‘Brüt’ istemiyoruz bize ‘net’ lâzım
Rüzgâr ne yandan eserse essin “Dimdik durduğu için” kitlesini büyüten ve bütünleştiren lidere bu millet Recep Tayyip Erdoğan diyor.
28 Şubat rüzgârında da gelecek ümidi onun şahsında tebarüz etmişti.
AK Parti ilân edildikten sonra kurulan tezgâhlar bozulurken de…
367 krizinden hiç korkulmamıştı.
Millet iradesiyle tek başına iktidarda bulunan AK Parti’yi kapatmaya kalktıklarında da…
27 Nisan Bildirisi karşısında herkes “Demirelvarî bir şapkayı alıp gitme” tavrı bekliyordu.
“One Minute” şahlanışını “sonun başlangıcı” olarak görenler vardı.
Gezi, 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerini “hah şimdi bittiler” aymazlığı ile selâmlayanlar oldu.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde “ekmek için” çatıya çıktılar.
Yani, ümitleri hiç bitmedi.
Her dem taze heveslerle yüklendiler.
Onlar dışarıdan yüklendiler.
İçeride “acaba” diyenler oldu.
“Keşke”lere kaçanlar görüldü.
“Tüh”lerle, “Eyvah”larla ihtiyatlı iyimserliklerini bile kaybedip, “endişeli bekleyiş” tarafında saf tutanlar belirdi.
Herkes ‘lâ’ derken o ‘illâ’ dedi
Eğer bütün bu rüzgârlar karşısında pencerede, kapıda bir santim boşluk bırakılsaydı ne olacaktı?
Soru budur…
Bu soruya yanıt verilirken “Sağlam İrade” olgusunu kim göz ardı edebilir?
Adını koymak lazım:
“Sağlam İrade”, millet çoğunluğunun kararlılığıdır ve Erdoğan’da sembolleşmiştir.
Onun zorluklar karşısında eğilip bükülmemesi, tavizsiz duruşu ve en önemlisi “brüt” değil “net” olması millet çoğunluğuna “güven” vermiştir, vermektedir.
Türkiye’de siyasî çoğunluğu oluşturan kitleler işte bu güven harcı sayesinde yıkılmamıştır, ayaktadır.
Bu kadar tecrübe bir millete yetmez mi? Yeter.
Bakın açık konuşalım:
Madem “net” olacağız, “brütlüğe” de “Bürütüslüğe” de lüzum yok.
Bunca badire Erdoğan’ın milletin kararlılığını aracısız, doğrudan ve ‘çok net’ duyumsayabilmesi sayesinde aşıldı.
Herkes “lâ” derken, o “illâ” deyip haklı çıktı ise bundandır.
Nankörlüğün de kıvırcıklığın da alemi yok
Hafızalar hâlâ taze; korkuya meyilli olanlar endişelenirken o her seferinde “kaderin üstünde bir kader” olduğunu haliyle, tavrıyla ortaya koydu; milletin aslında korkmadığını, güçlü ve kararlı bir lider etrafında bütünleşmek istediğini (tüm seçim sonuçları şahittir) ispat etti.
Güzel kardeşim, demek ki, “bir şey var” burada…
Bu kadar ispat bunu gösteriyor.
Her şey böylesine göz önünde iken başka yollar aramak “nankörlük” olmaz mı?
“Kıvırcık” olmanın âlemi de yok ayrıca…
Nankörlüğün, hainliğin ve kıvırcıklığın da ötesinde “hesap hatası” olmaz mı?
18’in içinde gol atacak adam lâzım
Tabir futboldan ama siz “ekonomi” anlayın...
Yalan değil, Türkiye dünyanın 18 büyük ekonomisi içinde. Yani, 18’in içindeyiz.
Zaman çok hızlı ve akıcı…
Günlük ve anlık değişimler ülkelerin kaderlerini doğrudan etkiliyor.
Hızlı karar almak ve uygulamak mecburiyeti var.
“Du bakali n’olcek” diye zaman kaybetmek, kan kaybından ölmek anlamına geliyor bu devirde.
200 yıldır ilk defa kaleyi karşımızda görebilmişiz.
Tarihi fırsatlar önümüzde durup duruyor.
Bu sefer topu taca attırmayacağız.
18’in içindeyiz.
Kale karşımızda.
Golcüyü bulmuşuz.
E daha ne?
Akif Beki, bırak sevinsinler!
Sevgili Akif Beki, Hürriyet’teki köşesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabineye başkanlık yapmasına ‘aşırı’ sevinenlere kızıyor. “Anayasal hakkı, büyütmeyin” diyor.
Bu millet, zaten onu ‘aşırı’ sevdiği için yüzde 52 ile cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıdı. Onu nerde görse seviniyor, mutlu oluyor. Akif Abi, sen ‘ustalık’ dönemini yaşıyorsun, alışkınsındır ama bu heyecanı fazla görme millete…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.