Çanakkale'de Dirilmek
Yüzyılda birçok şeyi unuttuk, Çanakkale’yi asla!
Çanakkale’den konşurken âdeta bir mucizeden bahsediyoruz… Aradan bir asır geçti, fakat hâtırası hâlâ canlı.
Osmanlı Balkan Harbi’nde mağlub olmuş… Avrupa topraklarının çoğunu kaybetmiş… Dünyanın en büyük deniz ve kara orduları karşısında akıl ve mantık iyi bir sonuç beklemiyor.
Aklı ve mantığı Çanakkale Boğazı’nın serin sularına gömdük, Gelibolu’nun kara topraklarına karıştırdık! Düşmanın teknik üstünlüğünü göğsümüzle parçaladık!
Bir kumandan, harb sahasını görmeye gelen ilim heyetine şöyle konuşuyor: “Efendiler siz ne söylüyorsunuz? Biz mucizeler gördük, harikalar seyrettik. Bu böyle iken biz nasıl olur da kendi çaba ve tedbirimize bir kıymet verebiliriz? Alimallah öyle işler oldu, öyle şeyler görüldü ki ne akla sığar ne de fenne! Bunlar Allah’ın koruması başka bir şey değildir.”
Süleyman Nazif, Mehmed Âkif’nin şaheseri “Çanakakkele şehidlerine” şiirini okuduktan sonra “Allah’ın şehidleri olduğu gibi, şairleri de var” diye haykırır.
Nasıl Çanakkale Savaşı bir mucize ise, Âkif’in eseri de bir şiir mucizesidir!
Bu şiir Çanakkale’den binlerce kilometre uzakta, Medine’nin yakınında, yani Sevgililer sevgilisinin arzında, Peygamberimizin ruhaniyetinin estiği bir coğrafyada, kum denizinin ortasında yazıldı…
Şair geceyi uykusuz, hıçkırıklar içinde sarsılarak geçirdi… “Allahım bu şiiri yazmadan canımı alma!”
Çanakkale’nin zaferi Mehmetçiğin eseri, şiiri Mehmet Âkif’in.
“Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına…”
Koca şair, şiiri ruhunun vahyini duyarak yazdı…Türkçenin anıtını dikti…
Daha önce askerin ağzından,
Korkma! Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz!
demişti…
Âsım’in nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek!
diyerek sözünü tamamladı.
Bu imanla şehidlerimizi onlara dar gelecek mezarlara değil, Peygamberin kucağına emanet etti…
Çanakkale’de ölmedik, dirildik!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.