Ev dediğin evliyâdır(*)
Evin büyük hanımı, kızına tâlip olan delikanlıya, “Biz geleneklerine bağlı bir âileyiz.” diyerek anne babasıyla gelmesinin doğru olacağını söylüyor. Türbanlı, mazbût bir hanım. Çocukları, gelini ve torunuyla aynı evde yaşıyor.
Şimdi, böyle gelenekli bir ailenin fertleri, evde nasıl dolaşıyor diye sorsam “ayakkabı ile” demezsiniz elbette. Hadi deseniz bile terlik niyetine giyilen ev ayakkabısını kastedersiniz.
Maalesef bu gelenekli âilede herkes, dışarıda giydiği ayakkabı ile evde dolaşıyor. Hattâ, çizme ve bot giyenler de var. Yatak odalarında bile ayakkabılılar. Neredeyse yatağa ayakkabı ile girecekler.
Kanal 7’de yayınlanan Elif dizisinden bahsediyorum. Bizi anlatmayan dizilerde, eve ayakkabı ile girilmesi sıradan bir şey hâline geldi. Ama, muhâfazakâr bir kanalın böyle bir dizi yapmasının sebebini anlayamadım.
Leyla ile Mecnûn dizisinin çok tutulmasının sebebi sorulunca bir oyuncu “Eve girerken ayakkabılarını çıkaranların dizisi.” dedi. Ama, eve girerken ayakkabısını çıkaranlar, evde hiç ayakkabı çıkarılmayan Aşk-ı Memnu’yu da çok tuttu.
Dört yıl önce Kılıçdaroğlu âilesi, evini gazetecilere açınca terlikleriyle haber oldular. Bu konuda fikir beyân eden bir stil danışmanı, çorap (dolayısıyla terlik) ile pijamayı aynı kefeye koyarak misâfiri çorapla karşılamanın ayıp olduğunu söyledi. Bir başkası ise eve gelen misâfire terlik vermenin kabalık olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti.
Yaşam tarzı dayatmasının böyle tutarsız mesnetleri vardır. Bir misâfirin dışarıda giydiği ayakkabı ile eve girmek istemesi kabalık olmasın; ev sâhibinin terlik teklif etmesi kabalık olsun. İnsanın kendi evinde çoraplı olması ayıp olsun. Şöyle bir düşünün. İnsanlar,sokakta, deniz ya da havuz kıyısında terlik ve sandalet giymiyor mu? O hâlde sorun ne? Bugün, evde terlik giymek batı ülkelerinde bile yaygınlaşırken bizim kültürümüze has olan bu âdet neden ayıp sayılıyor?
Bir hocam, şöyle bir hâtırasını anlatmıştı. Avrupalıların temizliğine imrenen birisine, “Git gör, sonra konuşalım.” demiş. O kişi, Avrupa’ya gidip dönünce “Hocam haklıymışsınız.” diye başına geleni anlatmış. Pansiyonda, ortak banyoyu kullanmış. Küveti su ile doldurmuş. Aynı yerde kalan bir Avrupalı, banyo kapısına vurarak “Suyu boşaltmayın; ben de gireceğim.” demiş. Orta çağda hiç banyo yapmayan veya aynı suda âile boyu banyo yapan Avrupalılar için bu, şaşılacak bir şey değil.
Dolayısıyla ayakkabı ile eve girmeleri de normal. İstedikleri kadar temiz olsunlar, soya çeken birşeyleri var.
Diriliş Ertuğrul dizisinde de çadırlara girerken çarık veya çizmeler çıkarılmıyor. Çadırlar, konar göçerlerin evleri; işyerleri değil. Yedikleri, içtikleri, yattıkları yere niye çarık veya çizmeleriyle girsinler?
Eve ayakkabı ile girmek, batı özentisinin ürünü. Bizim geçmişimizde böyle bir şey yok.
Diriliş’i seyredenler, “Aa bizde de varmış.” derlerse atalarımıza iftirâ olmaz mı?
(*) Sivas’a âit bir söz. Evin kurallarına saygıyı ifâde eder.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.