba­na ye­ter.” Ba­zı in­san bu­nu der­ken ev­li­ya­ul­lah gi­bi bir ma­kam sa­hi­bi ise ha­ki­ka­ten hiç­bir şe­ye gü­ven­mez an­cak Al­la­h’­a gü­ve­nir, o sâ­dık­tır.

Bi­zim gi­bi­ler “An­cak Al­la­h’­a gü­ven­di­m” der ama on­dan son­ra da bir avu­kat gel­di­ği za­man “Ner­de kal­dın ya be­ni at­tı­lar ne­za­ret­ha­ne­ye­” fa­lan der. Be­ni ha­pis­ha­ne­ye at­tık­la­rı za­man “Has­bi­yal­la­h” di­yo­rum ama içim­den de “Bu ka­dar ce­ma­ati­miz var, bu ka­dar se­ve­ni­miz var, bu ka­dar ta­nı­ya­nı­mız, çev­re­miz var. Bi­ri ge­lir çı­ka­rır her­hal­de­” di­ye ge­çi­ri­yo­rum.

KA­RAR DE­RİN­LER­DEN

Ge­len yo­k… Gi­den yo­k… 

Kim­se­yi sok­mu­yor­lar ki. 

O za­man bü­yük bir Or­di­nar­yüs Pro­fe­sör var. İs­mi ben­de kal­sın, ve­fat et­ti. Ona de­di­ler: “Sa­na 10 bin do­lar ve­re­lim, bi­lir­ki­şi ra­po­ru ver ho­ca za­ten bir şey yap­ma­mış ki va­az et­miş.” Adam da de­di ki: “Bu­nun ka­ra­rı çok de­rin yer­ler­den ve­ril­miş, bu­na bi­lir­ki­şi ra­po­ru pa­ra et­mez. Alın pa­ra­yı ge­ri.”

Şim­di bu ha­ber­ler ba­na gel­di. Ne an­la­dım? “Ah­met sen ya­tı­cı­sın. Kı­pır­dan­ma. Çev­re fa­lan sök­mez. Al­lah ka­rar ver­miş ya­ta­cak­sın.”

Bu se­fer biz Has­bi­yal­la­h’­ı na­sıl oku­ma­ya baş­la­dık. “Ya Rab­bi! Bir sen kal­dın.” di­ye­rek. 

Me­se­le ne­dir? Has­bi­yal­lah. 

“3 ay son­ra, 5 ay son­ra avu­kat be­ni çı­ka­rır, ne yap­mı­şım ki.” de­me­ye­cek­sin.

 

TERFi ETMEK iÇiN OKUNACAK iSM-i ŞERiF

“Ey çok şef­kat sa­hi­bi olan Zat! Rah­me­tiy­le ve il­miy­le her şe­yi kap­la­mış olan an­cak Sen­sin. Yâ Han­nân!”

Her kim bu ism-i şe­rî­fi her gün bin (1000) ke­re okur­sa Al­lâh-u Teâ­lâ onu yük­sel­tir, dî­nî ve dün­ye­vî hu­sus­lar­da iş­le­ri ko­lay­la­şır.

(Süh­re­ver­dî, Şer­hu­’l-es­mâ­i’l-er­ba­ʽîn, Aya­sof­ya, no:377, ve­rak:112; Ah­met Mah­mut Ün­lü, Er­ba­‘în-i İd­rî­siy­ye, sh:136)

KARI-KOCA ARASINI BULMAK iÇiN iSM-i ŞERiF

“Ey Ken­di­si­nin hiç­bir ben­ze­ri bu­lun­ma­yan, her­kes Ken­di­si­ne muh­taç olup, Ken­di­si hiç­bir şe­ye muh­taç ol­ma­yan ve hiç­bir şey Ken­di­si­ne ben­ze­me­yen! Yâ Sa­med!”

Ka­rı-ko­ca ara­sın­da hu­sû­met vâ­ki olup bi­ri di­ğe­ri­ni sev­mez ol­sa ve bu­nun da se­be­bi bi­lin­mez ol­sa bu ism-i şe­rîf por­se­len bir fin­can üze­ri­ne (misk ve saf­ran ile) ya­zı­lıp, ya­zıl­dık­tan son­ra bir men­bâ (kay­nak) su­yuy­la bo­zu­lup bu su o ka­rı-ko­ca­ya içi­ri­le­cek ol­sa bi­iz­nil­lâ­hi Te­‛â­lâ ara­la­rın­da ül­fet ve mu­hab­bet vâ­ki olur.

(Şi­hâ­büd­dîn es-Süh­re­ver­dî, Şer­hu­’l-es­mâ­i’l-er­ba­ʽîn, Yaz­ma Nüs­ha, Aya­sof­ya, no:377, ve­rak:112; Aya­sof­ya, no:3358, ve­rak:144; Yaz­ma Ba­ğış­lar, no:2773, ve­rak:4; Be­ya­zıd Dev­let, no:1256, ve­rak:12; Ah­met Mah­mut Ün­lü, Er­ba­‘în-i İd­rî­siy­ye, sh:87)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi