Altı ok’çu ve Kemalist aydınların domuzseverliği
Altı ok’çu ve Kemalist güruhun içinde domuzseverliğiyle en meşhur olan şüphesiz ki Mustafa Ekmekçi’dir. Domuz etini sever, domuz yetiştirilmesini isterdi. Yandaşlarının anlattığına göre Cumhuriyet Gazetesi’ndeki odasının dört bir yanı domuz resimleri ve heykelcikleriyle doluymuş. Domuz etinin faziletlerinden bahis açarmış kim varırsa bürosuna.
DOMUZCU MUSTAFA: “LAHM-İ HINZIRDAN YEMEDİĞİMİZ İÇİN ÇİRKİNİZ…”
“Lahm-i hınzırdan yemediğimiz için çirkiniz, biçimsiziz” dediği ve domuz etini sevip savunduğu için Türkiye’de “Domuzcu Mustafa” lakabıyla bilinen en namlı domuzseverdi. Her üç yazısından birinde lahm-i hınzırdan, yâni domuz etinden bahsettiği ve “Barışı domuz sağlayacak” dediği vâkidir. İfsad edici tarafıyla en meşhur kitabı da “Domuzuna Yazılar” dır.
Âhir ömrüne kadar kalemini Türkiye’de domuz çiftlikleri kurulmasına ve “aç dediği Türk halkının domuz eti yiyerek beslenmesi” mücadelesine adayan “Domuzcu Mustafa” nın 2 Haziran1996’da Sabah Gazetesi’nde adını anmaya değmez bir “bayan” gazetecinin suallerine verdiği cevaplar onun ne menem bir domuzsever olduğunu gösteriyor.
Domuzseverlik yolunda kendisine önder saydığı Aziz Nesin’in, “Türk halkı domuz yemediği için yüzde altmışı aptaldır” dediğini söylüyor. Domuzseverliğine dair mücadelesini kendisinden dinleyelim:
“DOMUZ YEMEDİĞİ İÇİN HALKIN ÇOĞU BESLENEMİYOR”
“Bizim gazeteciler onun bu sözünün ‘domuz yemediği için’ kısmını unutup yazmamışlar. Ben unutmadım, o lafı ilk bana söylemişti. Türk halkının aç olduğunu iddia ediyorum ben. Avrupa hemen domuza döndü ve insanlarını besledi. Bizde de neden yenilmesin? Domuz konusunda Kur’an'da yazılanların bir tabu olduğu söylüyorum. İlle kurtuluşunuz için domuz yemeniz lâzım. Türkiye’de domuz çiftlikleri yok ediliyor. Domuzu yemediği için halkın büyük çoğunluğu beslenmiyor. Domuz eti yasak olmasaydı çocuklar daha fazla protein alabileceklerdi. Domuz yüzyıllardır yenmiyor Anadolu'da. Ben ne yapıp yine de domuz bulup yiyorum. Bu tabuyu yıkmaktan yanayım. Domuzun Avrupa'da saygın bir yaratık olarak görülmesine imreniyorum. Domuz yemez Musevi ve Müslümanlar, domuz yerlerse akılları başlarına gelir ve savaşmayı keserler. Domuz doğayı kurtaracak ve dünya barışını sağlayacak tek hayvandır”
İfsad edici yönüyle bu meşhur domuzsever öldü gitti. Ne diyelim, altı okçuluğu ve domuzseverliği bol olsun. Domuzseverlik varken cenneti versen istemezdi. Zaten cennet de altı okçu’luğa ve domuzseverliğe aykırıdır.
Bu güruha mensup olan Çetin Altan’ın dedikleri Ekmekçi’nin sözleriyle aynı: “Kurban Bayramı dîni bir buyruk değil, kökeninde siyaset var. Fakir fukara et yesin diye bayramdır. Dünyanın en pahalı etini yiyor Müslümanlar. Koyun kaç yavru yapar? İnek kaç yavru yapar? En fazla iki. Domuz kaç yavru yapar? 25 yavrusu olur.”
Demek istiyor ki fakir fukarası çok olan Müslümanlar domuz beslesinler. Anlaşılan şu ki Türkiye’deki domuzseverler hep aynı telden konuşuyorlar.
M. KEMAL MUHİBBİ VE DOMUZ SAVUNUCUSU AZİZ NESİN
Şimdi de “Domuzcu Mustafa” nın domuzseverlik yolunda kendine önder kabul ettiği, dinsizliğinin yanı sıra M. Kemal’den sonraki İnönü ve 27 Mayıs darbe hükümetleri de dahil bütün hükümetleri İslâm’a pirim verdikleri için din yaltakçısı sayan ve “Atatürk çapında büyük bir adam bu adı almamalıydı. Atatürk soyadını almak, yani Türk’ün atası olduğunu söylemek hoşuma gitmiyor” diyecek kadar Türk düşmanı ve M. Kemal muhibbi olan Aziz Nesin’in domuz yandaşlığını duyuralım.
“TÜRK HALKI ZEKİ DEĞİLDİR, ZEKİ OLMANIN ŞARTI DOMUZ ETİYLE BESLENMEK”
28 Eylül 1992’de Hürriyet'in adını anmaya değmez “bayan” gazetecisi, “Türk Halkı Enayi" başlığı altında bu beşerle “domuz” üstüne söyleşi yapar. Söyledikleri üstüne, idrakleri ifsad edilmiş altı ok seçmenlerinin kara kara düşünmesini isteriz: “Türk halkı beslenmiyormuş? Domuz yerlerse akıllılık ederlermiş. Türk halkı zeki değildir. Zeki olmanın koşulları vardır. Domuz yiyor mu? Nasıl zeki olacak? Zeki olmanın şartları arasında domuz etiyle beslenme de vardır.”
Ona göre, “M. Kemal, ezik, bitik olduğundan moral vermek için Türk halkı zekidir, çalışkandır” demiş. “Yoksa o da Türklerin tembel olduğunu, zeki olmadığını biliyor” muş.
“TÜRKLER NİYE DOMUZ YEMİYOR?” DİYE HAYIFLANAN HÜRRİYET YAZARI
Kemalist-ulusalcı ve Altı okçu Soner Yalçın 1 Kasım 2009’da Hürriyet’teki sütununda “Türkler niye domuz yemiyor?” diye hayıflanan bir yazı yazmış ve domuz etini “bilimsel açıklamalarla” savunmuş:
“Domuz etinin yenilmesi haram kılınmıştır. Bunun rasyonel bir nedeni var mıydı? Sağlık nedenleri ileri sürülmektedir. Sağlık nedeniyle yenilmesi haram olsa, bu hal mutlaka kutsal kitaplarda belirtilirdi. Domuzun önüne ne gelirse yemesi de haram sayılmasına neden olarak gösteriliyor. Bu tezin doğruluğu tartışma götürür; çünkü birçok hayvan da (örneğin tavuk-horoz-hindi) yiyecek konusunda domuzdan farklı değildir. Hayvanların yedikleriyle temiz oldukları arasında pek doğru orantı yoktur. Özellikle halkın ileri sürdüğü nedenler pek inandırıcı değildi. Gelelim Türklerin neden domuz eti yemedikleri meselesine... Türklerin bu hayvana nefret düzeyinde yaklaşmalarıyla İslâm’ın domuz etini haram sayması arasında pek bir ilgi yoktu.”
Belirtelim ki Türkler, Kur’an’ın, (Bakara suresi, 173. âyetin) lahm-ı hınzırın (domuz etinin) yasaklandığını buyurmasıyla bu murdar hayvanın haram olduğuna iman etmişlerdir. Domuzsever ve Kemalist olunca bir beşer, dolayısıyla din câhili de oluyor. Adı geçen gazeteci hınzır etinin haramlığının hurafe olduğunu anlatmaya şöyle devam ediyor:
“Meselenin iktisadi boyutu vardı: Türkler göçebe bir toplumdu, göçebelik domuz yetiştiriciliğine uygun değildi. Domuz fazla yürüyebilen bir hayvan olmadığından bir yerden bir yere götürülmeleri imkânsızdı. Türklere göre getirisi en az olan bir hayvandı. Hiçbir iş gücü sağlamıyordu.
Domuzu yerleşik toplumlar (Çin gibi) besliyorlardı. Göçebeler ile yerleşikler arasında hep nefret ilişkisi olmuştur. Yerleşikler, göçebeleri vahşi, barbar olarak görüyorlar, göçebeler de evlerinde, dükkânlarında oturan yerleşikleri hiç sevmiyor, ‘yatuk’, tembel diyorlardı. Türklerin domuzdan nefret etmelerinin ve bunca hurafeyi çıkarmalarının nedeni de buydu. Bilim insanının açıkladığı durum budur.”
Müslüman Türklerin hınzır etini yememesinin bu hurafeden kaynaklandığını “bilim insanından” öğrenmiş. Belirtelim ki Batı lügatinde “bilim insanı” demek, dinî bilgileri esas kabul etmeyen ve bir mânada dinsiz demektir.
“TÜRKLERİN DOMUZ ETİ YEMEMESİ DÎNİ DEĞİL, EKONOMİKTİR”
Hürriyet’in Altı ok muhibbi Kemalist yazarlarından Özgür Bolat da 5 Kasım 2009’da “Domuz eti neden haram?” diye başlık atarak katılmış domuzsever aydınlar kafilesine. Soner Yalçın’ın “Türklerin Domuz eti yememesi dîni değil, ekonomiktir” görüşünü desteklediğini beyan ettikten sonra kendisi de hülâsaten şöyle söylemiş:
“Domuz etinin haram olmasına dair birçok hurafe var. Domuz eti yiyen insanlar kıskanç olmazmış. Bu kesinlikle doğru değil. Domuz kendi pisliğini yiyormuş. En fazla kendi pisliğini yiyen hayvan tavuktur. Domuz organları insanınkine benziyormuş. Bu onu neden haram yapsın?”
HÜRRİYET’TEN “DOMUZCUK” ÜSTÜNE MASAL KİTAPLARI
Kemalist ve altı ok’çuluğu tescilli Hürriyet’in domuz reklamcılığında sabıkası çoktur. Doğan Yayın Holdingin yayın hakkını aldığı Egmont Yayıncılığın çocuklar için hazırladığı kitaplarda domuz sevimli ev hayvanları olarak gösteriliyor.
Sözde bu çocuk kitapları Türkiye’de binlerce kitapçıya ulaşıyor. Din düşmanlığı aşılayan bu kitaplardan sadece birindeki “Tanrıya Nereden Gidilir?” masalı insanı dehşete düşürüyor. Hülâsa edilmiş şu satırları okurken irkiliyor insan:
“Domuzcuk ve kirpi evden çıktıklarında birileri kulübelerinin duvarına bir afiş yapıştırmıştı. ‘Tanrı’yı bilmeyen, bir şeyleri kaçırıyor demektir’ yazıyordu. Kirpi; ‘Domuzcuk, Tanrı’yı tanıyor musun?’ ‘Hayır.’ ‘Ben de’ dedi Kirpi. Tanrı’yı aramaya karar verdiler. Domuzcuk, ‘Tanrı’yı nerede bulabiliriz?’ diye yolda rastladıkları her hayvana sordu. Tanrı hakkında kimse bir şey duymamıştı. Sadece kurnaz Tilki: Tapınak dağının tepesinde ona büyük evler inşa ettiler, Tanrı orada yaşıyor.”
Domuzcuk ve kirpi dağa tırmandıklarında çok büyük üç tane ev gördüler. ‘Bay Tanrı bu evlere ihtiyaç duyduğuna göre dev gibi bir şey olmalı’ dedi Kirpi. Karşılaştıkları tuhaf kılıklı birine ‘Tanrıya nereden gidilir?’ diye sordu Domuzcuk. ‘Bu câminin içinde Efendimiz Allah’la karşılaşabilirsiniz’ dedi adam. O bir müftü, yâni İslâm bilginiydi. ‘İçeri gelin!’ dedi. Domuzcuk ve Kirpi, câmiye girerler. ‘Allah’ı bilmek için Müslüman olmanız gerekir!’ dedi müftü. ‘Nasıl Müslüman olunur?’ diye sordu Kirpi. ‘Önce islâmî sadakat sözünü tekrarlamanız gerekir, sonra Allah’ın emirlerini yerine getirmelisiniz. Günde beş kere ibadet etmelisiniz!’ ‘Beş kere mi?’ diye sordu Domuzcuk. ‘Evet’, dedi. ‘Önce kendinizi iyice yıkamalısınız!’ ‘Kendimizi günde beş kere yıkamak mı?’ dedi Kirpi. ‘Bu, haftada otuzbeş kere, ayda yüzelli kere yıkanmak demek!’ Domuzcuk; ‘Acaba Bay Tanrı’nın temizlik takıntısı mı var? Kirpiyle haftada bir kere küvete girmek yeterli.
Kesinlikle günde beş defa ibadet etmem!’ dedi. Müftü; ‘O zaman Müslüman olamazsın! Efendimize boyun eğmezseniz, sonunuz cehennem olur ve cehennem ateşinde sonsuza kadar pişersiniz!’ Küçük Domuzcuk; ‘Sadece kendimizi yeteri kadar sık yıkamadığımız için mi? ‘Allah’ın peygamberi Muhammet’e verdiği emirlere uymadığınız için!’ dedi müftü. Domuzcuk; ‘Peki, bunu sizin Muhammet’inizin uydurmadığını nereden bilelim? Belki de o peygamber değildi, sadece sizinle eğleniyordu...’ Müftü; “Sizi kahrolası inançsızlar!” diye haykırdı. İkisi birden hızla câminin kapısına yöneldiler. Kirpi ve Domuzcuk; ‘Tapınak dağındaki insanlar gerçekten çıldırmış! Gerçekte Tanrı’nın olmadığına inanıyoruz’ dediler. Sonra güneşe bakarak şarkı söyledi Küçük Domuzcuk:
‘Tanrıya bağlılık /Kötü büyüdür, ya da bir şaka / Hahamlar, papazlar, imamlar / Çıplak maymundurlar senin ve benim gibi / Tek fark; onlar uçuşan hayaletler görürler / Ve komik şapka ve kıyafetler giyerler / Onlar Domuzcuk’u kandıramazlar.”
Dehşet ve zehir saçan sadece birkaç satır bunlar. Bütünü okunduğunda yer sarsıntısı gibi sarsıyor insanı. Bu sarsıntıya körpe dimağlar basıl dayanacak?
“HİZMETTEN BAŞKA NE YAPMIŞ İNSANLARA DOMUZCUK?”
Sosyalist solcu ve İslâm aleyhtarı Nihat Behram’ın “Haber Sol” da (4 Mayıs 2011) yazdıkları da, anlattığımız domuz savunucularıyla aynı:
“Şu domuzun insanlığa hizmetine bak, bir de insanoğlunun domuza eziyetine! Özellikle de Müslüman ve Musevi âleminde ‘haram’ yasağıyla lânetlenmiş bu hayvancığın önünde insan olarak şahsen ben acıma ve mahcubiyet dışında bir duygu taşımam. Nasıl acımayayım ve nasıl mahcup olmayayım? Nereye baksam saygı ve şükran gerektiren izi var. O yine de, Müslüman ve Musevi âleme yaranamaz, adı ‘haram’la birlikte anılır. Hizmetten başka ne yapmış insanlara domuzcuk? Yeryüzünün en sempatik ve en zeki yaratıklarından olan bu hayvancığa karşı Müslüman ve Musevî âleminde insanlara daha çocukluk yaşından kin, nefret ve iğrenme duygusu aşılanır.”
ALTI OK’ÇU AKADEMİSYEN: “HÂLÂ DOMUZ ETİ GÜNAHTIRDA KALDIK”
Sırada altı ok muhibbi, Kemalist ve domuzsever bir akademisyen var. “Dinin toplumları idare etmek ve uyutabilmek için kullanılan iyi bir silah olduğunu, din ve bilimin çatıştığını, dolayısıyla eğitim ve siyasetlerinin her sahasında dini kullandığı için Müslüman Türklerin bilimden uzaklaştığını” söylemiş.
Ardından, İslâm’ın soru sormayı zorlaştırdığını beyan etmiş. Bununla kalmamış, domuz etinin haram olmasının tartışmaya açılmasını istemiş ve “Biz hâlâ ‘domuz eti yemek günahtır’da kaldık. Bunu tartışamıyoruz. Niçin günahtır? Bunu kimse söylemeye cesaret edemiyor. Buna cesaret etmeliyiz” demiş.
Garipsenecek bir durum yok; Müslüman ülkesinde domuz etinin haram olmadığını söyleyen akademisyen la-dinî altı ok Cumhuriyetinden zuhur eder ancak. Bu güruhun içinden nasıl oluyor da domuzseverler çıkabiliyor diye düşünmek gerek. Görüldüğü üzere Altı ok’çu ve Kemalistlerin içinden domuzseverler çıkıyor ki bunlara meyledenin akıbeti kötüdür, vebali ağırdır.
Türkiye’de her hükümet, Avrupa Birliği mevzuatları ve lâ-dînî Cumhuriyetin kanunlarının dayatmasıyla da olsa Müslüman bir ülkede kâfir usulü olan domuz eti reklamının yapılmasından ve satılmasından mesuldür.
---------------------------------------
BOSNA’YA GÖNÜL ALMAYA GİDEN MEDENİYET ELÇİLERİ DÖNÜYORLAR
Ey azizan!
Semerkand Dergisi’nin muhterem yazarı âlim ve fâzıl insan Ali Yurtgezen hoca, Semerkand-Mostar Grubu’nun ve Türkiye’nin fahrî medeniyet elçisi Osman Nalbant ağabey ve Türkiye Yazarlar Birliği K. Maraş Şubesi Başkanı öğretim görevlisi İsmail Göktürk dostum 25 Mayıs 2015 tarihinde, Bosnalılar için dînî bayram sayılan “Ayvaz Dede Şenliği” ne katılmak üzere Evlâd-ı Fatihan olan Bosna’ ya gittiklerini duyurmuştum.
Bu üç fikirli insan hayırlısıyla Çarşamba günü dönüyorlar. Cuma Kapısı, yâni Fikir Dükkânı’nda görelim neler anlatacaklar neler… İsmail Göktürk dostumuz anlatacaklarının her satırı için fakirden günün rayicine göre telif talep etti ki başım üstüne. Bütün faturaları öder, bütün cinayetleri üstüme alırım vesselâm…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.