Allah-u Teala'nın hikmetinden sual olunmaz
O’nun kâfirleri yaratıp, onların küfrünü murad etmesinde yılan ve akrep gibi zararlı hayvanları ve diğer türlü kötülükleri yaratmasında olduğu gibi bizim idrak edemediğimiz sayısız faydalar vardır ki, bizim bunları bilmemiz de gerekli değildir.
‘Allâh-u Tealâ’nın Zâtı ve sıfatlarıyla ilgili itikadımız’ konusuna geçtiğimiz yazıda başlamıştık. Bu yazımızda da Allah-u Teala’nın Sübûtî ve fiilî sıfatlarının neler olduğunu ve ne anlama geldiğini anlatacağız.
SORU: Sübûtî sıfatlar ne demektir?
CEVAP: Allâh-u Teâlâ’nın Zâtına nisbet edilen ve O’nun ne olduğunu ifade eden sıfatlar demektir. Bu sıfatlara “Zâtiye, Vücûdiye” sıfatları da denilir.
SORU: Sübûtî sıfatlar nelerdir?
CEVAP:
1) Hayat: Diri olmak.
2) İlim: Bilmek.
3) Sem: İşitmek.
4) Basar: Görmek.
5) Kudret: Güç yetirmek.
6) İrâde: Dilemek.
7) Kelâm: Konuşmak.
8) Tekvin: Oluşturmak.
Bu sıfatların yok sayılması durumunda onların zıttı olan aşağıdaki sıfatlar lazım gelir. (Ali el-Kārî, Şerhu’l-Emâlî, sh:5)
1) Mevt: Ölü olmak.
2) Cehl: Bilmemek.
3) Samem: Sağır olmak.
4) Amâ: Kör olmak.
5) Acz: Âciz olmak.
6) Kerâhiyet: İsteksiz olmak.
7) Bekem: Dilsiz olmak.
EZELİ VE EBEDİ DİRİ
Mâtürîdîler Allâh-u Teâlâ’nın sübûtî sıfatlarına: “Yapmak, yaratmak ve oluşturmak” anlamına gelen “Tekvin” sıfatını ekleyerek sübûtî sıfatların sekiz adet olduğunu söylemişlerdir.
Bu Tekvin sıfatı yok sayılması durumunda zıttı olan mana lazım gelmez. Zira Allâh-u Teâlâ hakkında “Tekvin (yaratmak, yapmak, oluşturmak)” sıfatı düşünülebileceği gibi yaratmamak, yapmamak da düşünülebilir. Burada yeri gelmişken Allâh-u Teâlâ’nın sübûtî sıfatlarıyla ilgili bazı açıklamalar yapalım:
1) Hayat (Allâh-u Teâlâ’nın diri olması).
Allâh-u Teâlâ diridir. Bu diriliği ezelî ve ebedî olup başlangıcı ve sonu yoktur. Hudus (sonradan olma) ya da fenâ vasfında (yok olacak nitelikte) değildir.
2) İlim (Her şeyi bilmesi). Allâh-u Teâlâ yerde ve gökte olan her şeyi bilir, O’na gizli ve açık diye hiçbir şey yoktur. Kâinattaki yaprakların sayısı, çiçeklerin, tanelerin, kumların adedi ve denizlerin damlaları O’nca mâlumdur.
HER ŞEYİ GÖRÜR, DUYAR
Geçmişi geleceği, insanın kalbine gelen düşünceleri, diliyle konuştuklarını, iç ve dışını çok iyi bilir. O, görünenlerle gâip (görünmeyen)leri bilir.
Gaybı (gelecekte olacak olanları) bilen yalnız O’dur, başkası bilemez, bilenler de ancak O’nun bildirmesiyle bilebilirler.
O unutmaktan, şaşırmaktan berîdir (uzaktır). Bilmesi Kendinden olup duyu organları ve akıl gibi vasıtalarla değildir.
3) Sem (Her şeyi duyması).
Allâh-u Teâlâ semîdir (duyucudur). Sesli ya da sessiz olan her şeyi duyar. Bir kimsenin kulağına fısıldanıp kendisinin duymadığı şeyleri de duyar.
Duyması kulak gibi bir aletle değildir. İşitmesi sonradan olma değildir.
Yok olucu da değildir.
4) Basar (Her şeyi görmesi).
Allâh-u Teâlâ her şeyi görücüdür. Simsiyah bir gecede siyah karıncanın siyah bir taş üzerinde yürümesini görür, ayağının sesini duyar.
O’nun görmesi göz vasıtasıyla değildir. Bu sıfat da hem ezelî, hem ebedîdir (sonradan olmadığı gibi yok olucu da değildir).
SİNEK KANADINI OYNATAMAZ
5) İrâde (dilemesi).
Allâh-u Teâlâ dileyicidir, dilediği her şeyi yapar, dilemediğini de yapmaz.
Cihanda olan iyi ve kötü ne varsa her şey O’nun dilemesiyle olmuştur. Hiçbir kimse ve hiçbir şey O’nu bir şey yapmaya ve dilemeye mecbur edemez.
Şu halde kendisine itaat eden müminlerin bu hallerini dileyen O’dur.
O dilemese kimse îman edemez ve O’na itaatta bulunamazdı.
Kâfirlerin küfrünü ve fâsıkların fıskını (yaptıkları kötülükleri) dileyen de O’dur. O dilemeseydi hiç kimse kâfir ve fâsık olmazdı. O dilemeden bir sivrisineğin kanadını oynatması bile mümkün değildir.
Biz ne yapıyorsak O’nun dilemesiyle yapıyoruz, O’nun dilemediği şeyler olmaz. Eğer olsaydı bu O’nun âcizliğine alamet olurdu ki, Allâh-u Teâlâ bundan münezzehtir. O dileseydi bütün insanları kâfir ya da mümin yapabilirdi.
Eğer burada: “Neden bütün insanların mümin olmasını dilememiş de çoğunun kâfir olmasını dilemiştir?” denecek olursa buna şöyle cevap verilir:
SAYISIZ HİKMETLER
“Allâh-u Teâlâ’nın dilediği ve yaptığı işlerden ve bu işlerin hikmetinden sual olunmaz (sorulmaz). O herkese sual soran ve dilediğini yapan fâil-i muhtar (istediğini yapmakta serbest) olan Zattır.
O’nun yaptığı her şeyde sayısız hikmet (incelik)ler vardır. İnsanların aklı bunları idrak edecek durumda değildir.
Bu demektir ki O’nun kâfirleri yaratıp, onların küfrünü murad etmesinde yılan ve akrep gibi zararlı hayvanları ve diğer türlü kötülükleri yaratmasında olduğu gibi bizim idrak edemediğimiz sayısız faydalar vardır ki, bizim bunları bilmemiz de gerekli değildir. Bize gerekli olan, Allâh-u Teâlâ’nın her iş ve muradında bir hikmetin bulunduğunu bilmektir. O’nun irâdesi ezelî ve ebedî olup, sonradan olma değildir.
6) Kudret (Her şeye gücü yetmesi).
Allâh-u Teâlâ her şeye kadirdir. O mümkün olan her şeyi ve dilediğini yaratır. O istese ölüye hayat verir. Ağaç ve taşı konuşturur ve yürütür.
O’nun güç yetiremediği hiçbir şey yoktur. O dilese binlerce göğü ve yeri yaratır, dağları altına ve gümüşe çevirebilir, nehirleri tersine akıtabilir, akan suları da gümüş ve altın yapabilir.
Dilediği kulunu doğudan batıya, yeryüzünden yedinci kat semaya çıkarıp geriye döndürebilir. O’nun kudreti ezelî ve ebedî olup sonradan olma ve geçici değildir.
7) Kelâm (Harf ve sese muhtaç olmadan konuşması).
Allâh-u Teâlâ söyler, konuşur fakat O’nun konuşması bize benzemez, konuşması dil ile değildir.
Bazı kullarına vasıtasız olarak hitap eder. Mesela Mûsâ (Aleyhisselâm)a Tur Dağı’ndaki nidasıyla, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e miraçtaki hitabı bu hususta birer örnektirler. Bazı kullarına Cebrâîl (Aleyhisselâm) vasıtasıyla hitap etmiştir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelen vahiylerin ekserisi böyledir.
Kur’ân-ı Kerîm Allâh-u Teâlâ’nın sözüdür. Başlangıcı ve sonu yoktur. Mahluk (yaratılmış) olmadığı gibi geçici de değildir.
8) Tekvin (Dilediğini yaratması).
Allâh-u Teâlâ dilediğini yaratır. Zerreden kürreye varıncaya kadar her şeyi O yaratmıştır. O’ndan başka Hâlik (yaratan) yoktur. Canlıların hareket ya da sükûn (duruş)larını, itaat ve isyanlarını, îman ve küfürlerini bütün hayır ve şerri yaratan O’dur. Elin hareketi, dilin konuşması gözün yumulup açılması hep O’nun yaratmasıyladır.
Bu hususta Allâh-u Teâlâ:
“Sizi de, yaptıklarınızı da yaratan Allâh-u Teâlâ’dır” (Saffat Sûresi:96) buyurmaktadır. Dolayısıyla herkesin yaptığı amel ve işlerin yaratıcısı Allâh-u Teâlâ’dır. Bize verdiği irâde-i cüziyye ile bizi yaptığımız işlerin fâili (yapıcısı) kılmıştır.
BAŞKA YARATAN YOKTUR
Bu sebeple herkes yaptığı işlerin ceza ve mükâfâtını görecektir. Bütün canlıları yaratan O olduğu gibi hepsini rızıklandıran, hasta yapan ve sıhhatte tutan, öldüren ve dirilten O’dur.
Ateşle temas halinde elin ısınması ya da yanmasını, karla ve buzla temasında üşümesini yaratan O’dur.
Bir kimseyi ateşe atsalar da Allâh-u Teâlâ o kimseyi dilerse yakmamaya kadirdir. Nitekim İbrâhîm (Aleyhisselâm)ı yakmayışı bunun misalidir.
Yine karlar içindeki bir kulunu üşütmeyebilir. Ancak Allâh-u Teâlâ’nın âdeti öyle cereyan eder ki, ateşle temas yanmayı gerektirir. Allâh-u Teâlâ da onu yaratır.
Üşümeyi yaratan da kar değildir. Ancak
Allâh-u Teâlâ’dır. Tokluğu yaratan da Allâh-u Teâlâ’dır. Eğer O, tokluğu yaratmasaydı insanlar ne kadar yeseler doymazlardı. Acıkmak ve diğerleri de bunun gibidir. Hulasa Allâh-u Teâlâ’dan başka yaratan ve etkileyen yoktur. Her şey O’nun yaratığıdır.
“ARİF KUL”
O’nun bu sıfatları Zâtıyla kaim olup kadimdirler, sonradan olmadıkları gibi yok olmaz ve değişmezler.
İşte Allâh-u Teâlâ’yı bu sıfatlarla muttasıf olarak tanıyan kul “Arif (Allâh’ı bilici)” sayılır.
Allâh-u Teâlâ’yı bu sıfatların zıddı olan noksan sıfatlarla savıflayan (niteleyen) ise mümin ve Müslüman olamaz. Allâh-u Teâlâ’ya inanması da mûteber sayılmaz.
Nitekim Yahudi ve Hristiyan âlemi Allâh-u Teâlâ’ya inandıklarını iddia etseler de O’na oğul ve hanım isnad ettikleri için kâfir sayılmışlardır.
SORU: Fiilî sıfatlar ne demektir?
CEVAP: Allâh-u Teâlâ’nın kâinatla olan münâsebetini en açık bir şekilde ifade eden ve O’nun kâinatı yaratış ve idare edişini oldukça ayrıntılı bir biçimde anlatan sıfatlardır.
Allâh-u Teâlâ’nın Tahlîk (îcat etmek, yoktan yaratmak), Terzîk (rızık vermek), İhyâ (diriltmek), İmâte (öldürmek), Tenim (nimet vermek), Tezib (azap etmek) gibi bütün fiileri, Allâh-u Teâlâ’nın sübûtî sıfatı olan Tekvin sıfatına râcidir (dönücüdür).
Ayet-i Kerime
“Allah, içinizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.” (Mücâdele, 11)
Hadis-i Şerif
“Şüphesiz ki Allah Teâlâ, O’nun melekleri, göklerde ve yerlerde bulunan bütün canlılar, hatta yuvalarındaki karıncalar ve balıklar bile insanlara hayrı öğreten kimseye dua eder.” (Tirmizî, İlim, 19/2685)
Alimlerden Öğütler
Bütün ibadetler namaz içinde toplanmıştır. Kur’an-ı Kerîm okumak, tesbîh söylemek (yâni sübhânallah demek), Rasûlüllah Efendimiz e salavat söylemek, günahlara istiğfar etmek ve ihtiyaçları yalnız Allah-u Teâlâ’dan isteyerek O´na dua etmek namaz içinde toplanmıştır. Ağaçlar, otlar, namazda durur gibi dik duruyorlar. Hayvanlar, rükû hâlinde, cansızlar da ka’dede, oturuyor gibi yere serilmişlerdir. Namaz kılan, bunların ibadetlerinin hepsini yapmaktadır. [Abdullah Dehlevî (k.s.)]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.