Müslümanların kan kustuğu günler
Faşist zâlim acımasız küfür rejiminin dine imana Kur’ana hizmet eden Müslümanlara kan kusturduğu karanlık günleri hatırlıyorum. İhlaslı Risale-i Nur talebeleri… İhlaslı tarikat mensupları… Müslüman gazeteciler, yazarlar, fikir adamları, Kur’an ve din dersi hocaları ne çileler çekmişlerdi.
Öncesini hatırlamıyorum, 40’lı, 50’li, 60’lı yıllarda, o menhus 28 Şubat günlerinde aktif, mücahid, hizmetkar Müslümanlara iç düşman olarak bakılıyordu.
TCK 163 madde terör giyotini gibi çalışıyordu.
Birkaç Nurcu bir evde toplanırlar, çay içip Risale-i Nur okurken eve baskın yapılır, zavallı masumlar caniler gibi yakalanırdı.
Üç beş Nakşî bir evde toplanıp zikir mi ettiler, basılıp yakalanırlarsa işleri bitikti.
Çocuklara özel olarak din ve Kur’an dersi vermek bir cinayetti.
Bendeniz bir hizmet kahramanı olmadığım halde evim gazete idarehanem defalarsa basılmış, evrak ve kitaplarımın bir kısmına el konulmuştur.
27 Mayıs darbesinden sonra bazı Nurcuları yakalamışlar, işkence ettikten sonra Sultanahmet Cezaevine atmışlar. Zavallı mazlum Müslümanlar, ayaklarına basamadıkları için yerde sürünerek abdest alır, namaz kılarmış.
Beyoğlu’nda yatılı mektepte okurken hatırlıyorum, Ezan-ı Muhammedî okumak suçtu, Ağa camiinin önünde geçerken şerefedeki müezzin Tanrı uludur diye tercüme ezan okurdu.
60’lı yılların başında resmî vaiz Alasonyalı Cemal efendi sık sık Emniyete çağrılır, azarlanır, tehdit edilirdi. Daha niceleri.
Robert Kolejde okumuş Diyanet vaizi Abdülhalim Akkul hoca ihtilalden sonra işinden atılmış, büyük geçim sıkıntısı çekmiş, ciğerparesi oğlunu, birkaç kuruş ekmek parası getirmesi için bir dökümcünün yanına çırak vermiş, çocuk ağır işe dayanamamış, verem olup ölmüştü. Taziyet için hocanın evcine gidenler, zemherir soğuğunda sobanın yanmadığını görmüşlerdi. (Altınoluk dergisinde Abdülhalim hoca ile yapılmış röportajı mutlaka okuyunuz. /Abdülhalim Akkul Altınoluk/ kelimeleriyle arar bulursunuz.)
Bediüzzamanın ve has talebelerinin çektikleri…
İskilipli Âtıf efendinin idamı… Doksanına yaklaşmış Nakşî şeyhi Erbilli Esad efendinin iki büklüm zincire vurularak Menemene götürülüp orada hastahanede şehid edilmesi. 27 Mayıs 1960’tan sonra hocaların, Kur’an hadimlerinin, Nurcuların Sivas’ta, Hitlerin temerküz merkezleri gibi bir kampa tıkılması…
Ankarada Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken, birkaç arkadaşımla beraber Asrî (!) Cezaevinde tutulan merhum üstad Necip Fazılı ziyarete giderdik.
Dinsiz ihtilalcilerin gözleri o kadar dönmüştü ki, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Başkanı Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil üstadı da tutuklamışlar, Pangaltıdaki Harbiye binasının bodrumundaki ışıksız havasız pis bir hücreye atmışlardı. Onu daha sonra Balmumcu çiftliği Askerî hapispahesine nakl ettiklerinde ziyaret etmiştim. Bir kutu lokum götürmüştük, kutuyu açmışlar, lokumları iğneyle delerek kontrol etmişlerdi!.. Bu hapishaneye bendeniz de tıkılmıştım…
Egemen azınlıklar o devri özlüyor, Cenab-ı Hak o kara günleri bu millete tekrar yaşatmasın… Yaşatmasın da, Müslümanları bu konuda uyanık ve şuurlu görmüyorum.