İstismarcılara hakkımı helal etmiyorum
Benim adımı kullanarak kabir azabından koruyan kefen satıyorlarmış. Benim bunlarla alakam yoktur. Allah’ın azabı geldiği zaman hiçbir şey kurtaramaz. Allah istismarcıların belasını versin.
Bir internet sitesinde adamlar 375 TL’ye kefen satıyorlarmış. Benim sohbetimi de koyuyorlarmış. Onun üzerine haberler çıktı. İhsan Eliaçık’da konuşmasa olmaz! “Bunu kabul etmiyorsa dava açsın.” falan demiş. Ben de bunun üzerine diyorum ki Allah-u Teâlâ istismar edenlere fırsat vermesin. Bu işler istismara girmiş. Ben böyle bir istismara karşıyım. Benim böyle bir şeyle alakam yok. Ancak kefen kabir azabından koruyormuş. Yanmaz kefenmiymiş neymiş. Yanmak ile ne alakası var. Allah-u Teâlâ yaktığı zaman kefenin içini yakıyor zaten. Kefenin dışından ateş gelmiyor ki kabirden. Ne saçma sapan adamlar. Arkadaş insanı ancak imanı ve ameli korur. Kefen nedir bu meseleyi anlatalım, izah edelim.
HZ. İDRİS’e VAHYEDİLDİ
Erba'in-i İdrisiyye, İdris (Aleyhisselam)a vahyedilen 40 tane ism-i şeriftir. Bu ism-i şerifler hakkında hadis-i şerifler de var. İbni Abidin en büyük fakih. Ben hurafeci biri değilim. Kitapta görmediğim bir şeyi yazmam. İbni Abidin gibi Hanefi fıkıhında son merci olan bir zat kitabında bunu beyan ediyor. Oradan İmam Suyuti’ye atıf yapıyor. İmam Suyuti bunu Fetava’sında zikrediyor.
İdris (Aleyhisselam)ın ümmeti çok büyücüydü. Ümmeti öyle bir büyü yaptı ki İdris (Aleyhisselam) ağrıdan, sıkıntıdan, bunalımdan perişan oldu. Büyüyle koca peygamberi perişan ettiler. İdris (Aleyhisselam) “Ya Rabbi kurtar beni bu ümmetimden.” dedi. Bu 40 ism-i şerifi Allah-u Teâlâ sırf İdris (Aleyhisselam)ı kurtarmak için indirdi. Ve İdris (Aleyhisselam) bu ism-i şeriflerle göklere kaldırıldı. “Biz onu yüce mekâna kaldırdık.” (Meryem Suresi). İdris (Aleyhisselam) 4. kat semadadır.
Bu 40 ism-i şerifin aslı Süryanicedir. Sonradan Arapçaya çevrilmiş. Bütün peygamberler Arapça konuşmuyordu. Bunlar ulema tarafından çevrilmiş.
FARZ DEĞİL, VACİP DEĞİL
Mesela birinci ism-i şerifin faydaları hakkında şöyle rivayet ediliyor: “Her kim bu ism-i şerîfi ölülün kefenine yazıp onunla birlikte defnederse, Allâh-u Te‛âlâ bu meyyitin lisânını sorgu-sual meleklerinin cevabıyla (rahatça) konuşturur, o kişi mezarında korkmaz, dehşete kapılmaz. Allâh-u Te‛âlâ kabrinde ona cennetten bir pencere açar, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe yapar. Bu rivayetle amel etmek isteyen kişi önceden kefenini hazırlamalı, Zemzem’le yıkamalı, bu ism-i şerîfi yazdırmalı ve yakınlarına da bu kefenin yerini öğreterek vasiyette bulunmalıdır.”
Uygundur diyor. Farz değil, vacip değil. Sen “Kefen adamı kurtarır” diyorsun. Yahu arkadaş Allah’ın isminden bahsediliyor. Kefen adamı kurtarır mı ya?! Her taraf kefen dolu. Sen git en iyi kumaştan kefen yap. İpekten atlastan kefen yap. Milletin kefeni 60 lira. Sen git her yerine mücevher taktır 600 trilyonluk kefen yaptır. Kurtarır mı bu kefen? Kurtarmaz. Ancak Allah’ın ism-i şerifi kurtarır.
ATLARIN AYAKLARINA YAZILMIŞTIR
Allah’ın ismiyle yerde gökte zarar yok. Buna dair bir delil “Yerde ve gökte Allah’ın adı olunca hiçbir şey zarar veremez.” Melekler gelse azap etmeye, melek Allah’ın ismine itibar eder. Melek kefenin pahalı olmasına itibar etmez. Dolayısıyla burada biz Allah’ın isminden bahsediyoruz. Sahabeyi kiram harbe giderken atların ayaklarına bile ism-i şerifler yazmıştır. Osmanlı ecdadımız sancaklara ism-i şerifleri yazmışlardır. Kılıçlara yazmışlardır. Padişahların iç gömlekleri ayet, hadislerle doludur. Burada korumayı sağlayan Allah’ın kendisidir. Allah-u Teâlâ bazı isimlerine bazı özellikler vermiştir. Adamın ameli bozuksa bu kefendeki ism-i şerif ona fayda verir mi? Fayda vermez diyoruz. O zaman da adam “Madem adamın ameli iyiyse buna ne hacet?” diyor. Ancak Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Sizin hiçbirinizi ameli kurtaramaz.” buyuruyor. “Ya Resulallah peki seni de mi kurtaramaz.” diye soruyorlar. “Beni de kurtaramaz.” buyuruyor. Allah’ın fazlı keremi kurtarır. Ama Allah’ın fazlı keremi kime gelir? Salih ameli olanlara gelir. Şimdi “Zaten Allah’ın fazlı keremi gelirse gelecek. Namaza oruca ne gerek var?” diyebilir miyiz?! O zaman “Madem iyi adam, ism-i şerifi yazmaya ne gerek var?” da diyemeyiz. Çünkü bu faziletli bir amel. Bu bizim için bir müjdedir, mükâfattır. Allah’ın isminin bereketi. Bu ayrı bir şey. Bunu ben kitapta yazdım.
SONRASINA KARIŞMAM
Allah-u Teâlâ sebep yaratır, onu ona bağlar. Ama bu adamın ameli bozuksa buna fayda verecek anlamına gelmez. Ama bazı rivayetlerde de der ki “Hesabı mahşere kalır, kabirde rahatsız edilmez.” Böyle rivayetler de geçiyor. İsm-i şerifin hürmetine diye geçiyor. Ben kaynakları veririm. Tercümeyi yaparım. Kitabımı yazarım. Ondan sonra başkasına karışmam.
Mesela on sekizinci ism-i şerif. “Her kim ceylan derisinden bir parça üzerine misk ve safranla yazıp meyyitin kefeninin göğüs kısmına koyarak defnederse, o meyyit Allâh-u Teâlâ’nın izniyle kabrinde rahat eder, azâba dûçar olmaz, kabir suâli çabuk geçer ve bedeni kabirde çürümez. Ölen kişi büyük bir günahkâr olsa bile böylece tesir eder.”
Ee bunlar var kitaplarda. Kaynaklar verilmiş. Kitabımızın adı Erba'in-i İdrisiyye. Ama ben bunların kaç lira olduğunu bilmem ki. Kim kaça satıyor, istismar ediyor, ne yapıyor bilmem ki. 370 lira ne oluyor ya!
ALAKAMIZ YOKTUR
Bunları nasıl istismar etmişler, nasıl çıkarmışlar bu fiyatlara?! Benim bunlardan haberi yok. Ama Allah’ın ismi muska olarak yazılır. Ölünün kefenine yazılır. Ben de rivayetleri kitaba yazdım. O kitapta rivayet dolu. Evlenemeyene, rızkı dar olana…
Ben kitapta tercümeyi doğru yapmakla mükellefim. Ondan sonrasında adam kaça satmış, ne yapmış ben bilmem. Sohbetimi de almış oraya koymuş. Benim adımla satış yapıyor. Ben de bütün istismarcıların Allah cezasını, müstahakkını versin diyorum. Ben istismara müsait değilim. Ben kitap yazarım, kaynak koyarım. Sen benim kaynaklarımı araştırırsın. Yanlış ise gelir “Bu kaynakta bu yok.” dersin. Sen bana bunu dersen ben özür de dilerim, kabul de ederim. İbni Ömer Hazretleri küçük çocuklar korktuğu zaman, çocuklar duayı okuyamayacağı için yazar, üstüne takardı. Bu sahabenin en büyük fıkıhçılarındandır. Çocuğa takılmasının sebebi çocuğun okuyamayacak yaşta olmasındandır. Mesela sahabelerin yüzüklerinde de yazardı.
Ama sen bunu alırsın kaç kat fiyat çekersin, satarsın. Bundan ben sorumlu değilim. Mesele bundan ibarettir. İstismar edenlerle alakamız yoktur. Bu işleri yapanlara da hakkımı helal etmiyorum. Bir internet sitesinde adamlar 375 TL’ye kefen satıyorlarmış. Benim sohbetimi de koyuyorlarmış. Onun üzerine haberler çıktı. İhsan Eliaçık’da konuşmasa olmaz! “Bunu kabul etmiyorsa dava açsın.” falan demiş. Ben de bunun üzerine diyorum ki Allah-u Teâlâ istismar edenlere fırsat vermesin. Bu işler istismara girmiş. Ben böyle bir istismara karşıyım. Benim böyle bir şeyle alakam yok. Ancak kefen kabir azabından koruyormuş. Yanmaz kefenmiymiş neymiş. Yanmak ile ne alakası var. Allah-u Teâlâ yaktığı zaman kefenin içini yakıyor zaten. Kefenin dışından ateş gelmiyor ki kabirden. Ne saçma sapan adamlar. Arkadaş insanı ancak imanı ve ameli korur. Kefen nedir bu meseleyi anlatalım, izah edelim.
HZ. İDRİS’e VAHYEDİLDİ
Erba'in-i İdrisiyye, İdris (Aleyhisselam)a vahyedilen 40 tane ism-i şeriftir. Bu ism-i şerifler hakkında hadis-i şerifler de var. İbni Abidin en büyük fakih. Ben hurafeci biri değilim. Kitapta görmediğim bir şeyi yazmam. İbni Abidin gibi Hanefi fıkıhında son merci olan bir zat kitabında bunu beyan ediyor. Oradan İmam Suyuti’ye atıf yapıyor. İmam Suyuti bunu Fetava’sında zikrediyor.
İdris (Aleyhisselam)ın ümmeti çok büyücüydü. Ümmeti öyle bir büyü yaptı ki İdris (Aleyhisselam) ağrıdan, sıkıntıdan, bunalımdan perişan oldu. Büyüyle koca peygamberi perişan ettiler. İdris (Aleyhisselam) “Ya Rabbi kurtar beni bu ümmetimden.” dedi. Bu 40 ism-i şerifi Allah-u Teâlâ sırf İdris (Aleyhisselam)ı kurtarmak için indirdi. Ve İdris (Aleyhisselam) bu ism-i şeriflerle göklere kaldırıldı. “Biz onu yüce mekâna kaldırdık.” (Meryem Suresi). İdris (Aleyhisselam) 4. kat semadadır.
Bu 40 ism-i şerifin aslı Süryanicedir. Sonradan Arapçaya çevrilmiş. Bütün peygamberler Arapça konuşmuyordu. Bunlar ulema tarafından çevrilmiş.
FARZ DEĞİL, VACİP DEĞİL
Mesela birinci ism-i şerifin faydaları hakkında şöyle rivayet ediliyor: “Her kim bu ism-i şerîfi ölülün kefenine yazıp onunla birlikte defnederse, Allâh-u Te‛âlâ bu meyyitin lisânını sorgu-sual meleklerinin cevabıyla (rahatça) konuşturur, o kişi mezarında korkmaz, dehşete kapılmaz. Allâh-u Te‛âlâ kabrinde ona cennetten bir pencere açar, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe yapar. Bu rivayetle amel etmek isteyen kişi önceden kefenini hazırlamalı, Zemzem’le yıkamalı, bu ism-i şerîfi yazdırmalı ve yakınlarına da bu kefenin yerini öğreterek vasiyette bulunmalıdır.”
Uygundur diyor. Farz değil, vacip değil. Sen “Kefen adamı kurtarır” diyorsun. Yahu arkadaş Allah’ın isminden bahsediliyor. Kefen adamı kurtarır mı ya?! Her taraf kefen dolu. Sen git en iyi kumaştan kefen yap. İpekten atlastan kefen yap. Milletin kefeni 60 lira. Sen git her yerine mücevher taktır 600 trilyonluk kefen yaptır. Kurtarır mı bu kefen? Kurtarmaz. Ancak Allah’ın ism-i şerifi kurtarır.
ATLARIN AYAKLARINA YAZILMIŞTIR
Allah’ın ismiyle yerde gökte zarar yok. Buna dair bir delil “Yerde ve gökte Allah’ın adı olunca hiçbir şey zarar veremez.” Melekler gelse azap etmeye, melek Allah’ın ismine itibar eder. Melek kefenin pahalı olmasına itibar etmez. Dolayısıyla burada biz Allah’ın isminden bahsediyoruz. Sahabeyi kiram harbe giderken atların ayaklarına bile ism-i şerifler yazmıştır. Osmanlı ecdadımız sancaklara ism-i şerifleri yazmışlardır. Kılıçlara yazmışlardır. Padişahların iç gömlekleri ayet, hadislerle doludur. Burada korumayı sağlayan Allah’ın kendisidir. Allah-u Teâlâ bazı isimlerine bazı özellikler vermiştir. Adamın ameli bozuksa bu kefendeki ism-i şerif ona fayda verir mi? Fayda vermez diyoruz. O zaman da adam “Madem adamın ameli iyiyse buna ne hacet?” diyor. Ancak Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Sizin hiçbirinizi ameli kurtaramaz.” buyuruyor. “Ya Resulallah peki seni de mi kurtaramaz.” diye soruyorlar. “Beni de kurtaramaz.” buyuruyor. Allah’ın fazlı keremi kurtarır. Ama Allah’ın fazlı keremi kime gelir? Salih ameli olanlara gelir. Şimdi “Zaten Allah’ın fazlı keremi gelirse gelecek. Namaza oruca ne gerek var?” diyebilir miyiz?! O zaman “Madem iyi adam, ism-i şerifi yazmaya ne gerek var?” da diyemeyiz. Çünkü bu faziletli bir amel. Bu bizim için bir müjdedir, mükâfattır. Allah’ın isminin bereketi. Bu ayrı bir şey. Bunu ben kitapta yazdım.
SONRASINA KARIŞMAM
Allah-u Teâlâ sebep yaratır, onu ona bağlar. Ama bu adamın ameli bozuksa buna fayda verecek anlamına gelmez. Ama bazı rivayetlerde de der ki “Hesabı mahşere kalır, kabirde rahatsız edilmez.” Böyle rivayetler de geçiyor. İsm-i şerifin hürmetine diye geçiyor. Ben kaynakları veririm. Tercümeyi yaparım. Kitabımı yazarım. Ondan sonra başkasına karışmam.
Mesela on sekizinci ism-i şerif. “Her kim ceylan derisinden bir parça üzerine misk ve safranla yazıp meyyitin kefeninin göğüs kısmına koyarak defnederse, o meyyit Allâh-u Teâlâ’nın izniyle kabrinde rahat eder, azâba dûçar olmaz, kabir suâli çabuk geçer ve bedeni kabirde çürümez. Ölen kişi büyük bir günahkâr olsa bile böylece tesir eder.”
Ee bunlar var kitaplarda. Kaynaklar verilmiş. Kitabımızın adı Erba'in-i İdrisiyye. Ama ben bunların kaç lira olduğunu bilmem ki. Kim kaça satıyor, istismar ediyor, ne yapıyor bilmem ki. 370 lira ne oluyor ya!
ALAKAMIZ YOKTUR
Bunları nasıl istismar etmişler, nasıl çıkarmışlar bu fiyatlara?! Benim bunlardan haberi yok. Ama Allah’ın ismi muska olarak yazılır. Ölünün kefenine yazılır. Ben de rivayetleri kitaba yazdım. O kitapta rivayet dolu. Evlenemeyene, rızkı dar olana…
Ben kitapta tercümeyi doğru yapmakla mükellefim. Ondan sonrasında adam kaça satmış, ne yapmış ben bilmem. Sohbetimi de almış oraya koymuş. Benim adımla satış yapıyor. Ben de bütün istismarcıların Allah cezasını, müstahakkını versin diyorum. Ben istismara müsait değilim. Ben kitap yazarım, kaynak koyarım. Sen benim kaynaklarımı araştırırsın. Yanlış ise gelir “Bu kaynakta bu yok.” dersin. Sen bana bunu dersen ben özür de dilerim, kabul de ederim. İbni Ömer Hazretleri küçük çocuklar korktuğu zaman, çocuklar duayı okuyamayacağı için yazar, üstüne takardı. Bu sahabenin en büyük fıkıhçılarındandır. Çocuğa takılmasının sebebi çocuğun okuyamayacak yaşta olmasındandır. Mesela sahabelerin yüzüklerinde de yazardı.
Ama sen bunu alırsın kaç kat fiyat çekersin, satarsın. Bundan ben sorumlu değilim. Mesele bundan ibarettir. İstismar edenlerle alakamız yoktur. Bu işleri yapanlara da hakkımı helal etmiyorum.
SAHiPLENMiYORSA MEMNUN OLURUM
Ben Ali Bulaç Efendi’den rica ediyorum. Ali Bulaç Abant’ta Hayrettin Karaman’a “Polemik Değil Diyalog” kitabındaki soruları soran adam. Lütfen Ali Bu- laç’a kanallar mikrofon uzatsın. “Bu kitaptaki sorulara Hayrettin Hoca böyle mi cevap verdi? Yoksa siz mi bunu ileri-geri yaparak yanlış anlaşılmaya müsait hale getirdiniz?” diye sorsunlar. Bakalım Ali Bulaç ne diyecek? Hakikaten baskıda, dizgide ileri-geri mi olmuş diye Ali Bulaç’tan da bir cevap bekleme hakkımız var. Çünkü şahit arayacağız olaylarda.
“Ben bunu sahiplenmiyorum” diyor. Yahu sahiplenmeyebilirsin. Ben buna göre reddiye yaptım, niye yalancı oluyorum şimdi? Senin adına bir kitap çıkmış. Yayınevi tarafından bu kitap yayınlanmış. Ben bunu okumuşum. Şu an biz birçok konuda neye göre reddiye yapıyoruz. Adamın kitabında buluyoruz ona göre reddiye yapıyoruz. Adama telefon açıp “Sen ne dedin.” diye soramayız ki. Benim de bu kadar kitabım var. Sen de bana reddiye yap. Benim yazdığım bir şeye reddiye yaptığın zaman o geçerlidir. Karaman Hoca bunu sahiplenmeyebilir ben bir şey demiyorum. Sahiplenmiyorsa memnun olurum.
CEVAP VERME HAKKIM VAR
Bir insanın bir kitapta adına yazılar çıkar da tekzip etmez ise ben ne yapabilirim? O kitaptan aldığımı da şeriata muhalif görürsem cevap verme hakkım yok mu?! Niye yalancı oluyorum?! O kitaptan harfini, noktasını değiştirmeden aktarıyorum. Bakın ne diyor kitapta: “Peygamberimiz ‘Yahudi mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor,
‘Hristiyan mutlaka Müslüman olsun!’ demiyor. Diyor ki: ‘Yahudiler ve Hristiyanlar tek Allâh’a inansınlar, ahirete inansınlar ve kendi kitaplarında da bulunan iyiliklere göre yaşasınlar (yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler); beni de sahtekârlıkla, yalancılıkla itham etmesinler. Getirdiğim kitabı da şuradan buradan çalıntı olduğunu söylemesinler.’ Dolayısıyla ‘Bu takdirde onlar da cennete giderler’ demiş oluyor.” (Polemik Değil Diyalog, sh:35)
Kitapta yazan bu. Ben buna cevap yazdığım için niye yalancı oluyorum arkadaş?! Sen “Bunun tekzibini 3 sene evvel yaptım” diyorsun ama kaç senedir dolaşıyor bu kitap!
TAHRİF EDİLMİŞ
Ben kitabımda bu görüşe cevaplar vermişim. Meselemiz Hayrettin Hoca ile değil görüşe cevap verdik. Bu görüş yanlış, sakat görüş. Senin de görüşün değilse tamam, memnun olduk. Bakalım diğer kitabı inceleyeceğiz, oradaki görüşünü göreceğiz. Ama ben buna cevap vermek zorundayım. Yani “Allah’a, ahirete inanmak yeter. Bir de Tevrat’taki, İncil’deki ameli salihler onlara yeter.” demiş oluyorsun. Tevrat ve İncil tahrif edilmiş. Bozulmuş kitapta salih amel mi kalır? Ben buna reddiye yaptım.
Şimdi soruya bak: “Şimdi bir adam hem Ehl-i Kitab olur hem de kâfir olmayabilir mi? Evet, bu mümkün. bunun delili, işte o 62. âyettir. Bu âyete göre Allâh’a şirksiz inanan, âhirete iman eden kâfir değildir…”
Velev ki peygamberleri, melekleri inkar etsin o demek yani. Yani “Bir adam ehl-i kitap iken kafir olmayabilir” diyor.
SENİN SÖZÜNLE VURURUM
Yine diyor: “Bakara Sûresi’nin 62. âyet-i kerîmesinde îman şartlarından iki önemli husus açıklanırken, diğer şartlar da bunların zımnında değerlendirilmiştir.” Kendisi de diyor ki: “Şu kuralı tekrarlayıp duruyorum: Biz eğer bir tek ayeti alıp da onun üzerine hüküm bina edersek yanlış yapmış oluruz.” (Polemik Değil Diyalog, sh:43)
Ben de ona diyorum ki bu ayette iki şart var, diğer ayette “Her kim Allâh’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve o son günü inkâr ederse, muhakkak ki o, (dönüşü düşünülemeyecek şekilde) pek uzak bir sapmayla (hak yoldan) sapıtmıştır.” (Nisâ Sûresi:136’dan)
Kaç şart burada peş peşe. 5’i de burada. O zaman sen de Bakara’nın 62’sindeki iki şartla yetinemezsin. Ben seni, senin sözünle vururum. Sen “Biz eğer bir tek ayeti alıp da onun üzerine hüküm bina edersek yanlış yapmış oluruz.” diyorsun.
O zaman iman şartlarını da bir bütün olarak değerlendirmemiz lazım. Birbirinden ayıramayız.
İHMALCİ OLDUN
Biz Hayrettin Hoca meselesinde değiliz. Bu görüşler devam ediyor. Başkalarında var bu görüşler. O da bende yok diyor. Tamam, yok diyene de biz illa var mı diyeceğiz?! Ben ne yapayım kitap çıkmış piyasaya. Ben de ona göre aldım cümleleri hiç oynatmadan. Hepsinin altına sayfasını da yazdım. Ben niye yalancı oldum şimdi? Sen burada ihmalci oldun. Senin önce davranıp tekzip yapman lazımdı. Bu kitap piyasaya çıktı, dolandı. Bana gelene kadar sana gelmedi mi arkadaş? Sen niye bunu görüp de tekzip yapmıyorsun. Ortalık sıkışınca, çarşı-pazar karışınca, Abant toplantıları bozulunca, diyalogcularla aran açılınca böyle olur mu arkadaş. Ben senin hayat hikâyeni araştırıp duramam ki. Yani kimlerle konuştun, barıştın, darıldın…
MEVZULAR AÇTI
Tabi o kitapta diğerlerinin de bazı lafları var. İşte bir tane adam o zaman yeni ölmüş. Vatikan’ın buradaki elçisi Hristiyan adam. Onlar da onu savunuyorlar. “Bu adam yatağının kenarına besmele yazdırmıştı. Bizim Peygamberimiz’e çok saygılıydı. Bu da o zaman cennete girer.” diyorlar. Kendi kendilerine hüküm veriyorlar. Yahu saygılı olmakla cennete girilmiyor. İmansız cennete giremez. İman da sadece
“İnandım” demekle olmaz. “Yalancı değilsin” demekle olmaz. “Ben eski dini bıraktım. İslam’a girdim. Bundan sonra eski dinle mükellef değilim. Hiç onunla amel etmem.” demekle olur. Cennete girmenin şartının bu olduğuna dair birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerifler beyan edilmiş. O halde senin bana yalancı demeye hakkın yok. Çünkü ben senin adına yazılmış bir kitaptaki laflara cevap verdim ve reddiye yapmak durumunda kaldım. Ama sen “Yanlış anlaşılmalara müsait olmuş.” lafını da 3 sene evvel demedin. Daha yeni, birkaç ay evvel. Yine benim gündeme getirmelerimle midir nedir?! Halbuki çok da uğraşmıyorum onunla. İslamoğlu’ndan çok vakit kalmıyordu. Fakat kendi kendine yine mevzular açtı. Açtığı mevzularda da böyle bir konuyu gündeme getirdi.
ÜSTÜNE GİTMEZDİK
Şimdi gün gelmiş buraya. Saat gelmiş bu vakte. Bu kadar bağırmışız, çağırmışız. Hapse girmeden evvel kaç sene bu işlerin üzerine gitmişiz. Bu reddiyeleri yayınlamışız. Her tarafa dağılmış. O zaman bile köşende bir kere “Bu kitap yanlış anlaşılmaya müsait. İleri-geri var. Ben sahiplenmiyorum.” dememişsin. Daha yeni diyorsun. Ben nasıl yalancı oluyorum ya?! Sen bunu tekzip etseydin. Bu lafı seneler evvel deseydin. Biz zaten bu konunun üzerine senin adına bu kadar gitmezdik. Genel hatta giderdik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.