Ergenekon... Ne olduğu belli bir örgüt!
Buna "kaderin cilvesi" mi denilir, yoksa "tevafuk" mu?.. Her ne derseniz deyin, "bir olay" ve bir "söz" hem de "aynı günde" ve "aynı sayfa"da yan yana gelmiş ve böylece "sorunun cevabı" da kendiliğinden verilmiştir... Evet, "Ergenekon'un ne olduğu"na dair soru, "tek bir olay"la cevabını bulmuştur.
Olayı biliyorsunuz... Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu, gazetelerde "ilk muvazzaf tutuklama" başlığı ile yer alan ve "gizli MİT belgesini sızdıran havacı kurmay pilotun tutuklanması" konusundaki haber üzerine, salı günü şöyle konuşmuştu:
"Genelkurmay da söyledi... Bu, eski bir konu... Yargı süreci devam ediyor... Ergenekon'dan önce de vardı... Zaten, Ergenekon'un ne olduğu bile belli değil!"
MUSTAFA DUYAR’I KİM, NEDEN ÖLDÜRTTÜ?
Şu "tevafuk"a bakar mısınız...
Org. Aydoğan Babaoğlu'nun bu sözleri sarfettiği günün akşamında, Fox TV ekranlarında bir "görüntü"ye yer veriliyordu...
O görüntülerde; Uşak Cezaevi'nde 8 yıl önce "isyan" çıkaran Nuri-Vedat Ergin kardeşler vardı...
Nuri Ergin, Özdemir Sabancı'nın katili Mustafa Duyar'ın cezaevinde "kendileri tarafından" öldürüldüğünü, "talimatı da devletten aldıklarını" itiraf ediyordu...
Vedat Ergin ise şöyle bağırıyordu:
"Bizi Veli Küçük'e sorun!"
Sizin anlayacağınız;
Birileri, Özdemir Sabancı'yı, DHKP-C tetikçilerinden Mustafa Duyar'a öldürtmüş, daha sonra da Mustafa Duyar'ı Nuriş Kardeşler'e infaz ettirmişti?..
Kim yapmıştı bunu?..
"Bizi Veli Küçük'e sorun" dediklerine göre; demek oluyor ki, "infaz" emrini veren Veli Küçük'tü?..
Peki, Veli Küçük kim?..
En basit ifadesiyle, "Ergenekon Terör Örgütü'nün kurucusu ve yöneticisi" olduğu iddiasıyla şu anda "tutuklu" bulunan bir general!..
İşte böyle bir adamın;
"Mustafa Duyar'a Sabancı'yı öldürttüğü, Nuriş Çetesi'ne de Mustafa Duyar'ı öldürttüğü" ortaya çıktığına göre, "Ergenekon Terör Örgütü"nün nasıl bir örgüt olduğu da, herhalde kendiliğinden ortaya çıkar!..
GLADYO YA DA KONTRGERİLLA!
Ama, mes'ele bu kadar basit değil!..
Mes'ele çok daha derin, çok daha karmaşık.
Aylık eğitim ve düşünce dergisi "Genç Birikim"de, Ali Kaçar'ın kaleme aldığı "Gladyo ya da Kontrgerilla" yazısını okurken, ben de aynı kanaate vardım:
"Gerçekten de bu örgüt çökertilemez!"
Hele de; "Korgeneral Galip Mendi"nin, hem de "Genelkurmay adına" Kandıra Cezaevi'ne gidip, "Ergenekon Terör Örgütü" sanıkları olan Şener Eruygur ve Hurşit Tolon'a "geçmiş olsun" ziyaretinde bulunmasından sonra!..
Efendim, Ali Kaçar, oldukça geniş kaynaklardan yararlanıp, "Ergenekon'un kökenleri"ne inmiş ve ortaya ilginç bir fotoğraf çıkarmış...
Buyurun, birlikte okuyalım:
"Türkiye'de son yıllarda ortaya çıkartılan Ergenekon örgütü, yıllardır gündemde olan Gladyo ya da Kontrgerilla'nın bütünüyle çökertilip çökertilemeyeceği sorusunu da tekrar gündeme getirmiştir.
Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle Gladyo ya da Kontrgerilla'nın ortaya çıkışını, faaliyetlerini, amacını ve bu karanlık örgütü kuran güçlerin kimler olduğuna kısa da olsa değinmek gerekir.
Bu yapılmadan, bugün ortaya çıkan Ümraniye'deki bombaları, Sauna ve Atabeyler Çetesi'ni, Ergenekon yapılanmasını ve bu örgütlerin işlediği faili meçhul/meşhur cinayetleri anlamak da -bize göre- mümkün olmaz.
Çünkü, bugün ortaya çıkarılan ya da henüz ortaya çıkarılmamış bu tür bütün örgütlerin üst şemsiyesi Gladyo/Kontrgerilla'dır. Bir olayın "tetikçi"lerinin yakalanması ve cezaevine konulması elbette önemlidir.
Ama daha da önemlisi bu tetikçileri kullanan, yönlendiren, ellerine silah ve bombaları veren asıl eli kanlı karanlık güçleri ortaya çıkarmaktır. Aksi halde tetikçileri yakalamakla bu olayların arkasını getirmek de mümkün değildir. Çünkü neredeyse ya da çoğunlukla her olay için yeni tetikçi bulunması, bu örgütler için hiç de zor olmamaktadır!..
CIA eliyle kurulan Gladyo örgütünün Türkiye'deki tarihi serüveni İkinci Dünya Savaşı'nın bittiği yıllara uzanmaktadır. Aslında Türkiye'yi müstemleke haline getiren ikili ilişkiler, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yapılan emperyal paylaşımda, Türkiye'nin "ABD'nin arka bahçesi"ne düşmesiyle başlamıştır. Truman Doktrini ve daha sonra yürürlüğe giren Marshall yardımı çerçevesinde askeri ve ekonomik yardımlar, bu yıllar itibariyle Türkiye'ye verilmeye başlanmıştır.
Yine, özel harp ya da gayri nizamı harp eğitimi adı altında ekipler halinde askerler, ABD'ye, bu yıllar itibariyle gönderilmiştir.
Gayri nizami harp -kontrgerilla- eğitimi için ABD'ye gönderilen ilk ekip, 16 askerden oluşmaktaydı. Bu askerlerin içinde Türkiye kamuoyunun yakından tanıdığı Daniş Karabelen, Ahmet Yıldız, Mucip Ataklı, Suphi Karaman, Fikret Ateşdağlı, Refik Tulga, Turgut Sunalp ve Alpaslan Türkeş gibi askerler vardı.
Bu ekipte eğitimlerini tamamlayıp Türkiye'ye dönenlerin bir kısmı önce denenmek üzere Kore Savaşı'na gönderilmiştir. Kore Savaşı'nın bitimiyle Türkiye'ye dönen bu askerler, Türkiye'de bugün çokça konuşulan Kontrgerilla'nın ilk nüvesi ya da o zamanki adı Seferberlik Tetkik Kurulu olan örgütün çekirdek kadrosunu teşkil etmiştir.
Bu örgütün, yani Seferberlik Tetkik Kurulu'nun kurulması için, ABD'de özel harp eğitimi görmüş ve aynı zamanda Kore'ye gönderilen Türk tugayının komutan yardımcılığını yapan Tümgeneral Daniş Karabelen görevlendirilmiştir. Karabelen ise bu örgütü 27 Eylül 1952'de faaliyete geçirmiştir.
GLADYO, ABD TARAFINDAN KURULMUŞTUR!..
Gladyo örgütü, ABD tarafından dünyada kendi egemenliğini kalıcılaştırmak ve yeni egemenlik alanları açmak amacıyla, başta NATO üyesi olan ülkeler olmak üzere birçok ülkede, değişik isimlerde kurdurulmuştur.
Türkiye'deki ilk adı Seferberlik Tetkik Kurulu olan bu örgütün kurulmasında; Ankara'da, sivil bir yardımlaşma kurumu görünümü altında faaliyet yürüten Amerikan yardım örgütü "JUSMATT" (Joint United States Military for Aid to Turkey) etkin rol oynamıştır.
Türkiye'de uzun yıllardır 'sivil' görünümlü bir örgüt olarak faaliyet gösteren ve Türkiye'nin yakın tarihindeki karanlık ilişkilerinde izlerine rastlanan JUSMATT, aslında "CIA'nın geri kalmış ülkelerdeki paravan kuruluşu"dur. 1965'de "Özel Harp Dairesi (ÖHD)", 1990'lı yıllardan itibaren de "Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)" adını alan "Seferberlik Tetkik Kurulu", "JUSMATT"la, ABD tarafından Türkiye'ye uygulanan ambargo tarihi olan 1975 yılına kadar aynı binada yıllar boyu birlikte faaliyet göstermiştir.
ABD ve yerli işbirlikçilerinin menfaatlerini korumak için CIA'nın kontrolünde paravan bir kurum olan bu kuruluş, aynı zamanda, "ABD'nin Türkiye'ye yaptığı askeri yardımı da koordine eden askeri kurulun adıdır.
JUSMATT'la aynı binada faaliyet gösteren Özel Harp Dairesi'nin giderleri için, ABD tarafından her yıl 1.000.000 dolar da yardım yapılmaktaydı. Bu yardımın yapıldığı, 1971-1974 döneminde ÖHD'nin başkanı olan Org. Kemal Yamak tarafından da teyid edilmiştir. Org. Yamak, Amerika Birleşik Devletleri özel yardım fonundan her yıl alınan bu 1 milyon dolarlık yardımın hesabının resmi bütçeye karıştırılmadan, ayrı bir muhasebede tutulduğunu ifade etmiştir.
Org. Yamak'ın bu ifadesi, Ecevit'in devletin resmi şemasında böyle bir birime, başbakanlığı döneminde rastlamadığı iddiasını haklı çıkarmaktadır.
Üstelik ÖHD'nin, Genelkurmay binası yerine, CIA'nın bir kuruluşu olan JUSMATT'ın binasında faaliyet göstermesi, ayrıca ABD'nin yaptığı yardımların ayrı muhasebeleştirilmesi, resmi olarak kurulan bu örgütün illegal faaliyet göstermesi iddialarının yanında, Türkiye Devleti'nden öte ABD'nin denetiminde bir örgüt olduğu iddialarını da doğrulamaktadır.
ECEVİT NASIL HABERDAR OLDU?
Ayrıca Milli Savunma eski Bakanlarından Hasan Esat Işık'ın belirttiği gibi, ÖHD'nin, ABD tarafından kurdurulduğunu ve finansmanının da yine bu devlet tarafından sağlandığını ifade etmesi de; bu örgütün ABD kontrolünde bir örgüt olduğunu açıkça ortaya çıkarmaktadır.
Dönemin Başbakanı Ecevit ise bu örgütten ve bu örgüte ABD tarafından yapılan para yardımından, ancak 1974'de Org. Kemal Yamak tarafından kendisine verilen brifing dolayısıyla haberdar olabilmiştir.
Bir zamanlar Çalışma Bakanlığı yapmış, CHP'nin önce Genel Sekreterliğini, sonra da Genel Başkanlığını yapmış, brifing verildiği sırada da Başbakan olan Ecevit'in böyle bir örgütten, kendisine verilen brifingde haberdar olması bir garabet değil midir?..
Aslında eğer Ecevit, muktedir bir iktidarın başındaki başbakan olsa idi; ya sorumlulardan hesap sorar, ya da istifa etme onurluluğunu gösterirdi.
Ne yazık ki Ecevit, ikisini de yapmadı...
Ecevit'in daha sonra; "Ülkede kontrgerilla vardır, birçok faili meçhul olayın arkasında ÖHD vardır" türü sözlerinin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur!
Adama sormazlar mı;
"Sen bunları öğrendiğinde yetkisiz bir tapu ya da evrak memuru mu idin?"
Sadece Ecevit değil, Demirel hükümetleri de bu örgütün üzerine gitmedi/gidemedi!.."
ÖHD eski başkanlarından Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun da belirttiği gibi; "bunlar arasında azami ölçüde gizlilik muhafaza edilmekte ve emniyet mülâhazaları ile personel birbirini tanımamaktadır."
İlk Özel Harp'çi subaylardan ve Özel Harp Dairesi'nin ilk Lojistik Şube Müdürü olan emekli Albay İsmail Tansu, bu sivil güçleri şöyle anlatmaktadır:
"Sivil uzantılar ülke işgal edilince kullanılmak üzere barış zamanından eğitilip bekletilirler. Görev verilmezler. Kopuk tesbih taneleri gibi her yere dağılmışlardır. Türkiye'nin her yerindedirler. Savaşla beraber tesbihin ipi bağlanır. Görev alırlar. Karı-koca aynı birimdedirler ama birbirlerinden haberleri yoktur. Herkes kendi görevini yapar."
6-7 EYLÜL OLAYLARI ÖHD’NİN İŞİ!
Peki, bu örgüt neler yapmış veya neler yapıyordu... İsterseniz, "6-7 Eylül olayları"ndan başlayalım:
6-7 Eylül olaylarını çıkaran, tezgahlayan örgütün ÖHD olduğu çokça yazılmış ve çizilmiştir. Ama en önemli açıklamayı ÖHD'nin eski başkanlarından Em. Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu yapmıştır.
Yirmibeşoğlu bir röportajında, "6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı..." demek suretiyle 6-7 Eylül olaylarının üzerindeki sır perdesini kaldırmış oluyordu.
Doğu Akdeniz'deki etkinliğini yitirmek istemeyen İngiltere; Türkiye ve Yunanistan'la kendi lehine anlaşmalar yapma uğraşındadır.
İşte 6-7 Eylül olayları, ABD tarafından, bu bölgede İngiltere'nin etkisini azaltmak amacıyla Türkiye'de Gladyo/Kontrgerilla örgütü kullanılmak suretiyle gerçekleştirilen bir olaydı. Çünkü 29 Ağustos 1955'de Londra'da İngiltere öncülüğünde Kıbrıs Konferansı toplanmıştı.
Tam da bu konferansa denk gelecek tarzda meydana gelen bu olaylar, İngiltere'de bir hayal kırıklığı meydana getirirken, ABD açısından ise gerek Kıbrıs, gerek Türkiye ile ilişkileri geliştirmede yeni bir adım atılmasını sağlamıştır...
TAKSİM’DEKİ KATLİAM VE ÖHD
Bir diğer olay ise 1 Mayıs 1977'de Taksim'de gerçekleştirilen katliamdı.
Ecevit bu olayın da arkasında ÖHD'nin olduğunu şöyle anlatmıştır:
"Biz o sırada ana muhalefet partisiydik. Bu olayları soruşturmak üzere bir araştırma komisyonu kurduk. Ama bir noktadan sonra izler kayboluyordu. Adeta bir bilgi boşluğu ile, direnişlerle karşılaşıyorduk. Yıllarca üzerinde durduğumuz halde, Taksim olayının içyüzü anlaşılamadı. O olayın faillerinin saklanmak istendiği daha ilk günlerde belli olmuştu ve çok acayip bir şekilde tezgahlanan bir olay olduğu görülüyordu."
DÜN GLADYO, BUGÜN ERGENEKON!
Şimdilik, sadece bunlarla yetinelim...
Siz, bu "eylem"lerin üzerine "darbe girişimleri"ni, "bombalama"ları ve "Danıştay cinayeti" ile daha birçok olayı da ekleyin...
Göreceksiniz ki;
Ortaya çıkan "fotoğraf", yeni adıyla "Ergenekon Terör Örgütü" olacaktır... "Arkasında ABD'nin bulunduğu" Ergenekon Terör Örgütü!..
Ali Kaçar, yazısını şöyle bitirmiş:
"Gladyo'nun, dolayısıyla da Ergenekon'un arkasında ABD vardır. Siz ABD'yi bu topraklardan söküp atmadan, Gladyo'yu da çökertemezsiniz. ABD'nin kucağına oturmuş bir devletin, bunu yapması mümkün olmadığına göre, Gladyo'nun da çökertilmesi mümkün değildir!
Çökertilecek örgütler ise, Gladyo'nun taşeronu olan örgütler olacaktır. Bunların ise, Gladyo nezdinde hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Çünkü Gladyo için taşeron bulmak hiç de zor değildir!"
Daha fazla söze hacet var mıdır, bilmiyorum.
Org. Aydoğan Babaoğlu'nun; "Zaten Ergenekon'un ne olduğu bile belli değil" diyerek, adeta "yok" saymaya çalıştığı örgüt, işte budur efendim!..
Ergenekon... Bir diğer adıyla Gladyo!..
Türkiye, işte bu örgütle boğuşmakta ve onu çökertmeye uğraşmaktadır!..
Bilmeyenler için anlatalım dedik!..
CHP niye kelle vermiyor?
Herhalde duydunuz; "1 milyon dolar rüşvet almakla" suçlanan Şaban Dişli'nin, AK Parti'deki görevlerinden "istifa" etmesi bile tatmin etmedi CHP'lileri!.. Osmanlı'nın "Yeniçeri"leri gibi, illâ da "kelle" istiyorlar!..
Tamam, istemesine istesinler de; kendileri bir türlü "kelle vermeye" niye yanaşmıyor acep?..
Madem ki "yamuk" yapanların kellesi uçurulmalıdır, o halde Önder Sav, o koltukta hâlâ niye oturuyor?.. "Arapları aşağılayan, Hz. Peygamber'e hakaret eden" bir adam, bunca "tepki"ye rağmen niye hiçbir şey olmamış gibi duruyor orada?..
O Önder Sav ki; "Telefonum dinleniyor!.. Odamı dinliyorlar" deyip ortalığı velveleye verdikten sonra, bir "telefon özürlü" olduğu ortaya çıkmasına rağmen, nasıl oturuyor o koltukta?..
Şunu bir türlü anlayamıyorum: "Mahalle baskısı" uygulayıp "kelle" isteyen CHP'liler, niye hiç kelle vermez?.. Onların dışkısında "gök boncuk" mu var?..