Zehirli Kalemler
Tarihimizde reddiyeler ve bir de muhakeme ve tashihler geleneği vardır. Bunlardan reddiyelere ‘rudud’ veya reddiye denilmektedir. Bu hususta zamanla bir literatür birikimi teşekkül etmiştir. Yaklaşık 12 bin civarında reddiye kaleme alındığı bilinmektedir. En azından hatırımda kalan rakam budur. Reddiye veya ifhamnameler çeşitli kaziye veya meseleler etrafında aleyhte verilen kalem ürünleri ve fikir meyveleridir. Bunu dışında muhakemat tarzı eserler de vardır. Bunlara mizaniyat da denilmektedir. Bu, fikirler ve hükümler arasında karşılaştırmalar yapmak ve bu karşılaştırmalar da en münasip olanı ortaya çıkarma çabasıdır. Sözgelimi Abdulvehhab Şaravi’nin el Mizan adlı eseri dört mezhep veya mezhepler arasında muhtelif hükümleri telif etmeye adanmış eserlerden birisidir. Musavvibe (ihtilafların tümden doğru olduğunu kabul eden ekol) ekolünün parlak zeka ürünlerinden birisidir. Dört mezhebin meşruiyetini akıl fikir ve hikmetle ortaya koymaya çalışmaktadır. Katip Çelebi’nin Mizanu’l Hak fi İhtiyari Ehak/ En Doğrusu Bulmada Hak Ölçüsü adlı eseri de bu çığırda kaleme alınan bir başka eserdir. Bu eser iki fikir akımı arasına orta yolu veya doğru noktayı ortaya çıkarmak maksadıyla kaleme alınmıştır. Bu iki ekol Sivasiler ve Kadızadelerdir. Sivasiler geleneği esas alan Kadizadeler ise eseri (sünnet) esas alan iki ekoldür. Temelde iki taraf da tasavvufa meyyaldir. Bununla birlikte sünnet-bidat ikilemi noktasındaki titizlikleri Kadızadelerin Anadolu Selefileri olarak anılmalarına yol açmıştır. Bununla birlikte ekolün başı olan İmam Birgivi, İmam Gazali’ye, yazmış olduğu Tarikat-ı Muhammediye kitabı da İhya-u Ulumiddin’e benzetilmiştir. Müteşerri ve samimi bir çizgi tutturmuştur. Lakin muakkipleri maksadı aşmış olabilirler.
Günümüzde sistematik reddiye çığırı devam etmektedir. M. Asım Köksal’ın, ‘ Oryantalist Leone Caetani’ye Reddiye’ adlı eseri bu çığırda kaleme alınan eserlerden bir başkasıdır. Keza bu tarzda daha sistematik ve külli kurallar ihtiva eden Mısırlı Muhammed Hüseyin Beyin, ‘ Modernizmin İslam Dünyasına Girişi’ adlı eseri de bu alanda verilen mümtaz eserlerden birisidir. ‘Ebkar el efkar’ yani orijinal fikirleri ihtiva etmektedir. Keza Muhammed el Behiy’in ‘Modern İslam Düşüncesi ve Emperyalizm ile Bağlantısı’ adlı eseri de bu vadide akla gelen diğer eserler arasındadır. Bu çığır genişletilmeli ve Müslüman aklı bu sayede korunmalıdır. Bununla birlikte bu tarz eserler yazılmakla birlikte sistematik ve tematik hale getirilememektedir. Bu reddiye geleneği ve çığırı yeni tekniklerle birlikte yoluna devam etmelidir. Bu bapta yazılacak çok şey var. Muhammed A’zami’nin ifade ettiği gibi yabancı oryantalistler yerlerini yerlilere bırakmış durumdalar. Yerlileri yabancılarına rahmet okutturmaktadır. Çünkü her türlü müspet kayıttan azade olmuşlardır.
Yerli oryantalistlere karşı da gayur ulema görevini yapmaktadır. Bunlardan birisi de Ali Abdulazim ve Zehirli kalemler adlı eseridir. Muhammed Abduh’un vefatından dört yıl sonra (1909) Kefrü’ş Şeyh de dünyaya gelen Ali Abdulazim 1984 yılında hakka yürümüştür. Birçok önemli esere imza atmıştır. Lakin mevzubahis ettiğimiz eseri ‘Aklam el Mesmume Tuhacimu’l İslam’ adlı ekseridir. Zehirli Kalemler İslama Saldırıyor adlı bu eseri esasında yerli oryantalistlere karşı yazılmış ve adanmış bir risaledir. Bu yerlilerden birisi de İhsan Şenocak gibi arkadaşların da üzerinde durduğu Muhammed Ahmet Halefullah’tır ki, El Fennu’l Kasesi fi’l Kur’an’il Kerim/Kur’anda Kıssa Tekniği adlı bir eser kaleme almıştır. Bu eserinde Halefullah, Kur’an kıssalarının hayali, mevhum ve gerçeklerle bağdaşmadığını ileri sürmüştür. Cumhuriyet gazetesinin tek müseccel marka İslamcı yazar olarak takdim ettiği İsmail Nacar gibi Muhammed Ahmet Halefullah da Mısırlı komunistlerin gözüne girmiş ve onlarca İslamcı yazar olarak övülmüş ve takdir edilmiştir! Ali Abdulazim bu gibi kimseleri şöhret avcılarına benzetmektedir. Kendi ihtisas ve uzmanlık alanlarında ses getiremeyen ve dalgalanma estiremeyen bu ve benzeri kalem erbabı alakalı olmadıkları alanlarda kalem oynatmakta ve sansasyonel yazılarıyla birlikte dikkat çekmekte ve şöhret kazanmaktadırlar. Yaptıkları, şöhret kazanmak için bir bedevinin zemzem kuyusuna bevletmesini taklittir. Bu bir hastalıktır ve Katip Çelebi bunu ‘halif tu’ref/muhalefet et, menşur ol!’ meseliyle anlatır. Bu yerli oryantalistlerden bir diğeri Abdulmünim Macid olup Kur’an-ı K erim’in Hazreti peygamberin muhayyilesinin ürünü olduğunu ileri sürmüştür. Hazreti Peygamberin bazı ayetleri kaldırarak ve silerek yerlerine yenilerini kaleme aldığını iddia etmektedir. Abdulmünim Macid aynen Ahmet Halefullah gibi Hazreti Peygamberin Araplara gönderilmesine rağmen risaletinin umumi ve evrensel olduğu, bütün insanlığı kuşattığı davasını güttüğünü ileri sürmektedir. Ona göre fetihler yeni bir dini müjdelemek için değil yağma ve çapulculuk için yapılmıştır. Bu zata göre Müslümanlar Endülüs’e çıktıklarında ilk yaptıkları iş, buldukları ilk kişiyi pişirerek yemek olmuştur! Oryantalistlerin Müslümanların dini saiklerle fethe çıktıklarını söylemelerine de itiraz etmektedir. Ona göre sahabeler bu işi yağmacılık ve çapulculuk namına yapmıştır. Bunları aktarmamız elbette ‘nakili veya haki küfr leyse bikafir’ hükmüncedir. Yani küfrü nakletmek, aktarmak küfür değildir. Yoksa bu sözler zındıka sözleridir. Bugünkü zındıklara yerli oryantalistler de demekteyiz. Sadece Müslümanlara değil insaflı bazı yabancı müsteşriklere bile saldıran güruha başka ne denebilir ki? Yerli oryantalistler listesinde kimler yok ki? Nasr Hamid Ebu Zeyd ve İslami Sol çığırının mucidi ve mürevvici efkarı Hasan Hanefi ve daha niceleri! Ahmet Halefullah çığırını Türkiye’ye taşıyanlardan Mustafa Öztürk kendisini tartsın bakalım; hangi uçta veya kefede yer alıyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.