Nil’den Fırat’a Büyük İsrail!
"Osmanlı Devleti Yahudi devleti kurmak için yıkıldı” desem, itirazlar yükselir...
Peki şöyle söyleyelim: “Osmanlı Devleti yıkılmasaydı İsrail Devleti kurulamazdı...”
Osmanlı devlet aklı, 2. Abdülhamid döneminde Yahudilerin Filistin’e yerleşme planına karşı çıktı. Büyük vaadlere rağmen bu kararlılık sürdü. İttihatçılar da bu siyasete mugayir davran(a)madı.
Millî Mücadele Anadolu toprakları üzerinde sürdürülürken, Halep, Şam, Lübnan ve Filistin’de Kuva-yı Milliye teşkilatı vardı. Türkiye’nin savaşı bu bölgelerde dikkatle takip edildi, zaferden sonra birliktelik arzusu çeşitli şekillerde dile getirildi... Anadolu muzafferleri Osmanlı Devleti’ni yıkmak yerine tahkim yolunu seçselerdi, farklı bir Ortadoğu siyaseti şekillenebilir miydi? Bu ihtimal zayıf da olsa vardı.
Türkiye’yi kuranlar şöyle düşündü:
“Başkaları için asırlardır bunca fedakârlık yaptık, İslâm dünyasının önünde sed olduk, Hind Okyanusu’ndan Mağrib’e kadar geniş bir coğrafyada nesillerimizi heba ettik, kendimizden çok onları düşündük. Üstüne üstlük, karşılığı da kadir bilmezlik ve isyan oldu... Tabiî sınırlarımıza çekilelim dünyaya nizamat vermekten uzak duralım, çünkü bu takatimizin üstündedir...”
İşin bir vechesi bu... Diğer vechesi ise, Türkiye Devleti’nin kurulmasının İsrail’in yolunu açan bir gelişme olması...
İsrail Birleşmiş Milletler kararıyla kuruldu, ilk tanıyan “müslüman” ülke Türkiye oldu... Bu bir tesadüf olabilir mi?
Türkiye İsrail ilişkileri 10 yıl öncesine kadar neredeyse Atatürk ilkelerine dahildi... Son Atatürkçü hamle 28 Şubat, Türkiye-İsrail ilişkilerini zirveye çıkardı...
Türkiye için çizilen rolü on yıl öncesine kadar noksansız oynadık. Şimdi kendi rolümüzü oynama temayülü gösteriyoruz, “o zaman belaya hazır ol” deniliyor!
Türkiye bölgenin en stratejik ülkesi, fakat batı stratejisi için en önemli, olmazsa olmaz devlet İsrail... Batı stratejisinin öncelikli devleti İsrail bütün kuralların üstünde varlığını idame ettirebilir. Her türlü yetkisi vardır:
Öldürme, yok etme, terör... Hatta nükleer silah kullanma. Her çeşit insan hakları ihlali onlar için olağandır. İnsanlık ölsün, yeter ki İsrail var olsun!
Türkiye bu hissiyata çomak sokma teşebbüsünde bulundu. Bu, İsrail’in varlığına tehdit olarak algılandı. Arap baharı dalgasının Suriye’de aldığı şekil, hiç şüphe yok ki, İsrail’in güvenliği ile yakından ilgili. Bölgeye yeni bir nizam veriliyor. Bu nizamda merkezi yeri İsrail’in tuttuğunu tahmin etmek için çok şey bilmeye gerek yok. Dünyaya şu gösteriliyor: “Suriye demokratik bir İslâm ülkesi olamaz, kendi kendini yönetemez! Bu, İsrail’in güvenliğini tehdit eder.” Ama bu görüş kontrollü bir güçle görünürleştiriliyor ve “Suriye IŞİD’e terk edilemez”, deniliyor. Öyleyse gereğini yapacağız! Türkiye’nin bölgedeki rolü İsrail’e tehdide dönüştü: Öyleyse onu sınırlayacak her türlü operasyona müstehak!
“Nil’den Fırat’a büyük İsrail...”
Bizim “yahudiyatçı” diye küçümsediğimiz bazı yazarlar tarafından bir zamanlar sık sık dile getirilirdi. Biz de onlara dudak bükerdik... Bu imkânsız görünen projeye çok yaklaşılmış durumda... İsrail Fırat’a ulaştı ulaşacak... Nil ise zaten kontrollerinde!
Rahmet hattı:
Ali Uğur’a rahmet...2010’da kaybettiğimiz aziz dostumuz Ali Uğur hayatını bu konulara adamıştı. Küresel Tehlike Siyonizm, Dünya Siyonist Kongreleri ve Türkiye, Mavi Emperyalizm, Dünyanın Gündemindeki İsrail... Aklımda kalan kitapları.
İşte onun Dünya Siyonist Kongreleri ve Türkiye Kitabı’nın arka kapağında Siyonist yıldızı içinde Nil’den Fırat’a büyük İsrail haritası resminin altına yazılmış satırlar: “Bu haritaya bak ve gerçek düşmanını iyi tanı. Bir asır önce bu haritayı çizen adamın bugünkü İsrail’in babası olduğunu unutma. Bu haritanın çizildiği tarihten 50 yıl sonra kurulan Yahudi devletinin o günden bu yana topraklarını birkaç misli genişlettiğini gözden uzak tutma...”
Şu mübarek ramazanda bütün okuyucularımızdan Ali Uğur’a fatiha niyaz ediyoruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.