Harakiri ekolü
Charlie Hebdo dergisinin ilginç bir öyküsü ve onun ötesinde geleneği var. Radikal sol fikriyatı mizahla mezcetmiş ve ortaya manevi bir cinayet çıkmış. Yahudi Mason bileşkesini temsil eden John Kerry’nin ifade ettiği gibi şüphesiz Fransız Devrimi geleneğine ve değerlerine dayanıyor. Fransız tarzı laikliği ve cumhuriyet ideolojisini temsil ediyor. Dergi iki geleneğe dayanıyor. İlki, Amerikan Charlie Brown karakterinden mülhem. Seleflerinden ilki; Charlie Brown işletme olarak başarılı ama çizgi karakteri olarak başarısızdır. Bu karakter, çizgi romanda, her işinde başarısızlığa uğramaktadır. Derginin temsil ettiği ikinci karakter ise selefi olan Harakiri dergisidir. Dolayısıyla Harakiri ekolüne mensuptur. Öncelikli olarak adamlar kutsal tanımıyorlar. Müslümanlar, peygamberler tarihini bir bütün olarak kabul ettiklerinden bir peygambere saldırıyı bütün peygamberlere daha doğrusu nübüvvet şeceresine ve kütüğüne yapılmış sayarlar. Karşımızda ise Kerry’nin ifadesiyle saygısızlığı fikir hürriyeti olarak algılayan bir zümre var. Bunlar Fransız Devriminin değerlerinden ve pozitivizmden besleniyorlar. Yahudilerden başka herkesi ve her şeyi hicvediyorlar. Dolayısıyla PEGIDA hareketinin veya kitleselleşen İslam nefretinin çizgiye dönüşmüş bir uzantısıdır. Neden? Oriana Fallaci gibi ‘Müslümanlar Avrupa’da fareler gibi çoğalıyorlar’ hakaretini yapan ateist çizgiden isimlere sahip çıkarken Hasan el Benna’nın torunu Tarık Ramazan’ı Yahudi aleyhtarı olarak yaftalıyor. Onların tek kutsalı veya putları Siyonizm.
Kıvırtmada da mahirler. Yahudileri kayırıyor ve Müslümanlara kıyıyorsunuz denildiğinde ise Müslümanlarla bir topluluk olarak bir sorunlarının olmadığını İslami hicvettiklerini söyleyip işin içinden sıyrılmaya bakıyorlar. Danimarka’da yayınlanan Jyllands-Posten’in Hazreti Peygamber (S.A.V.) ile alakalı olarak yayınladığı çirkin karikatürleri 2006 yılında tekraren yayınladıklarında Fransız makamları Charlie Hebdo’yu şöyle savunmuşlardı: Onlar Müslümanlara değil teröristlere sataşıyorlar! Halbuki, Abdulbari Atvan’ın ifade ettiği gibi Hazreti Peygamberi ‘ çıplak’ bir şekilde resmetmekten kendilerini alamamışlardır. Yahudilik dışında kutsal tanımıyorlar. Bu çerçevede rahibeleri ve hatta Papa’yı çok kötü cinsel içeriklerle çizebilmişlerdir. Hatta selefleri Harakiri de Gaulle’ün ölümüyle dalga geçmiş ve alaya almıştır. Maalesef Fransız Devriminin değerlerinin beslediği hiciv anlayışı, Müslümanların Cahiliyetten tanıdıkları bir kalıntıdır. Müslümanların tepki göstermeleri şahsiyetlerinin icabıdır. Zira bu karikatürlere bigane kalmak dini değersizleştirmek olduğu gibi Müslümanı da şahsiyetsizleştirmektir. Buna tepkisiz kalan Müslüman şahsiyetinden bir parça kaybetmiş ve iğdiş edilme sürecine girmiş demektir. 2012 yılında Yayın Yönetmeni ‘Charb’ şöyle söyleyecektir: Hazreti Muhammed (S.A.V.) kutsalımız değil. Ben çizgilerimize Müslümanların gülmemesini yadırgamıyorum. Kur’an yasalarına göre değil Fransız kanunlarına göre yaşıyorum. Küstahlık. Mesele kutsal olup olmamak değil yani kimse ondan pozitif yaklaşmasını beklemiyor. Zira inancı değil. Ama bu ona karalama (desecration) hakkını da vermez. Bu eleştiri de değildir. Düpedüz karalamaktır. Yahudiler Karalamaya Karşı Birlik (ADL) kurmadılar mı? Müslümanların neyi eksik?
Charlie Hebdo, Arap Baharıyla birlikte 2011 yılında Tunus’ta Nahda hareketinin seçimleri kazanması üzerine Şeriat başlıklı bir kapak sayısı düzenlemiş ve burada Hazreti Peygambere gene dil uzatmıştır. Bu kapışılan sayının yayınlanmasının ardından iki kat olan dergi merkezi büyük bir patlamayla sarsılmıştır. Demek ki dergi saygısızlık üzerinden kışkırtıcılıkla sabıkalıdır. Bunu ilke edinmiştir.
‘Nefreti doğuran nefret, barışı bitiren barış’ ifadesinde olduğu gibi kışkırtma mesleği üzerinden karşı kitleyi kışkırtmayı başardılar. Maalesef Müslüman-Batı ilişkileri giderek Filistin-İsrail ilişkilerine benziyor. İttifaklar da o zeminde gelişiyor. Kasım 2011 yılında dergi bürosunun veya merkezinin bombalanmasının ardından yayınladıkları bir karikatürde yanan derginin bürosunun önünde bir sakalla Müslümanı tasvir etmişler ve onu şöyle konuşturmuşlardı: Sevgi nefretten kuvvetlidir. Allah aşkına çizdiklerinin sevgiyle ne alakası var? Düpedüz nefret, karalama, kışkırtma suçu işliyorlar. Kalemlerinden nefret ve kışkırtma damlıyor ve onun ticareti yapıyorlar. Sonrasında da şöyle konuşuyorlar: Kahkaha ile korkuyu yenin! Hazreti Peygambere yönelik Volter’in çığırını ve İslam hakkında da Renan’ın çığırını çizgi zemininde temsil eden bu Harakiri ekolü 2013 yılında da pespaye zihinleriyle Hazreti Peygamberin hayatını işlemişti. 2009 yılından beri derginin Genel Yayın Yönetmeni olan Stephane Charbonnier Çarşamba saldırısında öldürülenler arasında yerini aldı. Charbonnier, çizdiği son karikatürde sanki saldırının haberini vermişti. "Fransa'da hâlâ saldırı yok" başlıklı karikatürde silahlı bir kişinin "Temennileri sunmak için ocak sonuna kadar bekleyin" dediği resmediliyordu. Soumission (Teslimiyet) romanının yazarı Michel Houellebecq'i müneccim olarak tasvir ederek ona şöyle söyletmişlerdi: “2015'te dişlerimi kaybederim, 2022'de de oruç tutarım." Romanda Fransa, Muhammed Abbas adlı bir Müslümanın Elysee Sarayına çıkmasıyla birlikte İslamlaşıyor. Bu da PEGIDA romanı olmalı. Yayın yönetmeni öldü, ektiği bu kin tohumları üzerinden gazete palazlanır. Kobenici vasfı da ortaya çıktı. Yayın Yönetmeni 'Charb’ "Ben Kürdüm" demiş. Hrant Dink suikastının ardından ‘hepimiz Ermeniyiz’ nakaratını örnek almış olmalı. Elbette IŞİD’in şamatasına katılmadan, BM’nin kınamasını kınıyorum. Yüz binlerce Suriyeli öldüğü halde Esat’ı kınayabilmiş değil. İsrail de elini kolunu sallayarak ve Güvenlik Konseyine selam çakarak cürümlerini sürdürüyor! Ama Fransız 12 kişi ölüyor, dünya ayağa kalkıyor. Bu küresel nifakın toplu fotoğrafıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.