Bunların yatacak yeri var mı?
Bugüne kadar hiçbir partiyle, dernekle, odayla, sendikayla işim olmadı. Hiçbirine üye değilim. Üye olmayı düşünmedim. Düşünmüyorum. Üye olmak isteyene de mani olmuyorum. Buyursunlar...
Bununla birlikte, topluca yapılan işlerden hep kaçtım. Kaçıyorum.
Dostum Oktay Ekşi’nin illegal derneği ‘Basın Konseyi’nin etkinliklerinden de kaçtım.
Hayırsever ablalar ve abilerden de kaçtım.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne üye olmaktan da kaçtım.
Dolayısıyla, ‘Deniz Feneri Derneği’ denilen şeyden de kaçtım.
Hiç işim olmaz...
Kaldı ki, bu derneği, bir dönem bu adla bir program yapan Uğur Arslan’dan tanıyorum. Tam olarak ne iş yaptığını birkaç yıl öncesine kadar bilmiyordum bile...
Nasıl örgütlenmiştir, ne halt karıştırmaya Almanya’da da şube açmıştır, yönetim kurulunda kimler vardır, hangi usulle para toplamaktadır, bu paralar nasıl sarfedilmektedir, dernekler yasasına tabi olması gereken bu kuruluşu kimler denetlemektedir, bilmem...
Bu konuda ben de Nuray Mert gibi düşünüyorum: Hayırseverlik işinin gösteriye dönüştürülmesinden öteden beri rahatsızım. Dolayısıyla, Deniz Feneri meselelerine hiç aklım basmaz. Aslolan yoksulluğu kökünden halletmektir, erzak dağıtarak ‘vicdan rahatlatmak’ değil.
Şimdi bir kısım insan diyecek ki, ‘Teşvik olsun diye bu gösteriler yapılıyor.’
Onlar da haklıdırlar.
Belki de insanda ‘iyilik’ ve ‘yardım’ duygularını harekete geçirmek için bu tür gösteriler şart. Bilmiyorum...
İşte kaç gündür bu dernekle, bu dernek hakkındaki ‘yolsuzluk’ iddialarıyla yatıp kalkıyoruz.
Hemen söyleyeyim:
İddia edildiği gibi yolsuzluk saptandıysa (ki, olay yargıda), bunun sorumluları cezalarını çeksin. En ağır bir biçimde çeksin hem de... Kim yardım paralarına tamah ettiyse Allah bin belasını versin.
Fakat, bunu Aydın Doğan’ın müesseseleri değil, yargı ortaya çıkaracak.
Hadi diyelim ki, ‘Deniz Feneri Derneği’ yetkilileri suçlu bulundu.
Bu, işin içine iktidarı da karıştırarak en azından ‘siyasi bir pozisyon’ elde etmeye çalışan Doğan Medya Grubu’nun ‘masum’ olduğu anlamına mı gelecek?
Ne yani, yalan haber yazmıyorlar mı?
Özel hayatlara pervasızca dalmıyorlar mı?
Darbeleri, cuntaları, muhtıraları desteklemiyorlar mı?
Cengiz Çandar’la Mehmet Ali Birand’ı kim kovdurttu? Akın Birdal’ın kurşunlanmasına kim yol açtı?
Birçok manşetleri ‘şantaj’ kokmuyor mu?
Dosya haberciliği gereği, çıkarlarına aykırı davrananlara vurmuyorlar mı?
Deniz Feneri Derneği üzerinden Hilton’un intikamını almıyorlar mı?
Bir de utanmadan ‘basın özgürlüğü’ ayaklarına yatmıyorlar mı?
Borsada manipülasyon yapmıyorlar mı?
Kamu ihalelerine girmiyorlar mı?
TEDAŞ kimindi?
Dışbank’ı yabancılara kim sattı? Niçin sattı?
POAŞ’ı bu kadar ucuza kim aldı?
POAŞ alınırken kamu kaynakları Çalık’lanmadı mı?
Dürüst gazeteci Necati Doğru niçin bunu yazmıyor?
Kartel yasaları neden bu gruba işlemiyor?
Reklam ve dağıtım piyasasının yüzde 60’ı onların kontrolünde değil mi?
İstedikleri zaman Başbakanı pijamayla karşılamıyorlar mı?
İstedikleri zaman telefon açıp ana avrat dümdüz gitmiyorlar mı?
Postmodern darbenin arkasındaki güç bunlar değil miydi?
Deniz Feneri Derneği yetkilileri kabahat işlemiş olabilir, ama bunların da yatacak yeri yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.