Müslümanların Birleşememesi İçin
Müsmlümanların birleşememesi, tek bir Ümmet çatısı altında toplanamaması, güç birliği yapamaması, zillet ve esaretten kurtulamaması için gereken bütün tedbirler eksiksiz alınmıştır.
Yıllardan beri sinsi derin güçler bin parçalı bir İslam Protestanlığı çıkartmak için çalışıp didindiler.
Eskiden din hürriyeti yoktu, Müslümanlar faşist baskılar altında eziliyordu, bu yüzden ümmetleşemiyordu. Artık oldukça din hürriyeti var, Müslümanlar yine birleşemiyor. Çünkü, birleşememeleri için dış ve iç düşmanları tarafından kazılan bütün tuzaklara düşmüşlerdir.
Mozaik parçaları birbirlerinden nefret ederlerse birleşme ve tek bir tablo olma ihtimali kalmaz.
Kur’an birlik, uhuvvet=kardeşlik, vifak, tesanüd istiyor… Sünnet de böyle emr ediyor… Bunu akıl ve vicdan da kabul ediyor. Lakin Müslümanlar arasında birleşme, Ümmetleşme yolunda hiçbir teşebbüs=girişim ve faaliyet görülmüyor.
Birleşme kelimesini bir de BİRleşme şeklinde yazalım. Müslümanların tek bir Ümmet haline gelebilmeleri için o Ümmeti temsil edecek BİR şahsa biat ve itaat etmeleri gerekir. Ortada böyle bir BİR de yok. Bunu arayan, soran da yok.
Bu BİR’in râşid, âbid, muttaqi, faqih, çok yüksek ahlaklı, Kur’ana Sünnete Şeriata sımsıkı bağlı, Ümmet işlerini istişâre ile (Ehliyle danışarak) gören, mânevî derecesi yüksek, zâhid, faziletli, muktedir, karizmatik, geniş ufuklu, daha nice meziyetlere ve hasletlere sahip bir kimse olması gerekir.
Bir buçuk milyar nüfuslu şu paramparça İslam dünyasında böyle müstesnâ bir zat var mıdır? O da bilinmiyor. Aranmıyor ki, bilinsin.
Müslümanların büyük kısmı birleşme, tek bir Ümmet olma, râşid bir İmam’a biat ve itaat etme; düşüncesini, niyetini, çalışmalarını bırakmışlar dedikodularla, zevzeklik ve gevezeliklerle, magazinlerle meşgul oluyor.
Müslümanlar küfürle, şirkle, nifak ve şikakla barış içinde yaşıyor.
İslamı, Kur’anı, Sünneti hakkıyla bilen kaç kişi çıkar?
Din siyasete, dünyaya, zevk u sefaya, nefsaniyete, cahilliğe, gaflete, maddî menfaate kurban edilmiş.
Halkın yüzde onu devamlı beş vakit namaz kılıyor, yüzde otuzu oruç tutuyor ya, bunu yeterli görüyorlar.
Şu Süslüman hanımların sözde tesettür kıyafetlerine bakarsanız Müslümanların halini anlarsınız.
Cuma ezanı okununca çarşılara, pazarlara, dükkanlara bakınız, kaç tanesi kapanmış, yine Müslümanların halini anlarsınız.
Oruçlu kimse karısını öperse orucu bozulur mu meselesi varken, şimdi Ümmet birliği ve Halifeye biat ve itaat konusunu gündem getirmenin manası var mı?
Evet, şirk küfür ve nifak, zamanın İbn Sebe’leri, karpuz gibi dışı yeşil için kıpkızıllar, Müslümanların BİRleşip tek bir Ümmet olamaması, râşid bir İmama biat ve itaat edememesi için gereken bütün tedbirleri almıştır ve onların kazdıkları tuzaklara Müslümanlar düşmüştür. Bir buçuk milyarlık İslam dünyası dokuz milyonluk İsrailin maskarası olmuştur.
Cemaat-İktidar savaşının haberleri, dedikodular ne kadar tatlı ve cazib değil mi?
Hoparlörler avaz avaz… Bol şerefeli minareler füze gibi… Şadırvanlar şar şar akıyor… Camilerin paralı helaları…
WC WC Men Women… Okullarda Paşalı, Gençliğe beyannameli sözde din kitapları… Anıtkabirde boyun eğen, bel büken İslamcılar… Sokaklarda uzun topuklu iskarpinleriyle alaim-i sema=gökkuşağı gibi seğirten kadınlar… Cumalarda rejimin kardeşlik hutbeleri… Farzların yerine geçen lüks, israflı, turistik umre seyahatleri… Sen ben kavgaları… Semada uçanlar… Cemaatler tarikatlar hizipler fırkalar… Bu uçuşlar, bu dedikodular, bu kopukluk, bu Ümmetsizlik ve İmamsızlık nereye ve ne zamana kadar?