Zurnada peşrev olmaz amma
Ücretli kölelerin icra ettiği eser
Say ki çıkar düdüğü, say ki yalan bestesi.
Zurnalar hangi dala uğrasa onu keser
Sanki akrep türküsü, sanki yılan bestesi...
Doğru biliyorsunuz,
Eski zurnalarda peşrev olmazdı...
Şimdikiler elbette daha modern; koro içinde cızırtılı ses çıkarmayacak seviyede şef talimatına uygun...
Bir yaşanmış hikâye anlatayım da sonra konuşuruz...
Kuzey Avrupa ülkelerinden birisi... Az da olsa yabancı turist uğrar...
Meraklı bir turist, uğradığı kasabada saat kulesinin hemen dibinde bulunan saatçi dükkânına girer...
Merak bu ya, sorar:
- Usta, siz bu kocaman saati neye göre ayarlıyorsunuz? (Çünkü o zaman daha telefon yok, radyo yok, televizyon yok).
- Beyefendi, şu karşı adacıkta gördüğün deniz feneri var ya, işte ben saatim durunca onun akşam vakti ilk ışıklarını çaktığı an ayarlarım. Yani deniz fenerinin ilk ışık çaktığı an saat 18 demektir...
Turist meraklı... Bir kayık kiralar, gider fenerin bulunduğu adacığa...
Fener bekçisini bulur ve ona sorar:
- Efendi, sen bu deniz fenerinin ışıklarını neye göre, zaman olarak hangi saate göre çaktırıyorsun?
Fener bekçisi turistin kolundan tutar ve uzakta gözüken kasabayı ve saat kulesini gösterir... İşte o gördüğün kuledeki saatin akşam 6 defa çanı vurunca bilirim ki saat 18 olmuştur... Hemen ayarımı yaparım ve hiç yanılmadan işime devam ederim...
Nasıl, beğendiniz mi?
Fenerci saate göre, saatçi fenere göre ayar yapmakta ve böylece geçinip gitmekteler...
Yani demek istediğim o ki:
CHP'ye bir yalan, bir iftira gerekirse, Aydın Doğan medyasının söylediklerini alıp TV kanallarında, meydanlarda veryansın ediyor...
Soracağınız soruya alacağınız cevap bu...
Biz Aydın Doğan medyasından duyduk...
Aydın Doğan efendiye, ya da meşhur kâhyasına soracak olursanız yaptıkları yayınların gerçek dışı olduğunu... "Ne yapalım, biz CHP genel başkanından duyduk... Vazifemiz, duyduğumuzu haberleştirmektir..."
Hani biraz şıracı-bozacı benzetmesine tıpatıp uymaktadır ya, işte öyle bir şey...
Amma alışmışlar, ne yaparsınız...
Devr-i Mesut tarihinde böyle başlamış saltanatın faaliyeti...
Aydın bey ne emrederse, ücretli ekip korosu falso yapmadan hep aynı makamda öttürürler enstrümanlarını...
Aklımıza, ne "patron baskısı" gelir, ne de "karton hikâyesi..."
Her iki tarafa hak vermemek insafsızlık olur...
Patron zaten kendi elemanlarına kendi bestesini icra ettirmek üzre sözleşme yapmış... Mızıkçılık eden olursa kuyruğundan tutar atar...
Patron bestesi de cafcaflı olur, bilirsiniz...
Hilton bahçesinde yüksek bloklar
Gölgede saz çalar bizim solaklar...
Salaklar demedim duydunuz... "Solaklar" dedim... Yani hakaret var diye hücuma geçmenize gerek yok...
Baykal emminin askerleri şu son günlerde AKP cehalet cenahında yarık-yırtık aramakla meşguller...
Duyduğuma göre dün Yeni Zelanda'ya bir ekip, Alaska'ya bir ekip gönderilmiş... Oralarda halt eden bir AKP'li bulurlarsa, isimlerini, kısımlarını derhal Aydın Doğan medyasına jurnalleyecekler, Tayyip Erdoğan'ı sakatlama taarruzuna geçecekler...
Sizi bilmem amma ben Deniz Baykal emmimizin ferasetine, nezaketine bayılıyorum...
Diyeceğini diyor, yiyeceğini yiyor ki, siz ona bakın...
Halkın sevgisini toplayıp iktidar olmak ahmaklara mahsus bir yorgunluktur... Tayyip beyin hesabına tabii olarak böylesi gelir...
Sahi, Aydın Doğangiller ile Deniz Baykalgiller saatleri, ya da fener meselesini hangi kriterlere göre ayarlıyorlar?
Ağamın elinde Kılıç Haydari
Kükrer, asar, keser, eğlenmez gayri...
Abuk-sabuk laflar ettiğime kızmayınız beyler... Ben oruç tutuyorum... Sizin "gericiler" için saydığınız oruçtan... Oruç başıma vurunca da ben bir yerlere vuruyorum... İşkillenecek ne var bunda... Sizin kılıçdarlarınız kessin kelle uçursun, biz yatıp uyuyalım mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.