Bu “adam” hâlâ konuşuyor!
Adam” dediğime bakmayın, lâfın gelişi müsveddelerine de öyle diyoruz ya... Sözü edilecek kişi bu ülkede adalet mekanizması işlese idi, şimdi içeride hesap veriyor, muhtemelen ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor olurdu. Hatta 6-7 Ekim olayları devam ederken tutuklanır, o katliamın hesabı sıcağı sıcağına sorulurdu...
6-7 Ekim’de silahlı güruhu tahrik ederek sokağa döken kimdi? O güruhun işlediği cinayetleri ısrarla görmezden gelen kimse, o!
Sadece masum çocuklar mı katledildi? Yakılan okulları ne yapacağız? Yağmalanan dükkanları, saldırıya uğrayan hastaneleri, tahrib edilen cankurtaranları, kundaklanan binaları… Çocuk yuvalarını, Kur’an kurslarını, kızılay kan merkezlerini…
O ve hempaları Roma yakıp keyfeden Neron misali olup biteni zevkle seyrettiler.
Bu sütunlarda onun adını bile zikretmek istemiyorum. Zaten o isim onun taşıyacağı cinsten değil. Gerçek Salahaddin değil, kendi fikrinden olmayanlara, savaştığı kâfirlere bile adaletle davranan bir mümindi; her daim mazlumların hamisi idi. Bu ahlâksız, kendi vatandaşına, hatta kendi kavminden olanlara bile şiddetle davranılması için tahrikte bulundu.
6-7 Ekim olayları sırasında katledilen çocukların babaları haykırıyor: Asıl katil budur! Müştekilerin feryadına hukuk neden kulaklarını tıkıyor?
Bu isnad önemli. Asıl katil ve tetiği çekenler ayırımı yapmak zorundayız. Tetiği çekenler neden bunu yaptı? Bu çocuklar hasımları olduğu için mi? Emir yukarıdan geldiği için!
“Diyarbakır’dan Türkleri kovduk, şehrin devletten yana Kürt ailelerini tard ettik. Şimdi sıra bizim gibi düşünmeyen Kürtler’de!”
Buna dünyanın her yerinde "etnik temizlik" denilir, “soykırım” denilir! Gavurcası jenosiddir! Bütün dünyanın lânetlediği ağır bir suçtur. Eğer bu adam devletin mahkemelerinde yargılanmayacaksa, sivil toplum kuruluşları sembolik bir yargılama için bir araya gelmelidir.
Neden “ahlâksız” diyoruz?
Ahlâkın en alt kademesi “sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma”dır. Bu alt seviyeden yıllarca konuştu, devletin şurda burda Kürtler’e katliam uyguladığını iddia etti. Tek parti devletinin etnik ayırım gözetmeden zulüm işlediği bilinmez değil.
Ya son isnadı? “Roboski’de asıl katil zamanın başbakanı!”
Bir devlet mekanizmasından söz ediyoruz. Başbakan da bu mekanizmanın bir yerinde duruyor. Ya sen? Sen mekanizmayı doğrudan harekete geçirensin, öyleyse 6-7 Ekim’den doğrudan mes’ulsün.
Yani Yasinlerin katili sensin! Nasıl insan içine çıkıyor ve elini kolunu sallayarak dolaşabiliyorsun?
En doğrusu git, teslim ol, aklan karşımıza öyle çık. Bunu yapmıyorsan, hem de hâlâ konuşuyorsan, bu pişkinliği teşhir etmek zorundayız.
Buna pişkinlik demek hafif gelir. Böylelerine Mehmed Âkif'in tabiriyle "idmanlı edebsiz" yahut "talimli rezîl" denilir.
Şu sıralar çok kullnılan bir kelime var: Provokasyon!
Bu hainlerin, ahlâksızların kuyrukları sıkıştığında kullandıkları bir firar ifadesi.
6-7 Ekim’de elli kişi katledildi!
Sorumlusu: Provakatörler!
Cizrede olaylar çıktı: Sorumlusu elbette onlar!
Bu olaylar herkesin gözünün önünde cereyan etmedi mi? Katliam göz göre göre yapılmadı mı?
O hendekler belediyenin iş makinaları ile kazılmadı mı? Eğer çözüm süreci sağlıklı işleyecekse, sorumlular bir an evvel tutuklanmalıdır. Daha öncesi, güvenlik güçleri bir şehirde bir kasıtla hendek kazılmasını önlemelidir; Kürtçü terör örgütüne karşı masum Kürtler’i korumalıdır.
Bunlar yapılmıyorsa, hainlerin sıkıştıkça başvurdukları “provokasyon” gibi kelimeler Türkiye’yi yönetenler tarafından, her ne sebeple olursa olsun kullanılmamalıdır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.