Cehennemi Oyun...
Türkiye’de çok dehşetli bir trajedi oynanıyor. Bu konuda açık yazamayacağım. Yine de bazı ip uçları vermek istiyorum:
Oyuncular: ABD, İsrail, Siyasî İktidar ve bir Cemaat. Başka küçük oyuncular ve figüranlar da var.
Cemaat, ABD ve İsrail tarafından manipüle ediliyor. Hattâ onların hesabına çalışıyor.
Halk tarafından seçilmiş siyasî iktidarın oyundaki rolü her geçen gün biraz daha zayıflıyor, geriliyor.
Ergenekon dosyası ilerleye ilerleye siyasî iktidara ulaşabilir. Cemaat Türkiye’nin idaresine el koymak istiyor.
Cemaat X Y Z’den memnun değil, onun makamına kendi sadık adamlarından birini geçirmek istiyor.
Kendilerini ve servetlerini emniyette görmeyen bazı kodamanlar özel uçaklarla yurt dışına altın kaçırıyor.
Bu ülkede bir değil, bir sürü istihbarat teşkilatı vardır. Yenileri de kuruluyor. Harıl harıl belge, bilgi toplanıyor, dosyalar hazırlanıyor. Genel bir istihbarat savaşı havası içindeyiz.
İstanbul’un her yeri dijital çekim yapan ve bunların kayıtlarını muhafaza eden kamera sistemi ile donatılmıştır.
Bütün telefon konuşmaları, bütün bilgisayar trafiği kontrol edilmektedir. Orvell’in kurguları bunların yanında çocuk oyuncağı kalır.
Akıllara durgunluk verecek miktarda kara para birikimi vardır ve her geçen gün hızla çoğalmaktadır.
Türkiye, içi ateş dolu korkunç uçurumların kenarındadır. Bir tarafta Ergenekon cehennemi, öbür tarafta AB ve İsrail tuzağı.
Bir kısım Müslümanlar manipüle ediliyor.
Riyaset hırsları, para ve zenginlik hırsı, benlik hırsı...
Birileri karpuza benziyor. Dışı yemyeşil, içi kıpkızıl...
Büyük tiyatro oyunu müzikli... Ramazan münasebetiyle ilahiler okunuyor, neyler çalınıyor, bendirlere vuruluyor... Başka yerlerde çılgın ve şehevî rock müziği...
Fosur fosur nargileler içiliyor... Ateşli tartışmalar yapılıyor... Etraf duman içinde...
Ramazan etkinlikleri... Dedikodular, kulisler, saçma sapan yorumlar.
“Nurlu ve pembe ufuklara dört nala koşuyoruz...” Dikkatli olun, aman atlarınızın ayakları sürçmesin ve yerlerde sürüklenip parça parça olmayın.
Birileri bu yoldan dönmez. Abdülhak Hamid’in Finten’indeki Davalaciro gibi, azgın fırtınada geminin yüksek bir yerinden dalgalara karşı:
“Öyle bir şiddet-i tasmim ile çıktım ki yola,
Karşıma senk-i mezarım çıksa dönmem...” diye haykıranlar var.
Fırtına korkunç, gökte kara bulutlar, tekne dalgalar arasında çatırdayarak menzil-i maksuduna doğru yol alıyor güçlükle.
Bir tarihî ârızanın son perdesini seyrediyoruz.
Vali Bey Cezaevini Niçin Teftiş Etmişti?
YIL 1984. Üç ayrı “fikir suçundan” dolayı Sağmalcılar cezaevine atılmışım, çile dolduruyorum. Bir ara revire kaldırıldım. Oradaki mahpusluk biraz daha kolay. Tutuklulardan biri bütün memleketin tanıdığı bir zat. Zengin mi zengin, nüfuzlu mu nüfuzlu. Su gibi para harcıyor. Herkes gibi mahkum elbisesi giymiyor, onun giysisi özel dikilmiş. Fakir bir mahkumu özel ahçı olarak tutmuş, garsonu da var. Şoförü her gün yemek malzemesini dışarıdan getiriyor. Esaret içinde bir saltanat.
Günlerden bir gün kulağıma eğildi, “Yarın Vali bey hapishaneyi teftişe gelecek. Teftiş bahane, beni görmeye gelecek...” dedi.
Tutuklu zat bazı zengin Musevî tacirlerden şantajla para çekmekten içeri alınmış.
Vali ile bu zatın ne alakası var?
Kendilerine şantaj yapılan cin fikirli Musevî tacirler bir punduna getirip adamı içeri attırmışlar.
Dediği gibi ertesi gün Vali bey cezaevini şereflendirdi. Bizim koğuşa geldi, beni görünce:
“Ooo Şevket bey biz infaz için uzun müddet sizi aramıştık da elimize geçirememiştik...” dedi.
“Vali hapishaneye benim için gelecek” diyen zatın da elini sıktı. Fazla samimî görünmedi. Manalı bakışmalar...
İstanbul Emniyet Müdürü de tutuklunun yakın dostuymuş,.. Vali bey, Emniyet Müdürü ve bizimki...
Emniyet Müdürü hakkında “California’da portakal bahçeleri aldı” diye dedikodular ediliyordu.
Bilmiyorum, bu eski hatıralar nerden birdenbire gözümün önüne geldi.
Eski hatıralar...
Tribünden Atılan Başörtülü Kadın
30 Ağustos töreninde Denizli’de başı eşarplı, yanında çocuğu, elinde Türk bayrağı bulunan bir kadın vatandaşımız tribünde bulunuyormuş. İlgililer bu kadıncağızı görmüşler, yanına gitmişler ve buradan çıkın demişler. Zavallı ezik bir vaziyette çıkmış gitmiş...
Bu haberi okuyunca çok üzüldüm ve kırıldım. Ya Rabbi ne günlere kaldık...
Kolunu kaldırınca koltuk altı görünen, göğüslerinin bir kısmı açıkta olan, vücuduna yapışmış dar elbiseli donsuz bir kadına çık diyorlar mı?
Madem ki, Anayasamızda eşitlik ilkesi var, başı örtülü bir İslâm hanımına da ses çıkartmamaları gerekirdi.
Korkuyorum bu memleketin başına bir felaket gelecek diye.