Aydın Doğan herkesi aptal mı sanıyor?
Geçen haftanın gündeminde iki konu vardı... Aslında "tek konu" vardı ama tek konunun iki ayrı ayağı konuşuldu hafta boyu... Malûmlarınız olduğu üzre, Aydın Doğan'ın gazeteleri "Almanya'daki Deniz Feneri Derneği"ndeki yolsuzluk iddiaları üzerine bir "kampanya" başlatmışlar, işin içine Başbakan Tayyip Erdoğan'ı da çekmeye cür'et etmişlerdi... İşte o zaman Tayyip Erdoğan olaya müdahil olmuş, "iddialar"a cevap vermiş ve hatta bu iddiaları ortaya atanların asıl derdinin "Hilton!.. Rafineri... Ve CNN Türk'e karasal yayın izni" olduğunu söylemişti...
Arkasından da, Aydın Doğan'a seslenmişti:
"Sana bir hafta süre... Bu saldırgan yayınların sebebini ya sen açıklarsın, ya ben açıklarım!"
AYDIN DOĞAN VE KÂĞIT KAÇAKÇILIĞI!
Başbakan Tayyip Erdoğan tam bunları söylemişti ki; önce Kanal 7'de, sonra da gazetelerde; "Aydın Doğan'ın 60 milyon dolarlık kâğıt yolsuzluğu yaptığı"na dair haberler çıkmaya başladı.
Kamuoyu, "Tayyip Bey'in açıklayacağı konu bu mu?" diye merakla beklerken, Aydın Doğan'ın gazeteleri "savunma"ya geçip, "kâğıt olayı"nı kendi pencerelerinden izah ettiler!..
Kısacası, "Yolsuzluk, hırsızlık, vurgun veya kaçakçılık yok" dediler!..
Evet, dediler ama "olayı ispatlamak" için verdikleri "tarih" ve "rakam"lar, "2007 yılı"na aitti. Oysa, "yolsuzluk ve kaçakçılık" iddiasına konu olan yıl; 1997-2001 yılları arasıydı... Evet, Aydın Doğan, "kâğıt ithalâtı" yapmak için kurdurduğu şirketi 1997'de faaliyete geçirmiş ve 4 yıl sonra da bu şirket vasıtasıyla "kâğıt kaçakçılığı" yapmakla suçlanmıştı... İddialara göre, kaçakçılığın boyutu "60 milyon dolar" civarındaydı!..
Ama Aydın Doğan gazeteleri ne yapıyordu;
"1997 ve 2001 tarihleri arasında ithal edilen kâğıtların fiyatlarını değil, 2007'nin rakamlarını vererek, bir anlamda göz boyamaya çalışıyordu!"
Peki, Maliye Bakanlığı bunu bilmez mi?..
Ya da SPK?..
Biliyorlar ise, Başbakan'a "gerçek rakam"ları niye vermezler?!?..
AYDIN DOĞAN İŞADAMI MI, GAZETECİ Mİ?
Evet, Sayın Başbakan'ın, İstanbul'da bulunacağı Cumartesi ve Pazar günlerinde "Aydın Doğan'a şamar" indireceğini bekleyen kamuoyu, bir tek konuda bilgi sahibi oldu:
"Erdoğan'a yazılan 2 mektup"tan!..
AK Parti Beyoğlu İlçe Teşkilâtı'nın kongresinde konuşmasını bu konuya ayıran ve "Hiçbir haksız talebine bizden olumlu bir cevap alamayacaksın Aydın Doğan" diyen Başbakan Erdoğan, "Biz milletin emanetine ihanet etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz. HesabInI ona göre yap, bedeli neyse ödemeye hazIrIz. Kimden gelirse gelsin her türlü medya terörüyle, tetikçileriyle sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz. AydIn Doğan medyasI istediğini yazar istemediğini yazmaz, bunu basIn özgürlüğü mü kabul edeceğiz? Medya diktatörlüğüne teslim mi olacağIz? Kendi kağIdInI sorgulayamayan medya bağImsIz mI olacak" dedi.
Aydın Doğan'ın kendisine yazdığı mektuplarda “İşadamI ve yayIncI olmak üzere iki ayrı şapkam var” dediğini belirten Erdoğan, "Yayıncı kimliğinizi kullanarak işadamı şapkasıyla yaptığınız işlerde imtiyaz istemeyeceğinizi umuyor, tüm vatandaşlarımız gibi eşit muamele göreceğinizi özellikle vurgulamak istiyorum. Yayınlarınızda belirttiğiniz bağımsız medya grubunuzda çok sesliliği tarihe karşı taahhütleriniz olarak değerlendiriyorum. Diğer hususların milletimizin hafızasında olduğunu ayrıca belirterek, cevap olarak bununla yetiniyor, bu bahsi burada kapatıyorum" diyerek tartışmalara nokta koydu.
AR DAMARLARI ÇATLADIYSA!..
Ancak, Aydın Doğan gazeteleri, "Başbakan Erdoğan'ın açıklayacağı bir bilgi ve belge olmadığı" zehabına kapılmış olmalı ki; "susmayacağız" mealinde manşetler atmaya ve hatta "hodri meydan" demeye başladılar...
Aydın Doğan'ın yazarları da; "Bütün söyleyeceğin bu muydu?" diyerek, Erdoğan'ın "blöf" yaptığını iddia ettiler... Hatta, "dağ, fare doğurdu" diyenler bile oldu.
İşte, bütün bu eleştiriler üzerine, Erdoğan dün Şişli Kongresi'nde konuştu ve dedi ki;
"Kalkmış bir de benimle televizyonda tartışma istiyor... Gazetelerine tiraj ve televizyonlarına reyting mi sağlamak istiyorsun?.. İnsan, hiç mi yerini bilmez?.. Ar damarın bu kadar çatladıysa ben ne yapayım? ‘Bu kadar mıydı?’ diyorlar dün söylediklerim için, bazı yazarları... İnsan olanın yerin dibine batması için çok bile... Karşılığında duyacaklarınızı hesaplayarak cevap verin. Bizim namusumuza, haysiyetimize iftira atanlara da mı cevap vermeyeceğiz?..
Basın özgürlüğünü ve medyayı kendi çıkarlarına alet etmek isteyenler, Türkiye'nin önünde duramaz... Türkiye artık belli bir zümrenin tekelinde değildir. Türkiye artık imtiyazlar ülkesi değildir... Rant sağlanacak zümre, millettir. Adalet, millete sağlanır. Bu yolda yürümeye, durmadan devam edeceğiz."
Görünen o ki;
Bu tartışma ve atışma bir süre daha devam edecek.
"Yaralı" Aydın Doğan; can havliyle ve daha şiddetle, daha bel altından saldıracak!..
Bu durumda, Tayyip Erdoğan'a düşen, "iş bitiren bir darbe" ile Aydın Doğan'ı susturmaktır!..
CHP HAYIR VERMEZ, VERENİ DE SEVMEZ
Zira hem Aydın Doğan medyası ve hem de onun yayınlarına "yardım ve yataklık" eden CHP'nin saldırıları üzerine, "yardım kuruluşları" büyük yara aldı.
Şu mübarek Ramazan gününde artması beklenen merhamet duygusunun yerini "acaba"lar almaya başladı.
Bu gelişmeye en sert tepkiyi verenlerden biri de BBP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Öznur'du...
Hakkı Öznur'un, dünkü Vakit'in manşetinde "Hayırsız CHP" başlığı ile yayınlanan sözleri şöyleydi:
*"Tarihinden beri CHP'nin yoksul ve mazlumlara el uzattığı görülmemiştir. Mazlumlara el uzatanların da elini kolunu bağlamaya çalışırlar. Hayrı bilmez, hayır vermez, vereni de sevmez."
*"CHP yıllardır ‘Eşitlik, özgürlük, emek’ deyip durmuştur ama nedense, tüm siyasi çizgisinde tam tersine, özgürlüklere düşman, emeğe düşman, eşitlik ve adalet gibi kavramlara düşman bir tutum sergilemiştir.
Nerede para ve zenginlik var, CHP oradadır.
CHP mazlum ve yoksulların değil, burjuvazi, tekelci medya ve sermaye, Çankaya ve Nişantaşı'nın elitist ve seçkinci tabakasından oluşan bir avuç mutlu azınlığın temsilciliğini yapmaktadır. CHP ancak zenginlere el uzatır."
YAŞATAN DEĞİL, ÖLDÜREN ZİHNİYET!
Bu "tesbit" ve "teşhis"lere, kimin ne itirazı olabilir ki?..
"Hayır, hasenat" kim, CHP kim?..
"Yardım, iyilik" kim, CHP kim?..
Zaten bu "insanî ve İslâmî duygular"dan birazcığı olsaydı, CHP, iktidar bile olabilirdi!..
Olamıyorsa, vardır bir sebebi!..
Bu sebep; CHP'nin "hayrı bilmemesi"nde, "hayır vermemesi"nde ve "hayır vereni de sevmemesi"nde aranmalıdır!..
Biraz farklı olsa da, bu konu dün Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da gündemindeydi... Şişli İlçe Kongresi'nde konuşan Erdoğan, şöyle diyordu:
"Geçmişe şöyle gidelim. İstanbul'da su var mıydı?.. Banyo küvetlerini sularla dolduruyorduk. Bidoncudan bidon alıp, bidon istifi haline gelmişti banyolar. Bu CHP sayesinde banyo yapamaz hale gelmiştik.
O dönemin Sabah gazetesi hava kirliliğinden rahatsız olmamak için maske dağıtırdı.
Ey CHP, hani sen çağdaştın?..
Niye halkı zehirli havaya mahkûm ediyordun?
Bizi bekliyordu İstanbul.
İstanbul'da çöp dağları yükselmişti!..
Ümraniye çöplüğü patladığı zaman ölenler kimin maktulüydü?.. Kimdi o zaman yöneten? Çevreci geçinen Baykal değil mi?.. Sayın Baykal; git Ümraniye çöplüğü ne hale geldi. Orada gençler top koşturuyor.
Oralara gidecek ne vaktin var senin, ne de mecalin!.. Şile, Kemerburgaz modern bir depolama merkezine dönüştü."
Sadece bu kadar mı?..
"Dün" öyleydi de "bugün" farklı mı?..
Dün, İstanbul'da "kirli hava" solutan ve insanları neredeyse "gaz maskesi" ile dolaşmaya mahkûm eden CHP, bugün de İzmir'de "Zehirli Su" içiriyor halka!..
Evet, "arsenik zehirli su!"
İşte bu zihniyet; işte bu belediye anlayışı İzmir/Dikili'de de "ezanın sesini kısmak"la meşgul!..
Tıpkı, İstanbul/Kadıköy'de, CHP'li Belediye Başkanı Selâmi Öztürk'ün; "cami"ye karşı çıkması ve "tarihî çeşme" üzerindeki "Besmele" yazısını kazıttırması gibi!..
Bunlar, "yapan değil yıkan" bir zihniyettir!.. Bunlar "şerbet içiren değil, zehir içiren" bir zihniyettir!.. Bunlar "yaşatan" değil, "öldüren" bir zihniyettir!..
ŞİMDİ DE İNSANİ DUYGULARI ÖLDÜRÜYORLAR
"Ümraniye çöplüğü"nde insanların ölümüne yol açtıkları gibi; şimdi de; "sevgi, merhamet, acıma, yardımlaşma, dayanışma" gibi; hem İslâmî, hem de insanî hasletleri öldürmek için ellerinden geleni yapıyorlar!..
Tabiî, "Aydın Doğan medyası" ile el ve gönül birliği, daha doğrusu çıkar birliği içinde!..
Oysa, o Aydın Doğan medyası ki; "deprem" sonrasında "Bir Tuğla da Sen Koy" kampanyaları açıp, "okul" yaptırmak için topladığı paraların hesabını vermedi daha!..
Sahi ne oldu o paralara?..
Öğrencilere "okul" mu oldu,
Yoksa, memurlara "maaş" mı?!?..
..........
Tartışmaları ibretle izliyoruz... Ancak, şu bilinsin: Hiç kimse keriz değil, hiç kimse aptal ve hele de geri zekâlı değil...
"Hilton medyası"nın yazdıklarına belki kendi okurları inanır ama bizi ikna etmeleri mümkün değil!..
Çünkü biz bunların cemaziyelevvelini biliriz...
Kendileri "hayırsız" olabilir ve bu yayınları da "hayra fren" olmak için sürdürüyor olabilirler!..
Ama çekirge bir zıplar, iki zıplar!!!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle!..