Ayıyla aynı yatağa girmek
İstanbul’daki terör eylemini bir kadın gerçekleştirdi.
Kadın bombacının eyleminden sonra Türkiye’nin bütün bilmişleri yine ezberlerini okumaya devam ettiler.
Terör eyleminin niçin yapıldığı, kimin yaptığı ya da yaptırdığı tam olarak vuzuha kavuşmasa da bir kuzey rüzgârının estiği anlaşılıyor.
Geçen hafta Putin’in ziyareti sonrası Türkiye ile Rusya arasında yeni bir münasebet zincirinin oluşacağını ve bunun ayıyla aynı yatağa girmek gibi bir şey olduğunu yazmıştım.
Soğuk savaş döneminde ABD ile Sovyet Rusya arasında o kadar derin ve köklü münasebetler yaşanmış ve o kadar dünya üzerinde mıntıkalar paylaşılmıştı ki, bu tecrübenin tarihin tozlu sayfalarına terk edilmesi diye bir şey düşünülemezdi.
ABD ile Türkiye’nin stratejik ortaklığı tuhaf bir git geller yaşıyor.
ABD Türkiye’nin ikili oyunundan bıkmışa benziyor.
Türkiye’nin de ABD senaryolarına cevap bulmakta yaşadığı sıkıntıları tarif etmesi imkansız.
ABD’nin Rusya’ya bir siparişi olduğunu düşünüyorum.
Fakat bu büyük ağabeyin istendiği takdirde hami olmasına engel değil.
Rusya’nın içine düştüğü sancıları tarif ederek dış politikada yol alamayız.
Süper güçlerin geleneksel davranış kodlarını çözmeden ve arka-planlarında bizi ilgilendiren mevzuları masaya yatırmadan önümüzü göremeyiz.
Yakın gelecekte Rusya’nın Ortadoğu coğrafyasındaki beklentileri bakımından daha fazla devreye girmesi ve doğrudan Türkiye ile ilişkiler yumağı meydana getirmesi kaçınılmaz. Özellikle Suriye politikası bakımından ABD’nin biraz geri çekilip Rusya’yı işin içine sokacağını ama bunu görünen stratejik ortaklarıyla dolaylı paylaşacağını hesap etmeliyiz.
İşte son terör bağlamında o yazdığım yazıyı gündeme getirmek gerekiyor.
Can alıcı ve kanırtıcı ilişkiler yumağı…
Zaman zaman doğal gaz jesti… zaman zaman işbirliği… zaman aynı projelere imza atmak.. ama zaman zaman terörün her türlüsüyle birlikte aynı yatakta ayıyla boğuşmak..bu kaçınılmaz.
Dugin ve avrasyacılık
Sovyetler dağılırken Rusya, eski KGB ajanlarının ve Sovyetlerden kalan devlet birikimin yeni Rusya’nın geri çekilme stratejisinde yerinde kullanmaya gayret etti. Yoksa hasar daha büyük olabilirdi. Bir çeşit safra atma biçiminde cereyan etti mesela Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmaları.
Sovyetler Sovyet’e bağlı devletlerin uzun yıllar hammadde kaynaklarını sömürdü sömürmesine ama son zamanlarda da işsizlik sigortası gibi hemen bütün vatandaşları devlete yük olan maaşlara sahiptiler verimsiz devletçikler Sovyetler’e yüktü açıkçası…
Kaçınılmaz olanın kontrollü tertibi Rusya’nın kısa zamanda toparlanmasına yol açtı. Daha sonra da Bağımsız Devletler Topluluğu adı altında eski hinterlandın ihyası gündeme geldi.
Bugün Rusya Sovyetler kadar olmasa da yine de önemli bir güçtür ve komünizm yerine inşa etmeye çalıştığı Rus milliyetçiliğinin yeni buluşu Avrasyacılık komünizm kadar ihata edici olmasa da önemli beraberlikler meydana getirmektedir.
Aynı yıllarda yani 90’lı yılların ortalarına doğru NATO’nun gündemden düyşmesi ve tehdit algılamalarını yeniden değerlendirmesi sırasında kurucu Altılar yeni bir batı ittifakı peşine düştüler.
Avrupa Altılar’ı Nato’yu Sovyetler’in dağılmasından sonra küçültme eğilimine girmişlerdi. Türkiye’nin önemi boşa çıkmış ve komünizm tehdidi ortadan kalktığı için Türkiye otomatikman devredışı kalmıştı.
Fakat ABD ve üst akıl Nato’ya yeni misyon yüklemede gecikmediler. Yeni tehdit algısı ve yeni güvenlik şemsiyesi icad oldu. Yeni tehdit elbette Terör ve İslam idi…
Türkiye de bu çerçevede yeni misyonuna hazırlanacaktı
O sırada MGK birazcık bir şeyler tartıştı. Ama ABD’deki kadar senaryo üretemediler. Tuncer Kılıç paşa ağzından kaçırdı: İran ile ilişkileri geliştirmeliyiz. Nato değişiyor diye…
Birkaç Türk subayı, Nato karargâhlarında gizli haritalarla ve alternatif senaryolarla karşılaştılar. Ama sivil hükümet ve asker arasındaki bilinen 28 Şubat süreci ve darbe lakırdıları arasında Türkiye yine entropi yaşadı ve enerjisini kendi içinde patlattı.
Irak, Suriye ve benzeri Kuzey Afrika senaryolarının aktivasyonu ile birlikte Türkiye’nin en azından edilgen kalışı gerçekleştirildi.
Bu sıralarda Alexandre Dugin Rusya’nın Avrasya tezini fikir kulüplerinde oluşturmaya çalıştı.
Rusya komünizm kadar bile çerçevesi geniş olmayan bu yeni modeliyle mesela Türkiye’nin sempatisini kazanamadı. Üstelik o sıralar Türkiye’de Avrasyacılık üzerine müsbet fikirler de depreşiyordu.
Gerekli potansiyel hemen her camiada vardı. Eski solcular, ülkücüler, akıncılar, İslamcılar, cemaatçiler ve benzeri.. Hatta ulusalcılar ve Kemalistlerde daha bariz bir şekilde…
Ama Türkiye Avrasyacılığı ile Rusya Avrasyacılığı birbirine asla güvenemezdi ve güvenmedi de.
Dugin’in Avrasyacılığında Rus milliyetçiliğinin ve hatta yayılmacılığının izleri barizdi.
Yüz yıl öncesinin sosyalist ve komünistleri, fikri düzeyi daha yüksek girişimleri paylaşmışlardı. O zamanlarda Türkiye, batıyı tercih edişi nedeniyle hiç olmazsa - en azından önemli tavizler koparmayı bilmişti.
Bugün AB, ABD ve diğer batı tercihlerine karşı kuzey komşumuz ile sağlıklı münasebetler inşa etmek için Türkiye’nin devlet aklının pek yeni senaryolara sıcak baktığı söylenemese de ister istemez gelecek günler, varsa bir üst akıl-onu buna zorlayacaktır. Özal’ın o kadar batı yanlısı hatta ABD endeksli politikalarına rağmen zaman zaman alternatifler düşünmesi bile Türkiye için önemli argümanlar içeriyordu. Karadeniz Ekonomik İşbirliği akim kalsa da yine de bir fikirdi. Geçen zaman içinde Türkiye bir şey daha öğrendi ki, Türk dünyası ile ilişkilerde bile Rusya olmadan bir adım mesafe alınamaz.
Böylece şartlar kuzey rüzgârına karşı hem daha korunaklı hem de daha açık olmak zaruretini hatırlatmaktadır.
Dolayısıyla ülkemizde senaryo üretme teknikleri bakımından düşünce kulüplerine ihtiyaç artmaktadır. Lakin bizim strateji merkezlerimiz yaratıcı entelektüalizmden uzak, bir tip yeni gazeteci yetiştirme potansiyelindedir sadece…
Kitapçı:
Aleksandr Dugin, Moskova-Ankara Ekseni Avrasya hareketi temel Görüşleri, kaynak yayınları
Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklaşım, küre yayınları
Dugin 1962 doğumlu bir stratejist. Genç yaşta yıldızı parladı. Boşluk döneminde Rusya için strateji geliştirdi. Tıpkı bugünkü siyasal iktidarın etrafındaki bir dönem cemaatçi genç yıldızı parlakların yer aldığı gibi…
Türkiye ile Rusya’nın müttefik olması için birçok sebepler sıralasa da Dugin’in satır aralarında hep bildik Rus yayılmacılığının tehdit edici mekanizmaları ışıldıyor. Kendisini bu kompleksten kurtaramadığı için de daha doğmadan ürkütücü gelen bir Avrasyacılığı temsil ediyor.
Türkiye Avrasyacılığı işte bu noktada yaratıcı olabilirdi fakat onu da cemaat iğdiş etti.
Üç kuruşluk menfaatler için heba ettiler.
Gerçekte Üstad’ın Büyükdoğu projesi yeniden işlenip derinleştirilebilecekken iktidar sarhoşluğu içindeki milli görüşçüler hiçbir yaratıcı fikre kafa yormadıkları gibi, yorma potansiyellerine de kuşkuyla yaklaştılar. Bindik bir alamete gidiyoz gıyamete türküsü söylediler…
Dugin yeni Osmanlıcılığı da ABD projesi olarak yaftalarken Türkiye’deki Ergenekon yanlılarının ABD karşıtı fikirlerinden dolayı yargılandıklarını keşfetti.
Rafa kaldırılan Avrasyacılık ABD ile ve cemaat ile ayrışmadan sonra yeniden ve yeni veçhesiyle gündeme gelebilir mi bunu tarih gösterecek.
Fakat şu gerçek ki, Dugin’in bu iki kitabı da okunmaya ve değerlendirilmeye değer…
Rubai
Sıfatları ararım isimde
Bu gönlümün anahtarı kimde
İsim de sıfat da bir mazrufta
Maksudum da sensin sebebim de
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.