Tutunamayan kardeşler!
Karşımızda kayıp bir kuşağın fertleri var. Bir başarı hikayesinden ziyade ‘tutunamayanların’ hikayesiyle karşı karşıyayız. Paris eylemcileri Oğuz Akay’ın Tutunamayanlar romanından fırlamış gibiler.
Hatta İngiliz basını onlar hakkında bu anlama gelen (loser brothers) sıfatını kullanmaktadır (http://www.dailymail. co.uk/news/article-2900941). Said ve Şerif Kouachi kardeşler Ocak 2015 tarihinde Paris’te yaşamak yerine 20 yıl önce Cezayir’de yaşıyor olsalardı GIA mensubu olarak karşımıza çıkabilirlerdi. Onlar açısından hayatta ters giden bir şeyler var. Profillerine baktığımızda potansiyel olarak GIA (Silahlı İslami Grup) mensupları gibi duruyorlar. Kayıp kuşağın ya da travmatik bir anın ve prematüre çağın çocukları. Onlar da Cezayir’de İslamcıların önünü açan çoğulcu ve demokratik yapının kesintiye uğraması sırasında hapishaneden veya bardan çıkan ve dağlara tırmanan gençlere ve onların profillerine benziyor. Cezayir’deki GIA mensubu taşkın gençler silahlarının namlularını sadece polislere veya devletin güçlerine değil aynı zamanda farklı yöntem kullanan ve çoğulculuk içinde şansını arayan İslamcılara da doğrultmuşlardı. 'Karanlık 10 yıl' olarak anılan devrede Cezayir’de oluk oluk kan akmıştı. Cezayir Arap Baharının erken bir provası niteliğinde idi. Şadli Bin Cedid toplumsal bir kalkışmanın akabinde çoğulcu sisteme adım atmıştı. Mübarek gibiler onu ‘İslamcıların önünü açma’ diye uyarmışlardı. Mübarek’in tavsiyesini Cezayirli generaller yerine getirdi ve 1991 yılının sonlarında yapılması kararlaştırılan ikinci tur seçimleri iptal ederek duruma el koydular.
Gerisinden gelen Arap Baharının kaderi de böyle oldu. Demokrasi parantezi kapanınca IŞİD parantezi açılmıştır. Cezayir’de de demokrasi parantezi kapanınca GIA parantezi açılmıştır. Said ve Şerif kardeşler Bağdat’ın işgalini gördükten ve sonrasında Ebu Gureyb faciasını duyduktan sonra yerlerinde duramıyorlar, tahrik oluyorlar ve Irak’a gitmeye karar veriyorlar. Fehim Taştekin’in savunmaya çalıştığı gibi Esat değil onları Bush tahrik etmiştir. Taştekin’in analizi yanlış teşhis yanlış çıkarımdan ibaret. İşte bu süreçte polisin pençesine ve ağına düşüyorlar. Bundan böyle Fransız Başbakanı Manuel Valls’ın da ifade ettiği gibi polisin ve istihbaratın tarassutu altına giriyorlar. Olağan zanlı olarak yaşıyorlar. Boston eylemini yapan Çeçen kardeşlerin ikinci versiyonu sayılırlar. Hatta anlatılanlar doğruysa, 11 Eylül eylemcisi Muhammed Atta’nın hayatından da kesitler barındırıyor. Kot giyiyor esrar içiyor ve rap yapıyorlar. Paris banliyölerinden buldukları Selefi hocalardan Ferid Benyettou’dan Selefilik talim ediyorlar. Bu suretle bir uçtan diğerine savruluyorlar. Bu Fransız toplumuyla aralarındaki mesafeyi kısaltmıyor, daha da artırıyor. Yeni eğilim toplumsal kopukluğun duvarlarını daha da kalınlaştırıyor.
Boston eylemcisi yalnız kurt Çeçen kardeşlerden ağabey konumunda olan Tamerlan Tsarnaev da Paris eylemcisi Cezayirli kardeşler gibi hayata tutunmaya çalışmış; denemiş ve olmamıştı. Tamerlan Tsarnaev, Amerikalı Katherine Russell adlı kızla hayatını birleştirmişti. Fotoğraflarına bakıldığında Katherine Russel başörtüsü içinde hanım hanımcık ve çok vakur görünüyor. İnsan gıpta ediyor. Boston maratonunu bombaladıktan sonra ölen Tamerlan’ın ardından Amerikalı eşi yeni bir evlilik daha yapıyor. Ama onun yerinde Sultan Ahmet’te Turizm bürosunu basan Suriye’de eşini yitirmiş savaş dulları da var. Onlar da hayattan kopmanın, gelecekten kopmanın acısını besbelli ki böyle çıkarıyorlar! Kabil’ler arasında nihilistleşmişler, ötesi sorulmaz. Elbette onaylamak mümkün değil ama bir vakıayı anlatıyoruz. Bu durum Cezayir’de GIA mensuplarının cunta veya rejim yerine silahlarını diğer İslamcıların üzerine boşaltmalarına benziyor. Reim mahallesinde yaşayan Said Kouachi ile Gennevilliers de yaşayan Şerif Kouachide Tamerlan gibi hayata tutunmaya çalışmışlar ve kendilerine eş edinmişler. Resmi bir tarafı yok belki ama selefi hocalarının kıydığı nikahla birlikteliklerini çerçeveliyor ve meşrulaştırıyor olabilirler. Eylemin arkasında parçalanmış hayatlar var. Cezayirli kardeşler annesiz babasız büyüyorlar. Aile yuvası kurarak, toplumla aralarındaki mesafeyi aşmak ve tamir etmek istemişler lakin becerememişler. Aile hayatı toplumsal kopukluğu tamir edememiş. Öldürdükleri 12 kişi arasında kaderin bir cilvesi Ahmet Merabet adında bir Müslüman polis de var. Canilerle maktül arasında dramatik bir replik geçiyor. Yaralı polis Ahmet Merabet ‘beni öldürecek misiniz?’ diye yalvaran gözlerle katillerine bakıyor. Said ve Şerif kardeşler ise kurşunlarla birlikte ‘ iyi polis,sadakatli, uslu çocuk’ diye mukabele ediyorlar. Cezayirli kardeşler tutunamayanlar neslini temsil ediyor ve konjonktürün kurbanları.
Onları azmettiren dünyadaki bu adil olmayan ve kuralsız bu düzen. Onlar da tepkilerini ifade edecek yolu böyle seçmişler. Yanlış ya da doğru: Onlar bu şeni ve deni eylemi işlememiş olsalar da dünya daha iyi bir yer mi olacaktı? Kurulu anlayış, dünyayı değiştirmek yerine insanların davranışlarını değiştirmeyi yeğliyor. Bu da çıkmaz sokağa dönüşüyor. Bataklık haline gelen dünya sonuç itibarıyla bu tip insanları üretiyor. Orhan Baba gibi ( Gencebay) ‘batsın bu dünya’ demenin tam vakti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.