İslami Cihad da Hamas’ın İzinde
Arap Baharı bölgedeki bütün ilişkileri çalkaladı, karıştırdı. Belki de iğreti duran bazı ilişkileri çözdü. Bazılarını iyot gibi ortada bıraktı. Ezberleri bozdu. Sözgelimi, İran’ın kolları mesabesinde olan bazı Sünni örgütler bu safhada İran’ı yeniden keşfettiler. Direniş ekseni veya odağı yerine Şii odağı olduğunu geç de olsa anladılar. Bunu en erken teşhis edenlerin başında Hamas geldi. İç içe yanlış ilişkiler kümesi Arap Baharı ile birlikte patlamış ve ortalığa saçılmıştır.
Sözgelimi Hamas ve İslami Cihad gibi örgütler hacimlerinin dışına çıkarak, taşarak ve direnişin çapını başkalarının yardımına göre ayarlayarak büyük bir yanlışa ardından da darboğaza düştüler. Halbuki, bu mücadeleyi kendi çaplarında yürütecekler, kendi yağlarıyla kavrulacaklar bu suretle namerde muhtaç olmayacaklardı. Namert ihtiyaç duyulduğunda kaçınılmaz olarak bedel isteyecektir. Kim olursa olsun dışarıya bağımlı hale gelmekten özenle kaçınacaklardı. Ama bu hususlarda temel yanlışlar yapılmıştır. Siyasi ve askeri olarak çap büyütülmüş lakin bu örgütü sıkıntılı ve bağımlı ilişkilere götürmüştür. Taşlarla başlayan mücadele dünyanın dikkatini çekmiş ve onun ötesinde dünyayı hayranlık ve gıptaya sevk etmiştir. Ardından gelen bıçakların ve daha ardından gelen silahların konuştuğu İkinci İntifada ve sonrasında ise kazanımlar olmuş ama netlik kaybedilmiştir. Silah geliştirme noktasında hem mali hem de teknolojik olarak Hamas İran ve bölgesel vekillerine bağımlı hale gelmiştir. Keza 2006 seçimlerine katılmak da hata idi. Bu hususta İsmail Heniye’nin çok açık olan tabloyu okuyamamasına karşılık rahmetli Abdulaziz Rantisi gibiler vakıaya doğru okumuşlar ve genel seçimlere katılımı tasvip etmemişlerdi.
Genel seçimlerden bir yıl sonra Muhammed Dahlan darbe yapmak isteyince Gazze ellerinde kalmış ve onca memurun ve ailenin yükü omuzlarına çökmüştü. Onların iaşe ve ibatesiyle baş başa kalmışlardı. Kendi gölgelerinden korkan ve ideolojik ve İslamcı yüzü nedeniyle Hamas’a mesafeli duran hatta kaçan zengin Körfez ülkeleri haliyle yardım etmekten kaçınmışlardı. Buna mukabil memurların maaşı gibi meselelerde de Hamas yabancılara el açar duruma düşmüştür. Bu hususta İslam dünyasındaki tarihi ve kimlik sınırlarını aşmak ve Sünni dünyayı iğfal etmek isteyen İran Hamas’ın ihtiyacını istismar etmiş ve durum Ömer Seyfettin’in Diyet hikayesine benzemiştir. Hem İran hem de Hamas pragmatik davranarak aslında Körfez ülkelerinin yaklaşımına benzer bir yaklaşımı sergilemiş oldular. Ama Arap Baharı ilişkilerdeki bu pragmatizmin testi oldu ve herkes ilk tutumuna geri döndü. Sonuçta ideoloji ve kimlik baskın çıkmıştır. Bunun sonucu olarak Suriye meselesinden dolayı Hamas doğrusunu yaparak tarihi köklerine geri dönmüş ve Sünni kampı tercih etmiştir. Elbette buna mukabil mali darboğazı büyümüştür. İslami Cihad ise bazı diğer Sünni kollar gibi İran’dan kopmadan yoluna devam etmiştir. Ama olayların seyriyle birlikte muazzam bir baskı ile karşılaşmıştır. Olayların çapı büyünce İran-İslami Cihad ilişkileri de çıkmaza saplanmıştır.
Üsame Hamdan gibi Hamas sözcüleri, 2012 yılında İslami Cihad’ın açık bir biçimde İran-Hizbullah ve Esad ekseninden kopmayışını eleştirmiştir. 2014 Temmuz saldırılarında neredeyse İslami Cihad, Sisi eksenine de eklenecekti. Böylece Şii ekseni ile Sisi ekseni arasında bir siyasi bağlaç haline gelecekti. Yemen’de Husi isyanı patlak verdikten sonra da Hamas’ın tutumundan ders çıkaran İran, İslami Cihad’a Suriye’de Esad yanlısı tutuma Husi yanlısı tutumu da eklemesini istemiştir. İslami Cihad 2014 yılının son aylarında bu talep karşısında da yelkenlerini indirmiş, İslami Cihad’ın Yemen Temsilcisi Ahmet Abdurrahman Bereke, Husi Lideri Abdulmelik Husi ile ortak karede poz vermiştir. İran bunları İslam dünyasına yönelik savaşında ideolojik meşruiyetini ispat etmek için kullanıyor. Direniş olarak pazarlıyor. Yemen hadiselerinde Sünni bloğun daha yekpare olarak davranması karşısında İslami Cihad da İran ile kritik olan ilişkilerini masaya yatırmış ve sonunda talaka yani boşanmaya karar vermiştir. Lakin İran’dan boşanmak o kadar kolay değildir. Bütün dostlarına karşı önlemini almıştır. Bunun üzerine örgütü ortadan karpuz gibi yararak veya cart diye ayırarak İslami Cihad safları arasında hakka değil de kendisine sadakatini sürdüren kesimlere ‘Sabirun/Sabredenler’ adıyla yeniden örgütlemiştir. Bizans’ta biter ama İran’da oyun bitmez! Böylece bunlar hem sözde ve özde İran çizgisini sürdüreceklerdir. Ramazan Şallah, Hamaney ile görüşmesinden sonra İran’dan ayrılmış ve farklılıkları ve ihtilafları gideremediklerini söylemiştir. İran Sabredenler diye yeni bir örgüt türeterek aslında İslami Cihad örgütünün sabır taşını çatlatmıştır. İran kırk satır mı kırk katır mı politikası izliyor. İran küçülerek de olsa bagaj yeniliyor. Sonuç itibarıyla, gecikerek de olsa İslami Cihad da Hamas’ın çizgisine gelmiştir. Bunun işaret ettiği gerçek şudur: Ümmet İran’ı terk ediyor, sırt dönüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.