Çok Yaşa Yaşar!
İki haber gazetelerin pazar nüshalarında birinci sayfadan “değerlendirildi”. Bazıları birine ağırlık verdi, bazıları diğerine. Bir kısmı iki haberden birini hiç görmedi. İkisini birden görmeyenler de var elbette!
Terör örgütünün silah bırakması ile ilgili açıklama, gazetelerin çoğunun birinci sayfasının önemli bir kısmını kapladı. Bu haberi önemsizleştirmek isteyenler için Yaşar Kemal’in ölümü can simidi etkisi yaptı. Bazı yazı işlerinde “tam zamanında öldün Yaşar baba, yoksa biz birinci sayfayı ne yapacaktık!” çığlıklarının atıldığı tahmin edilebilir!
Bunlar ölçüsüz Yaşar Kemal medhiyeleri ile dikkatleri hem toplamak, hem de dağıtmak istediler. “Yaşar Kemal’i kaybettik yer gök ağlasın” (Hürriyet) ve “Yer Yaşar gök Kemal” (Cumhuriyet) örneklerinde olduğu gibi... Tabii Yaşar Kemal’in ölümü artizler aleminin de müthiş yorumlarına yol açtı. Çoğu eli kitaba değse alkolle yıkayacak cinsten er ve dişi kişiler ömürlerini Yaşar Kemal okuyarak geçirmiş gibi ahkâm kestiler...
Bir taraftan şunu söyleyebiliriz: Ölenin arkasından iyi tarafları söylenir ve ona göre önemi biraz mübalağa edilir. Bu durumda bile basınımızın ölçüyü kaçırdığı kolayca görülebiliyor.
Elbette Yaşar Kemal (soyadı Göğçeli) önemli bir yazarımızdı. Babası Ermeni komitacıların katliamından kurtulmak için Van’dan aşireti ile hicret etmişti. Adana’da yerleşmiş, Kemal Sadık (yazarın asıl ismi) da Adana’nın Hemite (Göğçeli) köyünde doğmuştu. Köylü, aralarına sonradan katılan bu aileye ayrıksı davranmamıştı.
Çocuk yaşta iken babasının camide bıçaklanarak öldürülmesi onda kalıcı bir kırılma (travma) meydana getirmiş olmalıdır. Yaşar Kemal Alain Bosquet’e bu hususla ilgili şunları söylüyor: “Ben dört buçuk yaşındayken, babam camide namaz kılarken onu, Van’dan gelirken ölümden kurtarıp besleyip büyüttüğü Yusuf adındaki oğulluğu yüreğinden bıçakladı. Ben babamın camide namaz kılarken yanındaydım. Hançerlendiği akşamdan sonra, sabaha kadar yüreğim yanıyor diye ağladım. Ardında kekeme oldum. Babamın ölümü de beni çok üzdü. Babamın ölümüne uzun yıllar inanamadım ve onun mezarına hiç gitmedim. Uzun yıllar mezarın yanından bile geçmedim. Öldüğünden dolayı da ona derinden kırıldım, küstüm.”
Bu kırılmanın onun dünya görüşünün şekillenmesindeki izlerini eserlerinde takip etmek mümkündür.
Kemal Sadık bir halkıyat (folklor) araştırmacısı ve derlemecisi olarak işe başladı. İlk derleme eseri Ağıtlar 1943’te Adana Halkevi tarafından yayınlandı. Folklor bütün eserlerinin zeminini veya arkaplanını oluşturmakla beraber, CHP ve sol zihniyet çerçevesine hapsolduğu için içinden çıktığı halkla ilgili oryantalistik bir bakışa sahip oldu. İnce Mehmed’den itibaren bazı romanları Batı aleminde ilgi gördü ise, bu sonuçta yazarın bakışının payı ihmal edilmemelidir.
Yaşar Kemal’in şöhreti, seçimde iktidarı kaybeden CHP zihniyetinin DP yönetimine karşı kullanışlı bir yazıcı olarak değerlendirmesi ile ilgili olduğu kadar, bir Yahudi hanımla evli olmasıyla da ilişkili görülmektedir. Kitaplarını fransızcaya çeviren, bütün dünyada müessir Yahudi lobilerinden yararlanarak Nobel adaylığını sağlayan o olmalıdır. Yaşar Kemal Sovyet sisteminin ülkesindeki Türk topluluklarına takdimini uygun gördüğü yazarlardandı. Bunun sebebini de tahmin etmek güç değildir.
Türkiye’deki şöhretinin belki de yarıdan fazlası, dışarıda kotarılmış ünü ile irtibatlıdır. 20. yüzyılımızın en büyük romancısı Yaşar Kemal olabilir mi? Onun Halit Ziya, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra gibi büyük romancıların safında olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Başaltına inilince rakam bir hayli kabarıyor. Onun Kemal Tahir gibi yazarak hakikat arayıcılığı yapmak gibi bir alışkanlığı olmadığını da biliyoruz. Belki birçok roman yazmıştır ama 1950’lerdeki eşkıya kahramanı İnce Memed’in sağladığı şöhretin üstüne çıkamamıştır. O romanın tezi ile son eserleri arasında fark bulmak da güçtür. Bu anlamda yerinde sayan Yaşar Kemal, önce ideolojik farklılığı ile temayüz etmiş, son yıllarda ise etnik bir kimlik isnadını şöhretine uygun bulmuştur.
Tarihçi Cezmi Yurtsever, onun babasının mezarının bulunduğu köyüne gitmiş, aşiretinin bazı mensuplarıyla görüşmüştür. Aile Liva aşiretine mensupmuş. Aşiretin beylerine “Gülhanbeyler” denilirmiş. Savaş esnasında Ermeni ve Ruslar saldırılarına karşı topraklarını savunmuşlar. Osmanlı ordusunun çekilmesi üzerine aşiret çok sayıda şehit vererek Bitlis’e göçmüş ve nihayet Çukurova’ya hicret etmiş…
Aşiretin ismi olan "Liva" Sancak/bayrak demektir. Yurtsever’in görüştüğü aşiret mensuplarından Hasan Yücel bey “Bizim aşiret Türk asıllıdır” demiş.
Tabii Yaşar Kemal’in Türkiye dışında “Türk” olarak bu kadar ilgiye mazhar olması mümkün değil. Öyleyse? Adını değiştirdiği gibi, etnik kimliğini de değiştirebilir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.