16 Türk cengaveri mi, Tarihî merasim kıt’ası mı?
Ankara Beştepe’de inşa edilen yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı günlük konularımız arasında yer almaya devam ediyor. Bunda şaşılacak bir durum yok. Türkiye’de bir şeyler değişiyor, yeniden tanımlanıyor; bu değişimle birlikte yeni uygulamalar ortaya çıkıyor.
Yeni Cumhurbaşkanlığı sarayında protokol-teşrifat uygulamalarındaki değişiklik dikkat çekmeyecek gibi değil. Epey zamandır cumhurbaşkanları misafirlerini hava alanında karşılamıyor ve Çankaya’nın eğimli arazisinde bu iş yapılmaya çalışılıyordu. Şimdi daha geniş dış ve iç mekânda karşılama törenleri düzenleniyor.
Bu karşılama-uğurlamalar “16 Türk devleti” efsanesini yeniden gündemimize taşıdı. Filistin Devlet Başkanı ile Cumhurbaşkanımız el sıkışırken arka merdivende savaş zırhlarına bürünmüş cengaverler dikkatten kaçmadı. Güya 16 cengaverin her biri eski bir Türk devletini temsil ediyormuş!
Bu güne kadar Cumhurbaşkanlığı forsundaki güneşten çıkan 16 huzme ile 16 yıldızın “16 Türk devleti”ne işaret ettiği söyleniyordu. Oysa, bu fors ilk kullanıldığında 20 huzmeli imiş. Demek ki, Mustafa Kemal’in 16 Türk devleti gibi bir tasavvuru yok. 1978’de huzmeler ve yıldızlar 16’ya indirilmiş her devlete bir adet olmak hesabıyla...
Milattan önce 200’lü yıların Büyük Hun İmparatorluğundan, 1300’lü yıllarda kurulan Osmanlı İmparatorluğu’na 16 devlet...
Osmanlı’nın rakibi olan önemli bazı devletler bu listede yok. Mesela, Osmanlı dünyanın 1. Gücü olmadan önce en güçlü devlet olan Memlûk Devleti yok ki, o devlete zamanında “Devlet-it Türkiyye” denilirmiş! Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi devletleri de listede yer almayan Osmanlı ile aynı dönemlerde yaşamış, fakat Osmanlıya mağlub olmuş devletler. Bu devletler listesi kabartılabilir, çok da önemli değil!
Devlet’in böyle bir tarihî geçmişi sahiplenmesi asla ilk Cumhuriyet döneminin işi değil, sonradan ihdas edilmiş. Şimdi bu devletleri ışınlardan veya yıldızlardan öteye taşıyıp birer askerle temsil ettirmek bizim pek alışık olmadığımız bir müsamereyi andırıyor. Zaten Osmanlı öncesi devletlerin kılık kıyafetleri ile ilgili çok fazla bilgi ve belge, hele resim bulmak da neredeyse imkânsız. Yap yakıştır usulü kıyafetler hazırlanmış. Neredeyse hepsi zırhlı, miğferli, müsellah cengaverler!
Neden eski devletlerimizi böyle temsil ediyoruz? Tabiî bir tarafta, askerî bir tören varken, böyle düşünmek de mümkün. Dünyanın köklü devletlerinin başkanları (kralları, cumhurbaşkanları) misafirlerini tarihî atmosferlerde, tarihî kıt’alarla karşılıyorlar. Hatta İngiltere’de atların çektiği arabalarla tören yapılıyor. Bunun sebebi ne olabilir? Bugünkü kıyafetlerimiz sıradan. Eski kıyafetler renkli, çeşitli ve ihtişamlı. Böylece hem devlet köklü geçmişine atıf yapıyor, hem de güzel görüntüler oluşmasını sağlıyor.
16 cengaverli karşılamalardaki sıkıntı şu: 16 heybetli ve zırhlı adam da olsa, o geniş mekânda istenilen etki sağlanamaz. Bunun doğrusu, bir tarihî merasim kıt’asının oluşturulmasıdır. Bütün Türk devletlerinin temsilinden çok, onları temsilen Osmanlı geçmişinden esinlenen bir mersim kıt’ası hazırlanabilir. Bunun atlı bir kıt’a olması tercih edilir. Bu maksatla Osmanlı klasik çağının kıyafetlerinden yararlanılabileceği gibi, son dönem Osmanlı kıyafetleri de esas alınabilir. Sanıyorum, bu işlerin düşünülmesi, tasarlanması ve uygulanması süreçleri çok kısa tutulmuş, yeterince sınama yapılmadan uygulanmış. Eh o zaman da müsamere oluyor!
Bir de merasimde “Diriliş” marşı çalınmış!
Devir kötü; her şey reklama âlet ediliyor! Malûm devlet televizyonunda da olsa, devam eden bir dizi var! Bu dizinin müziğinin böyle bir törende çalınmasının reklamdan başka ne amacı olabilir? Yoksa marş yoksunu bir ülkede mi yaşıyoruz?
Ankara’ya kütüphane müjdesi!
Ankara büyükşehir belediyesi çeyrek asırdır kitap ve kütüphane alerjisi olan bir yönetici tarafından yönetildiği için, başkentin şanına yakışır bir kütüphanesi yok. Milli Kütüphane’yi saymıyoruz, o farklı statüde bir kurum. Bildiğim kadarıyla bütün koleksiyonu 1 milyon civarında. Şimdi Cumhurbaşkanlığı külliyesinde Türkiye'deki 196 üniversite kütüphanesinin dörtte birine denk olacak koleksiyona sahip bir kütüphane kurulacakmış: 4 milyon mevcutlu! Tabii sevindirici bir haber. Bu haberdeki sıkıntı bilgi yetersizliği… ABD’deki Harvard Üniversitesi’nin 16 milyon kitaplık koleksiyonla en zengin kütüphanesi olduğu, bunun da tabii olarak uzun bir süreç içinde oluştuğu. Böyle bakılırsa, şu anda 4 milyon kitaplı bir kütüphane oluşturmak olağanüstü! Herhalde bir hayli masraf edilecek. Kitaba yapılan masraf asla israf olmaz! (Belediye Ankapark’a ısmarladığı oyuncakların bir kısmından vazgeçse mesele hallolur!)
Gelelim işin esasına: Dünyanın en zengin kütüphanesi olarak ABD Kongre Kütüphanesi bilinir. Koleksiyonunda 470 dilde, 29 milyondan fazla kitap varmış. Ayrıca yazmalar, gazete ve dergi koleksiyonları, belge arşivi vs. Bütçesine girmeyelim de kaç kişi çalışıyor, onu kaydedelim: 3691. Bu sayı muhtemelen bizim Kültür Bakanlığı’nın bütün ülkeye yayılmış kütüphanelerindeki çalışanlardan fazladır!
Ankara Beştepe’de inşa edilen yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı günlük konularımız arasında yer almaya devam ediyor. Bunda şaşılacak bir durum yok. Türkiye’de bir şeyler değişiyor, yeniden tanımlanıyor; bu değişimle birlikte yeni uygulamalar ortaya çıkıyor.
Yeni Cumhurbaşkanlığı sarayında protokol-teşrifat uygulamalarındaki değişiklik dikkat çekmeyecek gibi değil. Epey zamandır cumhurbaşkanları misafirlerini hava alanında karşılamıyor ve Çankaya’nın eğimli arazisinde bu iş yapılmaya çalışılıyordu. Şimdi daha geniş dış ve iç mekânda karşılama törenleri düzenleniyor.
Bu karşılama-uğurlamalar “16 Türk devleti” efsanesini yeniden gündemimize taşıdı. Filistin Devlet Başkanı ile Cumhurbaşkanımız el sıkışırken arka merdivende savaş zırhlarına bürünmüş cengaverler dikkatten kaçmadı. Güya 16 cengaverin her biri eski bir Türk devletini temsil ediyormuş!
Bu güne kadar Cumhurbaşkanlığı forsundaki güneşten çıkan 16 huzme ile 16 yıldızın “16 Türk devleti”ne işaret ettiği söyleniyordu. Oysa, bu fors ilk kullanıldığında 20 huzmeli imiş. Demek ki, Mustafa Kemal’in 16 Türk devleti gibi bir tasavvuru yok. 1978’de huzmeler ve yıldızlar 16’ya indirilmiş her devlete bir adet olmak hesabıyla...
Milattan önce 200’lü yıların Büyük Hun İmparatorluğundan, 1300’lü yıllarda kurulan Osmanlı İmparatorluğu’na 16 devlet...
Osmanlı’nın rakibi olan önemli bazı devletler bu listede yok. Mesela, Osmanlı dünyanın 1. Gücü olmadan önce en güçlü devlet olan Memlûk Devleti yok ki, o devlete zamanında “Devlet-it Türkiyye” denilirmiş! Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi devletleri de listede yer almayan Osmanlı ile aynı dönemlerde yaşamış, fakat Osmanlıya mağlub olmuş devletler. Bu devletler listesi kabartılabilir, çok da önemli değil!
Devlet’in böyle bir tarihî geçmişi sahiplenmesi asla ilk Cumhuriyet döneminin işi değil, sonradan ihdas edilmiş. Şimdi bu devletleri ışınlardan veya yıldızlardan öteye taşıyıp birer askerle temsil ettirmek bizim pek alışık olmadığımız bir müsamereyi andırıyor. Zaten Osmanlı öncesi devletlerin kılık kıyafetleri ile ilgili çok fazla bilgi ve belge, hele resim bulmak da neredeyse imkânsız. Yap yakıştır usulü kıyafetler hazırlanmış. Neredeyse hepsi zırhlı, miğferli, müsellah cengaverler!
Neden eski devletlerimizi böyle temsil ediyoruz? Tabiî bir tarafta, askerî bir tören varken, böyle düşünmek de mümkün. Dünyanın köklü devletlerinin başkanları (kralları, cumhurbaşkanları) misafirlerini tarihî atmosferlerde, tarihî kıt’alarla karşılıyorlar. Hatta İngiltere’de atların çektiği arabalarla tören yapılıyor. Bunun sebebi ne olabilir? Bugünkü kıyafetlerimiz sıradan. Eski kıyafetler renkli, çeşitli ve ihtişamlı. Böylece hem devlet köklü geçmişine atıf yapıyor, hem de güzel görüntüler oluşmasını sağlıyor.
16 cengaverli karşılamalardaki sıkıntı şu: 16 heybetli ve zırhlı adam da olsa, o geniş mekânda istenilen etki sağlanamaz. Bunun doğrusu, bir tarihî merasim kıt’asının oluşturulmasıdır. Bütün Türk devletlerinin temsilinden çok, onları temsilen Osmanlı geçmişinden esinlenen bir mersim kıt’ası hazırlanabilir. Bunun atlı bir kıt’a olması tercih edilir. Bu maksatla Osmanlı klasik çağının kıyafetlerinden yararlanılabileceği gibi, son dönem Osmanlı kıyafetleri de esas alınabilir. Sanıyorum, bu işlerin düşünülmesi, tasarlanması ve uygulanması süreçleri çok kısa tutulmuş, yeterince sınama yapılmadan uygulanmış. Eh o zaman da müsamere oluyor!
Bir de merasimde “Diriliş” marşı çalınmış!
Devir kötü; her şey reklama âlet ediliyor! Malûm devlet televizyonunda da olsa, devam eden bir dizi var! Bu dizinin müziğinin böyle bir törende çalınmasının reklamdan başka ne amacı olabilir? Yoksa marş yoksunu bir ülkede mi yaşıyoruz?
Ankara’ya kütüphane müjdesi!
Ankara büyükşehir belediyesi çeyrek asırdır kitap ve kütüphane alerjisi olan bir yönetici tarafından yönetildiği için, başkentin şanına yakışır bir kütüphanesi yok. Milli Kütüphane’yi saymıyoruz, o farklı statüde bir kurum. Bildiğim kadarıyla bütün koleksiyonu 1 milyon civarında. Şimdi Cumhurbaşkanlığı külliyesinde Türkiye'deki 196 üniversite kütüphanesinin dörtte birine denk olacak koleksiyona sahip bir kütüphane kurulacakmış: 4 milyon mevcutlu! Tabii sevindirici bir haber. Bu haberdeki sıkıntı bilgi yetersizliği… ABD’deki Harvard Üniversitesi’nin 16 milyon kitaplık koleksiyonla en zengin kütüphanesi olduğu, bunun da tabii olarak uzun bir süreç içinde oluştuğu. Böyle bakılırsa, şu anda 4 milyon kitaplı bir kütüphane oluşturmak olağanüstü! Herhalde bir hayli masraf edilecek. Kitaba yapılan masraf asla israf olmaz! (Belediye Ankapark’a ısmarladığı oyuncakların bir kısmından vazgeçse mesele hallolur!)
Gelelim işin esasına: Dünyanın en zengin kütüphanesi olarak ABD Kongre Kütüphanesi bilinir. Koleksiyonunda 470 dilde, 29 milyondan fazla kitap varmış. Ayrıca yazmalar, gazete ve dergi koleksiyonları, belge arşivi vs. Bütçesine girmeyelim de kaç kişi çalışıyor, onu kaydedelim: 3691. Bu sayı muhtemelen bizim Kültür Bakanlığı’nın bütün ülkeye yayılmış kütüphanelerindeki çalışanlardan fazladır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.