Suikastta Amerikan parmağı
ABD’nin, Butto suikastının neresinde olduğu pek sorgulanmadı. Gerçekten de Müşerref veya adamları (minions) bu suikastı tek başlarına mı tertip ettiler? Buna tek başlarına cesaret edebilirler miydi? Yoksa bu suikastı Amerikan şemsiyesi altında mı gerçekleştirdiler? Yeni veriler ışığında bu son ihtimal giderek güçleniyor. Sanılanın aksine Rice’ın ve Amerikan yönetiminin Butto’yu dönüş için yüreklendirdikleri ve Butto ile Müşerref arasında bir iktidar paylaşımı mutabakatını (power-sharing arrangement) kotardıkları anlaşılıyor. Ama meseleye herkesin bakışı farklı olmuş. Daha doğrusu, Butto keser gibi mutabakatı kendi lehine yontmuş. İktidar paylaşımı meselesinde anlaşmışlar, ama payında anlaşamamışlar. Butto ihtirasından dolayı kurulu düzeni de aşacağını sanmış. Sandığı için de çizmeyi aşmış. Halbuki, meseleye Amerikalıların ve Müşerref’in bakışı çok farklı.
Amerikan yönetiminin bakışını şöyle özetlemek mümkün: Müşerref’in gölgesinde Benazir Butto uysal bir ortak ve başbakan olarak görev yapacak. Ama buna razı olmayan Butto Amerikalıları da tercihte zorlamış. Nevaz’la siyasî flörtleri de onu ötekilerin nazarında güvenilmez bir ortak yapmış. Bush yönetimi de Butto yerine Müşerref’i tercih etmiştir.
Mümkün olan muhtemel olandan her daim evladır. Butto ise ihtirasıyla ve acemiliğiyle bunu gözardı etmiş. Esasen Butto’nun bu şekilde Pakistan’a dönüşü çirkin olmuştur. öldürülmesi ondan daha da çirkin olmuştur. Maalesef, Butto karmaşadan ve türbülanstan medet ummuş ve durumdan vazife çıkarmaya kalkışmıştır. Bununla da kendi sonunu hazırlamıştır. çok ilginç, dönmemesi konusunda kendisine yalvaran dostlarına şöyle mukabele etmiştir: “Şimdi değil de ne zaman? Şimdi dönmezsem Pakistan’a ebedî olarak elveda demem gerekecek. Şimdi dönmezsem siyasî kariyerim biter...” Bu yaklaşım son derece yakışıksızdır. ölümünden sonra partisinin, onun kanından siyasî rant sağlama girişimi kendi yaklaşımına ters düşmese de ondan daha çirkin olmuştur. Suikastın sıcaklığıyla Pakistan Halk Partisi seçimlerin zamanında yapılmasıyla oy potansiyelini arttıracağını düşünmüştür. Seçimlerin iptali veya ertelenmesi yerine vaktinde yapılmasında ısrar etmiştir. Bu otopsi çağrılarını yüzüstü bırakmak kadar çirkin ve pişkince bir yaklaşımdır.
***
Washington Post yazarı Robert D. Novak çok ilginç bir makale yazmıştır. Makalesinde, “Amerikalıların gizli veya açıktan desteği olmasaydı Pervez Müşerref Butto’yu ortadan kaldıramazdı” diye yazıyor... Yani zımnî olarak Amerikan onayıyla öldürüldüğünü yazıyor (What Bhutto Was Worried About, 31 December, 2007). Benazir, suikastından iki ay kadar önce brokeri/arabulucusu Amerikalılardan daha iyi korunması için ricacı olmuş. Ama Amerikalılar hep şunu söylemişler: “Merak etme sen! Müşerref gerekeni yapar...” Ekim ayından sonra Aralık ayında yine korunma önlemleri konusunda Benazir Amerikan yönetimine adamlarını göndermiş. Yine aynı cevapla geri dönmüşler. Kenya’daki gibi seçimlere hile karıştırılması söylenti ve ihtimallerine karşı yine Benazir Amerikalıların kapısını çalmış ve aşındırmış. Cevapları yine aynı umursamazlıkla “Seçimler adil ve nezih olacak” şeklinde olmuş.
Dışişleri Bakanı Yardımcısı Richard Boucher seçim hilelerine karşı partili olmayan Amerikan gözlemciler istenmesi üzerine şunları söylemiş: “Seçimlerin iyi geçeceğini düşünüyorum. Muteber seçimler olacaktır. Kusursuz olmasa da şeffaf ve adil bir seçim süreci yaşanacaktır...”
***
Benazir’in korunması noktasında yapılan yazılı şikâyetler Bush’un nazlısı Müşerrefi rahatsız etmiş.
Bush şikâyetler konusunda kararsız ve umursamaz görünüyormuş. Müşerref’e nazaran Butto’nun İslâmî kesimlere karşı daha kararlı ve ideolojik olmasına rağmen Bush’un kesin tercihini Müşerref’ten yana koyduğu da ifade ediliyor. Müşerref, Kaide meselesine (Belki de Bush da öyledir) manipülatif bir unsur olarak bakarken Butto’nun ideolojik baktığı ve ciddiye aldığı anlaşılıyor. Robert D. Novak yazısını şu satırlarla bitiriyor: “Amerikan yönetimi Pakistan’ın ellerini kollarını serbest bırakmasaydı Benazir Butto öldürülemezdi. Ne Perşembe günü (27 Aralık 2007) saldırısı yapılabilir ne Kaide’nin üstlendiği daha önceki 18 Ekim saldırıları yapılabilirdi. Kıyımdan sonra hükümet araçları kanı temizlemek için suikast alanını suyla yıkadı ve bu süreçte adli deliller yok edildi...” Bu adli delillerin yok edilmesi yine bize bir yerden; Butto’nun hayatından tanıdık geliyor. Bu tanıdık kesiti de Nilgün Cerrahoğlu’nun ‘Mors Tua, Vita Mea!’ başlıklı makalesinden takip edelim: “Harvard ve Oxford yerine, “Pakistan raconuyla” yaşamayı yeğleyen Benazir Butto, öz kardeşi Murtaza’yı bile ‘o racona’ feda etti”. Baba mirası partisinde kendisine açıkça “muhalefet eden kardeşinin”, “Pakistan polisince” katline, başbakanlığı döneminde seyirci kaldı. Seyirci kalmanın da ötesinde; “tanıkların yok edilmesi ve tutuklanmasına”, “delillerin imhasına” rıza gösterdi...” Demek ki kader adalet eder. Benazir kendi hesaplarının kurbanı oldu. Amerikalıların ipiyle kuyuya inilmeyeceğini geç ve post mortem fark etti. Amerikalılar Ziya’yı öldürdükleri gibi onu da gözden çıkardılar. Amerikalılar için Ziya imiş, Butto imiş hiç fark etmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.