Kalkanı deldirmemek lazım
Müslümanlık kolay iş değil. Dünyada yaptığınız ameller sizi kabir azabından korur, size kalkan olur. Ama namazınız düzgün değilse, orucunuz eksikse o kalkan delik olur.
Amelin yoksa her tarafın delik deşik demektir. Azap geldiğinde geçit olur, girer oraya. Kur’an olsa başından tutacak, oruç olsa göğsünden tutacak. Hepsinin karşılığı var. Bir insana vaaz etsen, iyiliği emredip, kötülükten nehyetsen, seni azaptan korur.
Sohbetlerimiz olduğu zaman farkında olmayan birine mesaj çekip “Kardeşim Allah rızası için bir dinle. Belki faydalanırsın, bana da dua edersin” diyerek adamı sohbete yönlendirsen, o adam da sohbetten hidayet bulsa, o vaazı o adama sen yapmış olursun. Çünkü sen söylemesen adamın haberi yok.
KALEYE GİRMEN GEREK
Sen birine acırsan Allah da sana acır. Kabire girdiğinde, zamanında çektiğin bir sohbet mesajı sayesinde bir kişi tövbe etmiştir, o amel kabirde gelir. Sana “Sen iyiliği emrettin, adama nasihat ettin” derler. Münker ve Nekir azaba gelince oradan geçit olmaz. Çünkü bir insana ettiğin nasihatle kurtuluşuna sebep olduğun için. Ama bu halinle ne yapacaksın kardeşim?! Her tarafın boşluk senin. Namazın sakat, orucun sakat. Her yer delik deşik. Onun için kaleye girmen gerek. Allah’ın zikri kaledir. Kalkanı kuşanacaksın.
YAN GELİRLER GİDER
Çünkü düşman, şeytan, nefis saldırıyor. Kalkanı kuşanacaksın ama deldirmeyeceksin de. Kapısı açık kalenin ne faydası olur?! Namazı yanlış kılarsan kurtarmaz. Aleyhine davacı olur. Oruç kalkandır. Ramazan-ı şerif geliyor şimdiden şaban oruçlarından alıştırın kendinizi. Oruç kalkandır ama deldirmedikçe. Delikse oradan sokar düşman. Şeytan, nefis girer. Orucunu muhafaza edeceksin.
Efendimiz’e “Neyle delinir Ya Resulallah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)” diye sordular.
Efendimiz “Yalan konuşursa, gıybet yaparsa oruç gider” buyurdu. Borcunu ödemiş olur ama yan gelirleri gider. Sevapları gider, faziletleri kaçar.
GIYBET ZIRHI DELER
Hele bu gıybet öyle bir detaylı ki. Geçenlerde bir kitapta okudum. “Bir adamın adı geçtiğinde ‘Kapat konuyu, gıybet etmeyelim. Allah ıslah etsin hepimizi’ demek de gıybet olur” diyor. “Allah ıslah etsin” demek “O bozuk adamdır” demek oluyor, o da gıybete giriyor diyor kitapta. Birine kısa boylu desen gıybet oluyor yahu.
Aişe anamız Efendimiz’in diğer bir hanımı için “Ya Resulallah bu hanımında çok kısa boylu” deyince “Yeter sana ey Aişe, yeter sana” demiş. Ama zaten kısaydı. Uzuna kısa dersen iftira, yalan olur. Gıybet onu üzecek laftır.
Böyle böyle oruç deliniyor.
Kabire inip de azap gelince, oruç azaba karşı çıkacak ama zırh delik. Gıybet deldi çünkü.
LAFLA MÜSLÜMANLIK OLMAZ
Müslümanlık zor iş. Müslümanlık lafla olacak iş değil. Müslümanlık sadece, ramazan, bayram, kandil gibi sembollerle olacak iş değil. Müslümanlık şuur işidir. Allah’a kulluk şuurudur. “Mevla her an beni görüyor” düşüncesidir. Allah’ın her zaman kendini gördüğünü bilen adam nasıl davranır?
Allah başka kulunun hakkını senden soruyor, komşunun hakkını senden soruyor. Böyle bir din var mı? Bu ne büyük bir din yahu. Adamın aleyhine konuşturmuyor gıyabında. Dinimizden üstün bir şey yok. Ama doğru Müslüman olsak dünyaya hakim olacağız. Ahirete de sahip olacağız.
SABÂN AYINDA SALÂT-Ü SELAM
Ebu’l Leys es-Semerkandî (Rahimehullâh)ın beyanına göre; salevât okumak tüm ibâdetlerden üstündür. Bunun böyle olduğunu anlamak isteyen sâlât-ü selâmı emreden âyet-i kerîmeyi iyice düşünmelidir. Zira Allâh-u Teâlâ bu ameli önce kendisi başlatmış, sonra kullarına da emir buyurmuştur. Dolayısıyla Allâh-u Teâlâ’nın kullarla müşterek olduğu tek amel salât-ü selamdır.
ÜSTÜN BİR AMEL
Bir de Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in kendisine nispet ettiği bir ayda, ona salât-ü selamda bulunmanın ne kadar uygun, yerinde ve üstün bir amel olduğu iyi düşünülmelidir.
Nitekim kendisi de buna teşvikte bulunmuştur ve hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayının orucu için şabân orucu ile bedenlerinizi temizleyin. Her hangi bir kul şabân ayında üç gün oruç tutsa, iftarından önce de bana defalarca salevât okusa mutlaka Allâh-u Teâlâ onun geçmiş günahlarını bağışlar.” (Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 1/142)
LAFZI KISA GÜCÜ FAZLA
Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allâh-u Teâlâ Arş’ın altında nurdan bir deniz yaratmış, sonra başı Arş’ın altında, ayakları yedi kat yerin altında, bir kanadı doğuda, diğer bir kanadı ise batıda olan bir melek yaratmıştır.
Şabân ayında bir kul bana salâtta bulunursa, Allâh-u Teâlâ o meleğe hayat suyuna dalmasını emreder. Melek de dalıp çıkarak, kanatlarını silker.
Böylece her tüyünden damlalar dökülür. Allâh-u Teâlâ her damladan kıyâmet gününe kadar kendisi için istiğfarda bulunacak bir melek halkeder.” (Zübdetü’l-vâ‛ızîn, Dürretü’n-nâsihîn, sh:233-234)
“Rûhu’l-beyan” sahibinin beyânı vechile; on iki bin (kadar çok) salât sîgası vardır ki meşrık ve mağrib ehlinden her biri değişik lafızları tercih etmişlerdir.
Günümüz insanı oturup yüzlerce ve binlerce salevât okumaya himmet ve fırsat bulamadıklarından, biz size lafzı kısa ancak gücü çok fazla olan birkaç salevât sîğası nakledelim.
Şeyh Ahmed Dîrebî (Radıyallâhu Anh)ın beyanına göre; Abdülkadir el-Geylanî (Rahimehullâh) seyahatlerinden birinde bir salâtı bir mağaranın kapısına nakşedilmiş olarak bulur ve onun elli bin salâta denk olduğunu görür.
70 BİN SALATA DENK
Daha sonra mânâ âleminde Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)i gördüğünde bunu sorunca, Nebî (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem): “O yetmiş bin salâta mukabildir” buyurur. (Nebhânî, Sa‛âdetü’d-dâreyn, sh:255, 256; Ahmed Dîrebî, el-Mücerrebât, sh:31)
O salât da şudur:
“Ey Allâh! Nurlarının denizi, sırlarının mâdeni, inâyetinin ta kendisi, huccetinin lisânı, yaratıklarının en hayırlısı ve nezdinde en sevgilisi olan, kendisiyle nebîler ve rasülleri hitâma erdiğin kulun ve peygamberin, Efendimiz Kureyşli Nebiyy-i Ûmmî Muhammed’e, Ehl-i Beyt’ine ve sahâbesine çokça salât-ü selâm eyle!
(Müşriklerin) vasf (niteleme ve hakkında uygunsuz konuşma)larından, izzet sahibi Rabbine tenzîh olsun! Gönderilenlere selâm olsun! Âlemlerin Rabbine hamdolsun.”
DİLEKLER KABUL OLUR
Seyyid Ahmed er-Rifâî (Kuddise Sirruhû)ya âit salevattan biri de şudur: “Ey Allâh! İlminin kuşattıkları, kitâbının saydıkları, kalemin yazdıkları adedince, yağmur damlaları, ağaçlar, taşlar, denizlerin melekleri ve Mevlâ’mızın zamanın başlangıcından sonuna kadar yarattıkları sayısınca, nurlarının deryâsı, sırlarının mâdeni, delîlinin dili, memleketinin hayranlık merkezi, huzûrunun imâmı, mülkünün mühürlü alâmeti, rahmetinin hazîneleri, şerîatının yolu, müşâhedenin lezzetinin sahibi, varlık sıfatının ilk taayyün eden insanı, her varlığın varlık sebebi, Senin zıyânın nûrundan en evvel zuhûr eden ve varlık âleminde beliren mahlûkatının birincisi olan Seyyidimiz, Efendimiz ve sahibimiz olan Muhammed’e;
Öyle bir salât ve selâm eyle ki, onlarla düğümlerimi çözesin, sıkıntılarımı açasın ve o salât Seni de onu da razı etsin, onun sebebiyle Sen de bizden razı olasın! Bütün hamdler sadece Allâh’a olsun!”
Bu salât her gün sabah namazından sonra hangi murad ve niyet için okunmaya devam edilirse Allâh’ın izniyle o dilek yerine gelir. On iki bin kere okuyan rüyasında Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)i görür.
Hangi mühim sıkıntısı ve derdi için kırk sabah devam edenin maksadı hâsıl olur. (Nebhânî, Sa‛âdetü’d-dâreyn, sh:250-251)
AYET-İ KERİME
“Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder.”
(Fetih, 1-3)
HADİS-İ ŞERİF
“Kostantiniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir! Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir!” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/335)
ALİMLERDEN ÖĞÜTLER
Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emanettir.
(Hacı Bayram-ı Veli)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.