Salahaddin Kırmızı Çizgimizdir
Irak’ta Kürt bölgesinde bir Salahaddin kenti var. Bir de Tikrit’in merkezi olduğu Salahaddin vilayeti var. Elbette her ikisini de kastetmekle birlikte özellikle de Tikrit merkezli Salahaddin vilayetini kastediyoruz. IŞİD bahanesiyle birlikte Şii milis güçleri bölgeye yönelik olarak yeni bir taarruz dalgası başlatıyor. Bu, tamamen mezhebi saiklerle başlatılan bir saldırı ve taarruz. Nereden biliyoruz? Birincisi, el Haşd eş Şabi/ Halk Yığınağı olarak bilinen Haçlı seferlerini hatırlatan sekter milislerin bu saldırılarda başrol oynamasıdır. Irak ordusu adeta devre dışıdır. Zira işgalci Amerikalılarla birlikte işgalci İranlılar ve onların işbirlikçileri milli Irak ordusunu yok etmişlerdir. Onun yerine İran’da Besiç modeli Şii milisleri ikame ediyorlar. El Haşd eş Şabi, Pegida’nın Irak versiyonudur. Irak’ta Baas’ın kökünü kazıyanlar Suriye’de Baas’ın hamisi oldular. Baas’ın seküler yapısıyla savaştıklarını iddia ediyorlardı. Suriye’de sekter nedenlerle savaştıkları ortaya çıktı. Şimdi IŞİD’i Irak’tan sökme bahanesiyle gözlerine Tikrit’i diktiler. Tikrit, Sünni yatağıdır ve Sünniler açısından gayet sembolik bir ehemmiyete haizdir. Zira burası sadece Saddam Hüseyin’in değil aynı zamanda tarihi komutan ve Haçlıların belalısı Salahaddin Eyyübi’nin yetiştiği tarihi şehirdir. Bu açıdan İslam dünyasının gözbebeği ve Sünnilerin atardamarıdır. Burasının Şii milisler tarafından işgali, fiziki olmanın ötesinde sembolik Şii zaferini temsil etmektedir. Şiiler burasını ele geçirerek Salahaddin’in ruhunu söndürmek, unutturmak istiyorlar. Bölgede Salahaddin’in iki düşmanı var. Birisi İsrail, öteki İran’dır. Zira Salahaddin hem Fatimi devletini hem de Haçlıları tarihe gömmüştür. . Macid Arsan Geylani, şahaseri olan Hakeza Zahare Cilu Salahaddin ve Hakeza Adet el Kuds kitabında yazdığı gibi Yahudiler Salahaddin’in mirasını ve ruhunu küllemek isterler. Her fırsatta ihya edici, diriltici adını unutturmaya gayret ederler. Onlar adına bir şekilde bu görevi günümüzde İran merkezli Şiiler deruhte etmektedir.
Hazreti Ömer ile başlayan Salahaddin’lerle devam eden fetihlerin altın silsilesinin mirasını yok etmek ve bugüne yarına dair umut kırıntılarını kurutmak istiyorlar. Bundan dolayı Samarra’nın Tikrit’in Sünnilerin elinde kalmasını Tahran’ı kaybetmek olarak görüyorlar. Sünniler Müslüman değil mi ki onlar kazanınca Tahran’ı kaybediyorlar! İran’ı bin yıl boyunca Türkler yönetmedi mi? İran Milli Savunma Konseyi Başkanı Ali Şemhani Kasım Süleymani komutasındaki Şii akınlarını şöyle tasvir etmektedir :” Samarra bizim açımızdan Sistan, Azerbaycan, Şiraz ve İsfehan’ı savunmaktır…” Halbuki, Samarra tarihi olarak Türklere tahsis edilmiş, Abbasi garnizon şehridir. Hasan Askeri’nın oradaki kabri burasının mülkiyetini İran’a vermez. İddiadan öte hiçbir alakaları yoktur. Kaldı ki burada Mehdi’nin girdaba girdiği iddiası da ispatsız mesnetsiz Şii uydurmalarından birisidir. Kabir siyasetiyle emperyalist dürtülerini gerçekleştirmek istiyorlar. Irak özbeöz bir Arap kenti ve onun dışında Türklerin yurtlarından birisidir. Salahaddin Eyyübi, Zengilerin ve Selçukluların çığırını sürdürmüştür. Burasının tarihi tapusu Türklerin elindedir. Samarra ve Tikrit’i kaybettiğimizde İmam-ı A’zam türbesini Şii işgalinden ve tasallutundan kurtarma umutlarını kaybederiz. Basra’da Hasan-i Basri’nin yurdunu geri alma rüyamız kabusa dönüşür. Irak ve Suriye kardeştir; şehirleri de öyledir. Musul Halep’in dengidir. Felluce veya Tikrit, Hama’nın. Samarra ise Humus’un dengidir.
Bir gün yeniden Dicle kıyılarında kahvemizi yudumlayacağız. Doğu Perinçek’in rağmına İmam-ı A’zam Camiinde ve Emevi Camiilerinde sadece namaz kılmayacağız, hutbelerimiz de yeniden okunacak. İslam dünyası İsrail ve İran fetretini aşacaktır. Tuğrul Bey’in şanlı tuğralarının akisleri bölgede yeniden parlayacak ve Basasiri gibi dönek ve kaypaklar tarihin rüzgarı önünde savrulup gidecektir. Kasım Süleymani gibiler de Suriye cephesinde Hürmüz’ün akıbetine uğrayacaktır. Elbette kazanmak için var güçleriyle didiniyorlar lakin kalleşlik ve ihanet çehreleri ortaya çıkmıştır. Ali Şemhani’nin dışında Devrim Muhafızlarının sorumlularından Mehdi Taib de Suriye’yi kaybetmenin Ahvaz’ı kaybetmekten daha beter olduğunu; Şam’a elde tutarak Ahvaz’ın geri alınabileceğini lakin Ahvaz’ı muhafaza ederek Şam’ın korunamayacağını ileri sürmüştür. Ali Ekber Velayeti gibilerinin söylediği gibi, Şam’ın düşmesinin Tahran’ın düşmesi anlamına geleceği ileri sürülmüştür ( Bak : l Hayat, 30 Aralık 2014 ve http://www.alarabiya.net/ar/iran/2015/03/03/مسؤول-إيراني-سوريا-هي-المحافظة-الإيرانية-رقم-35.html ). Demek ki çivi çiviyi sökecek. Madem ki Samarra’nın düşmesi Tahran’ın düşmesi ise neden Tuğrul’un şehri Tahran ilgimizin dışında? Hedef’e Tahran’ı koyarak Bağdat’a ulaşabiliriz. İran için Bağdat kapıları Şam’dan başlıyorsa bizim için de İstanbul’un kapıları Tahran’dan başlamaktadır. Sahabelerin güzergahı ve atalarımızın topraklarını da alıp eski Rey’e yani Tahran’a Tuğrul Bey’in tuğrasını ve sancağını dikeceğiz. Sahabelerden sonra dünya şan verecek, dünya yeni bir Sasani hezimetine tanık olacaktır. Böylece, sahabelerin, Tuğrul Bey’in, Zengilerin ve Salahaddin’in ruhunu da şad etmiş olacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.