Paris sosyetesinin iftar ve teravih merakı
1700’lü yılların başı…
Osmanlı tahtında Sultan III. Ahmet oturuyor…
Sadrazam Damat Nevşehirli İbrahim Paşa…
Devir, adıyla sanıyla meşhur Lâle Devri…
Edirne’de doğup Yeniçeri Ocağı'nın 28’inci ortasında (bölğünde) yetiştikten sonra, zekâsı ve öngörüsüyle hızla yükselen Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Darphane Nâzırlığı ve Şıkk-ı Sâlis Defterdarlığı görevlerinden sonra, Başmuhasip rütbesine erişmiştir.
Yıl da olmuştur 1720.
O yıl Osmanlı Devleti ilk kez yurt dışına sürekli kalmak üzere bir sefir tayin edecektir.
O zamana kadar Avrupa’ya sürekli bir elçi gönderme gereği duyulmamıştır, çünkü Osmanlı’nın hiçbir devletten bir beklentisi olmamış, Osmanlı’dan beklentisi olan devletler ise zaten İstanbul’a her daim “hacet arzı”na gelmişlerdir.
Fakat artık, o zamanların deyişiyle, “vaziyet başkaca”dır…
Osmanlı patinaj yapma dönemine girmiştir. Aynı dönemde Avrupa’nın gerçekleştirdiği değişim süreci karşısında ürpermiş, olayı kavrama, belki de bir şekilde sürece eklemlenme arzusuyla “sefir-i kebir” (büyük elçi) gönderme zarureti hasıl olmuştur.
Batı ile arası iyi üst düzey memurlar arasında yapılan eleme sonucu Yirmisekiz Mehmed Çelebi’de karar kılınıyor.
Bilgisi, birikimi, yol yordam bilişi ve yabancılarla ülfeti sebebiyle Mehmed Çelebi bu iş için biçilmiş kaftandır.
Derhal bir tayin emri yazılıp Padişah’ın onayına sunuluyor. Onaydan sonra ise “sefir-i kebir”in maiyeti belirleniyor. Nihayet, Çelebi, deniz yolundan Paris’e gitmek üzere büyük bir merasim ve şenlik eşliğinde İstanbul’dan Paris’a hareket ediyor.
Fakat Toulon’da onu bir sürpriz beklemektedir. Fransızlar veba korkusuyla ilk Osmanlı Büyükelçisi ile yanındakileri tam kırk gün Toulon’da karantinada tutuyorlar.
Büyükelçi tabiatıyla çok kızıyor, hatta bir ara geri dönmeye bile kalkışıyor, ancak Fransa Kralı XV. Louis özür dileyerek, bundan haberinin olmadığını belirtiyor. Böylece olay tatlıya bağlandıktan sonra Paris’e geliniyor.
Fransa’ya Osmanlı’nın ilk büyükelçisi olarak giden Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Paris’te tam on bir ay kalacak ve gerek seyahatı esnasında, gerekse Paris’te yaşadıklarını kaleme alacaktır.
Bu eser edebiyatımızın, bu konuda yazılmış en ciddi ve özgün eserlerinden biridir. (Mutlaka okunması gereken “Paris Sefaretnamesi” isimli bu son derece kıymetli eser 1757’de Fransızca'ya çevrilmiş, Osmanlı Devleti’nde ise ancak 1867’de basılabilmiştir).
Bu kitaptan öğrendiğimize göre, Paris Sefir-i Kebiri Mehmed Çelebi, gerek giyim-kuşamı, hali-tavrı, konuşması ve terbiyesiyle, gerekse temsil gücü ve derin kültürüyle başta Fransız Sarayı olmak üzere, tüm Paris’in ilgisini çekmiş, takdir görmüştür.
Hatıralarının en ilginç bölümlerinden biri Paris sosyetesine mensup süslü bayanların iftar ve teravihe gösterdikleri derin ilgiyi anlattığı bölümdür. Şöyle diyor:
“…Ramazan-ı Şerif geldi, oruç tuttuk ve giceleri cemaate Teravih namazı kıldurduk.
Bu esnada Merşal gelüp ayan ve ekâbirden selam getürüp ‘Rica ve niyaz iderüz ki, hanımlarımız gelüp iftar eyledüğünüzü ve yemek yedüğünüzü seyretmek isterler. Eğer ki izniniz olursa cümlemizi sevindirirsiniz ve belki Kralımız dahi hazzeder’ dediler.
Çaresiz kalup: ‘Elumuzden ne gelür, hoş geldiler, safa geldiler’ deduk, gitti.
Anı gördüm ki, akşama yarım saat kaldıkta bir iki yüz avret, altın ve ziynet içinde ve elmaslara batmış halde gelüp, karşu be karşu sandalyelere oturdular.
Güya konağımız kadınlar evine dönüp doldu, taştı. Sonra etrafımızda olanlardan dahi iznimizi haber alanlar bir taraftan gelmede. Birkaç bin kadın içinde kalduk. Sanki düğün evine döndü. Hele her ne hal ise bu azabı çeküp iftar ettük ve yemek yedük.
Bunlar, teravih kıldığımızı ertesi günü haber almışlar. Yine iftara yarım saat kalınca, bir iki bin avret kızlar çıkageldiler. Her biri şekerleme ve çörekler getirdiler. İftar ve taam eyleduk. Bunlar gitmezler, saat üçe (alaturka) varınca otururlar. Meğer bunlar namazı beklerler imiş. Çare yok, abdest alup namazı kılduk.
“Tekrar izin istediler. Her gice gelüp iftar ve taam ile namazımızı temaşa etmek içun yalvarır oldular, izin virdük. Cemaatle oturup gece teravihi tamam eda idüp ilahiler ve tesbihlerle bütün kadınlar bizi seyretti ve hayran oldular.”
•
İlk Fransa büyükelçimiz Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin akıbetini merak edenler için söyleyelim ki, Patrona Halil isyanına karıştığı gerekçesiyle sürüldüğü Kıbrıs’ta 1732 yılında öldü. Mezarı Magosa’da, Buğday Camii yanındadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.