Yemen’in kara korsanları
Temmuz ayından itibaren Yemen, kendilerine Hizbullah’a özenerek Ensarullah diyen Husi zümresinin tasallutu altına girdi. 21 Eylül (2014) tarihinde Husiler başkent Sana’a’ya girdiler. Çeşitli bahanelerle siyasi hayata müdahale ediyor adeta kara korsanları gibi hareket ediyorlar. Sürekli olarak sözlerini çiğneyerek müdahalelerini sıklaştırıyor, yeni bir aşamaya geçiyorlar. Dünya da olan biteni seyrediyor. Suriye ve Irak’ta benzeri ama Sünni bir yapıyı temsil eden IŞİD’ciler Bağdat kapılarına dayanmadan dünya sıkıyönetime geçmişti. Eylem modelleriyle Şii IŞİD’i temsil eden Husiler karşısında ise kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bununla birlikte sürekli olarak Husilerin Sana’a kapılarına dayandıkları anonsu ve uyarısı yapılıyor, başkent Sana’a’nın düşmesinin an meselesi olduğunu sağır sultan bile duyuyordu. Bununla birlikçe dünya ses vermedi. Yemen’de bütün unsurlar aslında sorunun bir parçası idi. İran Husileri destekliyor ve Suudi Arabistan’ı, bir yönden daha kuşatmaya alıyordu. Suudi Arabistan ise giyotinden kurtardığı Ali Abdullah Salih’in Husilerin en büyük ortağı haline gelmesini çaresizlikle seyrediyordu. Acaba devrim karşısında onu kolladığından dolayı hiç pişmanlık hissetmiş midir? Gözlerini intikam bürümüş olan Suudi Arabistan yönetiminin bir an bile olsun pişmanlık duyduğunu sanmam. Düşmanlıklarına iman etmişler bir kere. Karşı devrimin veya devrim düşmanlığının birleştirdiği Suudi Arabistani el Ali Abdullah Salih ortaklığını veya dayanışmasını darbe süreci sekteye uğrattı.
Suudi Arabistan siyasal İslam dediği gruplara olan amansız düşmanlığının sonucu Mısır’da askeri darbeleri hortlattığı gibi aynı zamanda baş düşmanı İran’ın kendisini bir kez daha kuşatmasına fırsat ve imkan vermiştir. Suudi Arabistan devrimlere karşı vaziyet alarak İran’ın bölgedeki elini güçlendirdi. Kuveytli vekil Nasır Duveyle İhvan korkuluğundan dolayı Arap rejimlerinin başkentleri İran ve İsrail’e peşkeş çektiklerini ifade ediyor. Sana’a da ,Şam, Beyrut ve Bağdat gibi Safevilerin kucağına düşerken Kahire de İsrail’in nüfuzu altına girmiştir. Körfez ülkeleri görmek istemese de İhvan’ın boşluğunu İran ve İsrail doldurmuştur. Suudi Arabistan İhvan’dan korkarken İran’ın önünü açtı. İçeride de bir aciz ile bir muhteris Sana’a’nın kapılarını Husilere açmışlardır. Aciz, kukla ve muvazaacıyı temsil eden Abd Rabbuh Manṣūr Hādī Körfez ülkeleri gibi düşünerek düşmanını düşmanına kırdırmak isterken kendini Husilerin kucağında bulmuştur. Islah hareketini yani Yemen İhvan’ını geriletmek isterken Husilerin pençesine düşmüştür. Hadi pasif olarak işbiriliği yaparken muhterisi temsil eden Ali Abdullah Salih devrimden ve Yemenlilerden intikam almak için aktif olarak Husilere ön açmıştır. Belki de bu nedenle Husilerin ilerlemesine kimse durduramadı. Siyasi ve fiziki ilerlemelerinin önü açıldı.
Hadi ve hükümetinin ilan etmiş olduğu acı reçete ( cür’a) karşı çıkan Husiler bu acı reçetenin geri alınması bahanesiyle Sana’a kapılarına dayanmışlardı. Hadi süreçte Husilerin kuklası ve rehinesi halini geldi. Husilerin onun ne zaman feragat edeceğini ve pes edeceğini beklerken belki de o Husiler vasıtasıyla iktidar ömrünü uzatmaya yelteniyordu. Husiler Sa’da’dan sonra İmran, Demmac, Sana’a derken neredeyse Yemen’in kuzeyini ele geçirmişlerdi. Sonunda Me’rib sınırlarına dayandılar. Me’rib ise Hadramut’un kapısı. Petrol bölgesi. Me’rib kabileleri Husilere ültimatom verdi ve beldelerine saldırmaları halinde kuzeyle bağlantı yollarını keseceklerini duyurdular. Böylece Husiler gömülen acı reçete üzerinden Robin Hood’luk yaparken ülkeyi böldürmenin ve yakıtsız bırakmanın mimarları haline de gelebilirler. Husiler de buna mukabil ellerindeki rehine ve kukla Hadi’nin yetkilerini kullanıyorlar böylece emirlerine uymayan ve ‘serkeşlik eden’ Me’rib kabilelerini uçaklarla bombalıyorlar. Onlara bir de Kaide yaftası yapıştırıyorlar. Güvenlik Konseyine göre ülkenin meşru otoritesi olan Hadi’nin otoritesini çiğneyen Husiler, Şii IŞİD’ciler olmak yerine yasal otoriteyi savunan Me’rib kabilesi üyelerine Kaide damgası vuruyorlar. Husilere karşı ikinci bir potansiyel direniş kapısı ise Ta’ez. Burası da Aden’in giriş kapısı.
Husiler İran’ın, Başkan Hadi de Husilerin kuklası. Yemen Matruşkası böyle şekilleniyor. BM Temsilcileri ise Arap Baharı ülkelerinin tamamında ülkeleri sabık rejime ve hainlere satıyorlar. Yemen’de de ihanetin brokerliğini yapıyorlar. BM Temsilcisi Cemal Bin Ömer de Yemen’i, Husilere ve onun gerisinde patronları İran’a peşkeş çeken uluslar arası memurlardan birisi. Husiler hem işgalci hem de darbeci. Hizbullah’ı kendilerine model almış bulunuyorlar. Davul başkasında tokmak ise kendilerinde. Böylece sorumluluk almadan ülkeyi yönetiyorlar. Hiçbir sözlerinde durmuyorlar Sözgelimi Hadi öncelikli olarak Ahmet Bin Mübarek’i başbakan olarak atamak istemiş ama Husilerin vetosuna takılmıştı. Onlara ram ve taleplerine razı oldu ve Halit Bahhah hükümeti atadı. Şimdi ise bu hükümeti de devirmek istiyorlar. Acı reçetenin iptalinden sonra Hadi’den dört istek de daha bulundular. Kendilerine Başkan yardımcılığı verilmesi. Milislerini orduya ve güvenlik teşkilatlarına sokmak. Anayasanın değiştirilmesi. Saddam sonrası Irak ordusunun milis ordusuna çevrilmesi gibi Yemen ordusunu da bu yöntemle Husi ordusuna çevirmek istiyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.