İslâmcı değilim, elhamdülillah...
Mehmet Âkif İnan’ın vefatının 15. Yıldönümü dolayısıyla Eğitim-Bir Sendikası bir hayli faaliyet yaptı, fakat basına yeterince yansımadı. Şahsen bir hatırlatma yazısı yazmak istememize rağmen fırsat bulamadık. Fakat mesele önemli, şair, yazar ve sivil toplum öncüsü Âkif İnan da “islâmcı” olarak niteleniyor, islâmcılık günümüzde lehde ve aleyhde çok kullanılan bir kavram.
Hele onun için “islâm ideolojisine yürekten bağlı” veya “köküne kadar İslâm devrimcisi” gibi zihin karışıklığına işaret eden ifadeler kullanılması konuya ciddiyetle eğilmemizi gerektiriyor.
Biz ısrarla “islâmcı değilim, elhamdülillah müslümanım” diyenlerdeniz. Bu bazılarını rahatsız etse de doğru bildiğimizi söylemek zorundayız. Bizim büyük fikir ve edebiyat adamlarımız, hâlâ eserlerinden istifade ettiğimiz şahsiyetlerimiz “islâmcı”lık iddiasında değildi. Ne Mehmed Âkif, ne Said Halim Paşa ve ne de Nureddin Topçu veya Necip Fâzıl. Onlara “islâmcı” sıfatı sonradan yakıştırıldı. Onlar yaşadıkları dönemde müslüman olarak varolmanın düşünce ve hareket zeminini oluşturmaya çalıştılar.
İslâmcılık 1960 sonrasının keskin ideolojik çatışmaları arasında sol jargonu kullanarak radikallik iddiasıyla piyasa yaptı. Yine de “islâmcı” olarak adlandırılan bir çok şahsiyet, bu tanımlamayı kendisi için kullanmaktan imtina etmiştir. İslâmcılık bizim için bir kulak alışkanlığı. Buna karşılık “hıristiyancılık” veya “yahudicilik” adlandırmaları garip durmuyor mu? Hıristiyancılık veya yahudicilik kelimelerinin anlam alanından islâmcılığa bakınca işin tuhaflığı daha iyi anlaşılmıyor mu?
Ya şu soruları nasıl cevaplayabiliriz: İslâmcılığın İslâmî olmak zorunluluğu var mıdır? Müslümanken İslâmcı olmak bir terfi midir? İslâmcılığın modern dönemde ideolojik bir akım olarak, dinin alanları üzerinde söz sahibi olma çabasını nasıl anlamalıyız? Dinin künhüne vakıf olmadan dine ve dindarlara yön verme iddiası nasıl yorumlanmalıdır?
Dinî birikimi ve samimiyetiyle tebarüz eden büyük şair Mehmed Âkif’in bir beytine çok atıf yapılır,
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı
Fakat Âkif sadece bunu söylememiştir ki, hemen peşinden
Kuru da’vâ ile olmaz bu, fakat ilm ister.
İslamcılık bazı ellerde “kuru dava”ya dönüştürülmüş ve islâmcı enerjinin önemli bir kısmı, dindarları islâmcılığa sevk etmeye harcanmıştır!
İslâmcılığı ancak bir dönem adlandırması olarak görebiliriz. 20. yüzyılda, Türkiye’de İslâmın öğretilebilirliği resmen ortadan kaldırılmış, yaşanabilirliği de sıkı tahditlere tâbi tutulmuştur. Böyle bir dönemden sonra, dinin öğretilebilirliği ve yaşanılabilirliği uzun bir süreç içinde belli çerçevelerde yeniden mümkün hâle gelmiştir. Bu dönem boyunca, müslümanlık halkın zor şartlarda yaşattığı bir inanç pratiği iken, aydınlar kendilerini bu pratiğin üstünde bir ideolojik üslupla ifade yolunu seçmişlerdir. Bunun modern görünüm için kolaylık sağladığı ortadadır. Dönemin verileri kullanılarak dinde normali zorlayan bir yaklaşım olarak islâmcılığın yaşanan hayatla ilişkisini kurmanın zorluğunu, oradan nereye gelinmesi gerektiğini bir cami hocasının, Davut Özgül’ün hatıralarından aktaralım; Allahtan rahmet dileklerimle...
“1981 yılında ilk kez İktibas dergisi ile tanıştım. Daha sonra bazı kitaplar okumaya başladım. Seyyid Kutub’u, Ali Şeriati’yi o yıllarda tanıdım. Okulda hocalarımızın genel anlamda tavsiye ettikleri kitaplar bu çerçevedeydi. O günlerde pek sorgulamadık ama tek yönlü bir okumanın doğru olmadığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Keşke o gün başka insanları da okuma şansımız olsaydı. Sağ ve sol tâbir edilen dünyanın beslendiği kaynakları biz de okuyabilseydik. Çünkü o okumaları 20 sene sonra yapınca, buruk bir acıyla birlikte geç kalmışlığınızı hissediyorsunuz.”
Kullandığımız dil alabildiğine soyut, alabildiğine kitabî ve içinde yaşadığımız topluma alabildiğine yabancıydı”....”Tercüme eserler bir yönüyle bize katkıda bulunurken, bir diğer yönüyle bu toplumda var olan zeminimizin de kaybedilmesi anlamına geliyordu. O yüzden kimselerle anlaşamıyorduk.”
Rahatsız edici olsa da şunu söylemek durumundayız: İslâmcılığın günümüzde uç örneğinin IŞİD olabileceğini düşünmek için bir hayli gerekcemiz var. Onların “devrimciliği” şüphe götürmez, hem de silahlı devrimciler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.