Sola çıkış var mı?
Milliyet'ten Devrim Sevimay bir süreden beri 'sol çıkışını arıyor' başlıklı seri röportajlar yapıyor. İyi de oluyor; akademisyenler, yazarlar, siyasetçiler sola 'çıkış yolu' gösteriyorlar.
Ama konuşmalar dönüp dolaşıp CHP'ye geliyor. Daha doğrusu, 'CHP nasıl kurtulur' sorusuna...
CHP ise hem geçmiş kimliği ve işlevi hem mevcut söylemiyle 'demokrasi için dizayn edilmiş' bir parti değil. Bu ülkede demokrasi hakim olduğu sürece CHP'den iktidar alternatifi bir kitle partisi olmaz. İlk serbest seçimlerin yapıldığı 1950'den bu yana hiçbir seçimi kazanamayan bir partinin çoktan siyaset sahnesinden çekilmesi gerekmez miydi? Normal demokrasilerde evet. Ama Demokrat Parti'yi seçimle alt edemeyenler ülkeyi 1960'ta askerî darbe tezgâhından geçirip 'vesayet rejimi' kurunca, yani iktidarı 'siyaset'ten 'bürokrasi'ye devredince sivil-asker bürokrasinin partisi olan CHP seçim kazanmadan da iktidara erişebilir oldu. Dolayısıyla CHP için seçim kazanmanın veya kaybetmenin bir ehemmiyeti kalmadı; esas olan sivil-asker bürokrasinin hegemonyasını sürdürebileceği statükonun devamı oldu CHP liderleri için. O yüzden Baykal hâlâ genel başkan ve CHP reformlara karşı statükonun kalesi.
Solun durumu tartışılırken sözün dönüp dolaşıp CHP'ye gelmesi boşa değil. Çünkü tartıştıkları sol değil aslında, Kemalizm; CHP de Kemalist bir parti. Geçenlerde Taraf'tan Yıldıray Oğur yazdı; 'Solu biraz kazıyın, altından Kemalizm çıkacaktır'.
Ortada sol düşünce de yok siyaset de. Neden? Çünkü sol 'toplumsal katman' yok. Kemalizm'in kucağında büyüyen bürokratik ve ekonomik sınıfın 'solculuk'u basit bir öykünmeden ibaret. Derinlerde kucağında büyükleri 'sistem'e büyük bir bağlılıkları mevcut.
Dolayısıyla 'sol'un Kemalizm'den beslenmesi veya 'sol'un Kemalist bir partiden icat edilmeye çalışılması anlaşılır bir durum. 'Sol'un geleneksel kurumlar ve değerlere mesafeli bakışı, 'yeni bir toplum' yaratma ideali, bunu yaparken kamu otoritesini kullanma eğilimi 'sol' ile Kemalizm'i zaten yakınlaştırıyordu.
Ama yine de solun eşitlik, katılım, özgürlük, sosyal adalet, dayanışma ve evrensellik iddialarını Kemalizm'e indirgemek hiç de kolay değildi. Solun bu iddia ve idealleri yerine Kemalizm'in 'disiplinli toplum, otoriter siyaset ve kontrollü ekonomi' yaklaşımı baskın çıkınca ortada gerçek 'sol'a benzer bir hareket olamadı.
Solun gerçekte toplumsal karşılıkları olan bu ideal ve iddialarının taşıyıcısı siyasal hareketler de gelişti demokrasi tarihi boyunca. Demokrat Parti özelinde 1950'lerde şekillenen 'merkez sağ' daha özgürlükçü, daha katılımcı, daha eşitlikçi ve hatta daha dayanışmacı bir pozisyon aldı. Sözde sol 'cumhuriyetin kazanımları' adı altında statükoyu savunurken, sağ değişimin de öncüsü olmayı başardı.
Herkes 'sol'u arıyor, hem de CHP'de. Bu CHP'nin reformasyonundan olsa olsa neo-Kemalist bir parti çıkar. Bu ülkenin 'sol'a, hele de sol adına neo-Kemalizm'e hiç ihtiyacı yok. CHP'nin örgütsel geleneği ve toplumsal tabanından 'sol' bir hareket doğmaz. Milliyet'e konuşan Tarhan Erdem'in örgüt yapısından duyduğu umutsuzluğa katılmamak imkansız. Ama CHP'nin toplumsal tabanınun da 'sol'un evrensel değerleriyle barışık olduğu iddia edilemez. Tarhan Erdem araştırmacı; CHP seçmeninin parti kapatma, ifade ve inanç özgürlüğü, asker-sivil ilişkisi, AB reformları gibi 'demokratik bilinci'ni ölçen konularda nasıl bir tutum aldığını kolayca saptayabilir. Değişim, reform ve demokratik değerler konusunda CHP tabanı ile AK Parti tabanını karşılaştırırsa, 'ilerici sol' pozisyonun söylem düzeyinde bile parti tabanında bulunmadığını görecek.
Geçenlerde bir yazısında Taha Akyol demokrat, özgürlükçü, halkın kültürel değerleriyle çatışmayan bir 'sola oy verebilirim' diyordu. Doğrudur, ama sorun böyle bir sola mevcut CHP tabanın oy vermeyeceği... Liberal-demokrat-muhafazakâr seçmen oy verir böyle bir partiye; zaten 1950'den beri de oyunu verip iktidar yapıyor!