Sacayağı
“Yeni Türkiye”nin sacayağı Erdoğan, Davudoğlu ve Gül’den oluşuyor..
Hakan Fidan MİT’in başına döndü, Gül aday değil.. Ama Gül “siyasi bir marka” olarak varlığını sürdürecek..
Eğer Erdoğan Başkanlık koltuğuna oturacak olursa, farklı, yeni bir denge oluşacak..
Bu işin bilim, sanat, ekonomi, sivil ayağında ciddi bir boşluk var.. Siyaset çok önemli, belirleyici bir ağırlık ve önceliğe sahip..
Gül aktif siyasete girseydi, sanki belli lobilerin içerideki koçbaşı olacaktı.. Meclis Başkanı ya da Parti Genel Başkanı, Başbakan olarak rahat etmeyecekti..
Şimdi iç politik hesaplaşma için Erdoğan-Davudoğlu arasına fitne sokmaya çalışacaklar..
Böyle bir çatışmanın, Türkiye’ye, AK Parti’ye, hatta kendi siyasi geleceklerine, saygınlıklarına ciddi, telafisi mümkün olmayacak zarar vereceği açık. Onun için taraflar bu konuda ne kadar ihtiyad ederse etsin, muhalefet ya da paralel yapı, malum çevreler hep bu noktaya atış yapacakları muhakkak..
Erdoğan burada paratöner rolü üstleniyor. Davudoğlu nisbeten daha rahat.. Bu da icranın elini güçlendiren bir durum olabilir..
Erdoğan’ı, barış süreci, bölge siyaseti, ekonomi, üslub üzerinden vurmayı deneyecekler.. Terör saldırılarından iftiraya kadar önü açık..
Gül’ün tercihi belli oldu, ama yine birileri Gül’ün üzerinden iktidara karşı, dış kaynaklı komplolar üretmeye kalkabilirler.. Gül’ün artık bir vakfı var.. Yurtdışında birtakım konferanslara katılacak.. Orada basın üzerinden manipülatif sorular sorarak Gül’ü Erdoğan’a karşı kullanmak isteyeceklerdir.. Konuşma metninden cımbızla seçilecek sözler üzerinden birileri suyu bulandırmak isteyecektir..
Belki en çok da bu seyahatlerinde çok yakınındaki kişiler üzerinden sağlanan basına kapalı özel sohbet ortamlarında iktidarın ve Beştepe’nin siyasetine yönelik sorularla Gül’ün üzerinden birtakım tartışmalar başlatmak isteyeceklerdir.. Gül, Erbakan’ın Libya seyahatini hatırlayacaktır.. Trablus’ta tebdili kıyafet edip, gece yarısı Cemiyyetül Davetül İslam’a yaptığı “gizli” ziyaret, Türkiye dönüşünde kendine servis edilmişti..
Hatta, eğer açıklayamayacağı şeyler söylerse, o zaman birileri kendine söylemediği şeyleri nisbet ederek ciddi krizlere sebeb olabilirler..
Sacayağı kişiler çevrelerine dikkat etsinler.. Bu konuda en fazla riskin Gül’de olduğunu düşünüyorum.. Erdoğan ve Davudoğlu için en azından resmi bir koruma ağı var.. Sivil ortamlar çok da steril değildir.. Manipülasyona açıktır.
Batılıların oluşturduğu platformlarda, iktidara yönelik öneri ve eleştiriler hem iktidar çevrelerinde, hem de kamuoyunda tepkilere sebeb olabilir.. Gül ya hükümetle dirsek temasını kaybetmeden, Beştepe ile yakın diyalog ve işbirliği içinde bu misyonu üstlenir ya da sivil bir gündem, sivil bir ajanda ile içinden geldiği sivil aktörlerle yakın temas, diyalog ve işbirliği içinde, yüzünü İslam dünyasına, Müslüman dünyanın ya da insanlığın temel sorunlarına çözüm üretme adına bir rol üslenebilir..
Eğer içeride sizi destekleyen, toplumda kabul gören, saygın birtakım kişi ve kuruluşlarla yakın ve sıcak bir temas içinde değilseniz, bu girişimler kafa karıştırıcı, can sıkıcı, yarardan çok zarar veren çabalar olabilir.. Çünki bu süreçte sizin ne dediğiniz, ne yaptığınız kadar, insanların o sözden ve o işten ne anladıkları ya da birilerinin o sözü ve işi nasıl yorumladığı da önemli.. Onun için “efradına cami, ağyarına mani” bir yol izlenmesi gerekir..
İktidara karşı bir söz ve tavır, hemen muhalefetin sahipleneceği bir iş olacağından bir anda iktidarın karşısında muhalefetin kucağına düşebilirsiniz ve bu yanlışı yapanların hali bugün orta yerde duruyor.. O zaman bu macera başlamadan biter.. Hemen damgalanırsınız.. Yeni bir Ekmel bey vakası ortaya çıkar..
Ben Gül’ün kalabalıklar içinde yalnız olduğunu düşünüyorum.. Çankaya eski dostlarla dirsek teması konusunda bir ayrılık dönemi oldu.. O kopukluğu gidermek de çok kolay olmuyor. Daha önce bir Başbakanlık, daha önce bir 28 Şubat dönemi var.. Zor bir süreçti, sivil toplumla ciddi bir kopukluk dönemi yaşandı. Bu arada köprünün altından çok sular aktı..
Gül’ün Paralel yapının, İsrail’in, Esed’in, Mısır’ın, birtakım Arap ülkelerinin desteklediği media ve grubların kendisine karşı sureti haktan gözüken girişimlerine karşı çok dikkatli olması gerekir..
Bu arada Davudoğlu’nun da aynı şekilde hem parti ve hem de iktidar üzerinde ciddi bir denetim sağlaması gerekir.. Çevresindekiler ya da dışarıdan birileri iktidar ilişkisini yerel, bölgesel kumpaslara dönüştürerek, yerel vesayat rejimleri, paralel yapılar oluşturabilirler. Buna dikkat etmek gerek..
Sanırım iktidarların her zaman en önemli sorunlarının başında, içinden çıktıkları toplumla yakın ve sıcak dirsek temasını sürdüremiyorlar.. Ciddi bir iletişim sorunu var ve zaman içinde bu sorun yabancılaşmayı beraberinde getirebiliyor.. Ortak bir anlayış iklimi oluşturamıyorlar ve klikleşme başlıyor..
Erdoğan halkın içinden gelen biri. İster eleştirin, ister kabul edin, Erdoğan doğal bir kişilik.. Hataları ile sevapları ile ortada duruyor. Mesela Kılıçdaroğlu, sun’i, sentetik, yapmacık bir karakter gibi geliyor.. Sanırım Erdoğan’ın en büyük başarısı da bu.. Fevri bulabilirsiniz ya da başka itirazınız olabilir, ama sahici bir kişilik..
Devlet 3-5 kişinin siyasi fantezilerinin tatmin merkezleri değil.. Olmamalı da.. Bu diktatörlük rejimlerinde olan bir şey. Tek parti böyleydi mesela.. Kişisel ikbal ve iktirasları ile güç kullanarak bir şeyler yapmaya çalıştılar.. Erdoğan ve arkadaşları bir iddia ortaya koyuyorlar, bunu halka sunuyorlar, halkın desteği ile bunu yapıyorlar. Jakoben bir tavır içinde değiller..
Erdoğan, Davudoğlu ve Gül, birbirini üzecek girişimlerde bulunurlarsa, bunun faturasını birlikte öderler.
Sözün özü şu: Birbirine karşı kazanacakları bir zafer yok, ama birlikte kazanacakları tek bir zafer var.. Bu birliğin ruhu, inanç, tarik, medeniyet şuuru, kardeşlik ruhu ve milletin hakemliği olsa gerek. Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.