Ne Bakandan korkarım ne de komutandan
Ben 28 Şubat sürecinde dahi söylediklerimden geri adım atmadım. DGM’de saatlerce ayet ve hadislerle görüşlerimi anlattım. Daha o zamanlar idam cezası kalkmamıştı. İdam edilebilirdim ama korkmadım. Bu ülkede Apo’yu asmazlar, beni asabilirler. Bunlar olabilir ama korkmayacağız! Ecelden evvel ölüm yok!
Hak üzereysen korkma! Ateşe atla korkma! Biz hak üzereyiz. Bizim korkmamamız lazım. Şia korkmuyor. Batıl mezhep, cehennemi boylayacak Şia mezhebi korkmuyor. IŞİD’i, haricisi korkmuyor. Biz, Ehl-i Sünnet korkarsak dünyaya rezil olacağız. Yapmayın bunu! Bana bile “Reddiye yapma, ona-buna bir şey deme. Sana bir şey olur” diyorlar.
Bana böyle diyeceklerine “Hoca hak üzeresin, doğruyu konuş” niye demiyorlar?! Yazıklar olsun, benim cemaatimin bile bir kısmı bana “Reddiye yapma” diyor. Niye korkacağım ben?
Bakandan da korkmam, takandan da korkmam, subayından da korkmam, komutanından da korkmam. Biz hak üzereyiz. Biz 80 ihtilalinden önce de konuşuyorduk. İhtilalde de konuşuyorduk, 28 Şubat’ta da konuşuyorduk. Konuşacağız, biz hak üzereyiz.
AĞLAMAK, ZIRLAMAK YOK
Bize yapmadıkları kalmadı. Ne olacak yani? Evlerimizi kaç kere bastılar, aradılar, taradılar. Çoluk çocuğumuzu ağlattılar. Neler ettiler neler… Şimdi bir PKK’lının evine yanlışlıkla girmişler, ortalık ayağa kalktı. “Çocuklarım ağlıyordu” diyor. Çocukların da ağlayacak, anan da ağlayacak. Davan hak ise sevap alırsın. Davan batıl ise boşa gider. Ahirette de azaba döner. Ne var yani? Başkalarına olurken niye bir şey demiyorsun? Kendine olunca bas bas bağırıyorsun. Bir sürü Müslümanın anasını ağlattılar. Niye bir şey demiyorsun?! Sana olunca “Çocuklar ağladı” diyorsun.
Böyle bir şey yok! Dava adamıysan ağlamak, zırlamak yok. Hak üzereysen cennetliksin, batıl üzereysen…
BENİ ASABİLİRLER
Ben şaşırıyorum. Komünistler ölümü göze almış. Deniz Gezmişler falan mahkemede hakimle alay ediyorlar. Deniz Gezmiş batıl üzere. Ahiret inancı, Allah inancı yok. Ölse cehenneme zümera. Ama adam yine de taviz vermeden dikine dikine konuşuyor. Biz ise hemen yalakalık, “Yok ona demedim, milletvekilini kastetmedim, bakanı kastetmedim, şunu-bunu kastetmedim” diyoruz. Kim yanlış yaptıysa reddiyeyi basarız. Kastettiğimizi de söylemekten korkmayız. Kimse Allah’ın, peygamberin hakkında konuşamaz. Dinimiz hakkında konuşamaz, Ehl-i Sünnete dil uzatamaz.
Ehl-i Sünnet bu memleketin direğidir. Ama maalesef Suriye’de olduğu gibi bütün Ehl-i Sünneti biçtiler, kestiler, doğradılar. Niye bu Ehl-i Sünnet böyle kardeşim?! Türkiye’de bir hareket falan olsa, ülkenin yüzde 80-90’ı Ehl-i Sünnet ama yine biz eziliriz. Çünkü bizde cesaret yok. Bizde hak uğrunda konuşmak yok. Bizde korkaklık var.
28 Şubat’ta beni içeri attıkları zaman daha idam kalkmamıştı. Baktım bütün gazeteler aleyhime. Ortalık yıkılıyor. Deprem vaazımdan dolayı bütün dünya benden bahsediyor. “Bu durumun en fazlası ne olur?” diye düşündüm. “İdam olur” dedim. Ona göre kendimi hazırladım. “İdam edilirsem de en azından insan öleceği günün vaktini bileceği için tövbesi güzel olur. Şehadetin garanti olur” dedim. Hazırlığımı ona göre yapıyorum kardeşim. Sen bunu düşünmediğin zaman “Yalan, yanlış dedim hakim efendi” diyerek taviz verirsin. Olmaz böyle. Ben söylediklerimin hepsini de savundum.
DGM’de saatlerce ayet, hadis ile açıkladım. Kocaman dosya oldu. Sonunda ne oldu? İdam da olabilirdim. Bu memlekette başbakanı asmışlar, beni mi asamayacaklar? Apo’yu asmazlar, beni asabilirler. Bunlar olabilir ama korkmayacağız! Ecelden evvel ölüm yok!
HUZURUMU BOZMAYIN
Mübarek insanlar siz Ehl-i Sünneti müdafaa edin.
Bir de bana “Reddiye yapma” diyorlar. Niye bana böyle şeyler diyerek huzurumu kaçırıyorsunuz?! Yanlış yapıyorlar.
Ben onlara uymadım da, uymam da. Ben Efendi Hazretlerine bakarım.
Bana “Dilsiz şeytan olma, acı da olsa uyar. Yoksa vaaz etme” buyurdu.
Nefsimin aleyhine de olsa hakkı söylerim ben.
SABÂN RASÛLÜLLÂH’IN AYIDIR
Şabân-ı şerifin üstünlüğünü belirten birçok hadîs-i şerîf mevcuttur. Bazılarını zikredecek olursak:
İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Receb Allâh-u Teâlâ’nın ayıdır. Şabân benim ayımdır. Ramazan ise ümmetimin ayıdır.”
(Ebû’l-Feth ibni Ebi’l-Fevâris, el-Emâlî, Ali el-Muttakî, Kenzü’l-ummâl, no:35164, 12/310; Abdülkādir el-Geylânî, el-Ğunye, 1/325; Ali el-Kārî, Cem‛u’l-vesâil fî şerhi’ş-Şemâil, 2/121-122; Zebîdî, el-İthaf, 4/256; İbni Arrâk, Tenzihü’ş-şerî‛a, Salât:50, 2/90; Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, no:1358 1/510)
GÜNAHLARI ÖRTER
Seyyid Mâlikî (Rahimehulllah)ın beyanına göre; hadîs-i şerîfte geçen: “Şabân benim ayımdır” ifadesi, “Onun kıyamını (gece ibâdetini) ben sünnet kıldım” anlamına gelmektedir.
Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şaban ayını, kendisine salât-ü selam âyeti o ayda nâzil olduğu için de zâtına izafe etmiş olabilir. (Mâ zâ fî şa‛bân, sh:25)
Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şabân benim ayımdır. Kim şabân ayına değer verirse, muhakkak ki o benim emrime önem vermiş olur. Benim emrimi büyük tutana ise, ben kıyâmet günü öncü bir kurtarıcı ve iyi bir hazırlık olurum.”
(Beyhakî, Fedâilü’l-evkāt, no:10, sh:94-95; Şu‛abu’l-îmân, no:3532, 5/346-347; Süyûtî, ed-Dürrü-l Mensûr, 4/186, Cem‛u’l-cevâmi‛, 1/520)
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şabân benim ayımdır. Ramazan ise ümmetimin ayıdır. Şabân, günahları örten bir aydır. Ramazan ise insanı tertemiz eden bir aydır.”
(Abdülkādir el-Geylânî, el-Ğunye, 1/341; Sâfûri, Nüzhetül-mecalis, 1/142; Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, no:1551, 2/9)
DİĞERLERİNDEN ÜSTÜN
Enes ibni Malik (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Selem) şöyle buyurmuştur:
“Recebin, diğer aylardan üstünlüğü, Kur’ân’ın, diğer kelamlardan üstünlüğü gibidir. Şabânın diğer aylardan üstünlüğü ise benim diğer peygamberlerden üstünlüğüm gibidir. Ramazanın diğer aylardan üstünlüğü de Allâh-u Teâlâ’nın yaratıklarına karşı üstünlüğü gibidir.” (Abdülkādir el-Geylânî, el-Ğunye, 1/341; Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 1/142)
Ebû Ümâme el-Bâhilî (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; şabân-ı şerîf girdiğinde Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) şöyle buyururdu:
AMEL NİYETE GÖRE
“Nefislerinizi şabân için temizleyin ve onda niyetlerinizi güzel yapın. Çünkü Allâh-u Teâlâ beni size karşı üstün kıldığı gibi, şabanı da diğer aylardan üstün kılmıştır.” (Ahmed ibni Hicâzî, Tuhfetü’l-ihvan, sh:4)
Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bu hadîs-i şerifinde bütün bedenin iyice temizlenmesine işaret buyurmuştur. Temizlik; zâhirî ve bâtinî pisliklerden arınma anlamında iki türlü değerlendirilir. Görünen pislik; elbiseye ve bedene bulaşan türdendir ki bunun temizliği suyla olur. Görünmeyen pislik ise; günahlardır. Bunların tahareti, tevbe ve beş vakit namaz gibi salih amellerle olur. Hadîs-i şerifte kastedilen mana da budur.
“Onda niyetinizi güzel yapın” cümle-i nebeviyyesi, niyetin önemine işaret etmektedir. Nitekim Ömer ibni Hattab (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
“Ameller ancak niyetlere göredir” (Buhârî, no:1) buyurmuştur.
MÜSLÜMANIN NİYETİ
Amellerin sonu varsa da, niyetlerin sonu yoktur. Bu yüzden bir Müslüman, az amelle de ölse, İslam üzere öldüğü için, cennette ebedî kalacaktır.
Fasıklar, günahları yüzünden cehenneme girecek olsalar da, orada sonsuza dek kalmayacaklardır.
Kâfirin iyi amelleri ne kadar çok olsa da, cehennemde ebedî kalacaktır. Herkes ameline göre karşılık görecek olsaydı, mükâfât ve cezaların bir sonu olması gerekirdi. Lâkin ebediyyet (sonsuzluk) mefhumu, amelin değil, niyetin karşılığıdır.
Çünkü Müslümanın niyeti sonsuza dek İslam’ı yaşamaktır. Kâfirinki ise, ebediyyen gavurlukta kalmaktır.
Âişe (Radıyallâhu Anhâ) şöyle buyurmuştur: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in en sevdiği ay, şaban ayıydı ki onu(n orucunu) ramazana eklerdi.”
(Abdülkādir el-Geylânî, el-Ğunye, 1/340)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.