Şehir Yazıları: Şehir Tutulması!
Edebiyatımızda bir hanım yazarlar dönemi yaşıyoruz dense yeri var. Şiirde çok hissedilmemekle beraber bilhassa hikâye sahasında ve romanda bir hayli kadın yazar eserleriyle edebiyat dünyamızda yer edindi.
Ünlü hikâye ve roman yazarımız Cihan Aktaş mimarlık okumuş, ama kısa süren bir büro deneyimi olmuş, ama mimar olarak çalışmayı sürdürmemiş. Buna rağmen mimarlık, şehir, mekân vb. konular her zaman ilgi alanı içinde olmuş. Fırsat buldukça bu konularla ilgili konuşmuş ve yazmış. “Şehir Tutulması” kitabı, mimarlık ve şehircilik meseleleri hakkında, bazıları süreli yayınlarda yayınlanmış yazılarından oluşuyor.
Aktaş’ın 30’dan fazla eseri var, üretken bir yazarımız. İlk eserleri 1984’ten itibaren yayınlanan araştırma inceleme kitapları. Fakat asıl hikâyeci ve romancı olarak tanınıyor. Kendine mahsus bir hikâye dili var ve edebî eserlerinde de birikimi hissediliyor. Cihan Hanım’ın mimarî ve şehircilikle ilgili yazdıkları önemli; önce meslekî formasyonundan ötürü, belki de daha önemlisi, İstanbul dışında Bakü ve Tahran gibi yakın dünyamızın iki büyük şehrinde, bu şehirlerin hayatıyla haşır neşir olacak süre yaşamış olması. Bu üç büyük şehir benzer meselelerle karşı karşıya kalmış ve çözümlerinde-çözümsüzlüklerinde de bir haylî benzerlik görülebiliyor.
Günümüzde Türkiye’nin şehircilik ve mimarlık konularını konuşmaya başladığınızda, 1980’lerin sonunda “Millî Görüş belediyeciği” olarak başlayan ve günümüzde “muhafazakâr” AK Parti belediyeciliği olarak süren bir anlayışla karşı karşıya kalınıyor. İzmir istisna edilirse, neredeyse bütün belli başlı büyük şehirler bu belediyeciliğin eseri bir dönüşüm yaşadılar. Süre de az değil: Çeyrek asır!
Şu dikkati bilhassa önemli: “AK Parti kalkınma konularına ağırlık verdiği için, ki ben kentsel dönüşüm anlamında bu kalkınmacı politikaları pek çok yazımda eleştirmişimdir, İslâmî kesimdeki entelektüel ve sanatsal potansiyel, kalkınmacı retoriğin yerleşmesi için siyasete ve bürokrasiye kanalize oldu. Edebiyata, sanata yoğunlaşmış isimler siyaset alanına yöneldiler. Mesela sinema ve roman enerjisi danışmanlıklar alanında sönümlendi.”
Belediyelerde başlayan ve merkezi yönetimde de müessir olan bir siyasî akım, kendi istişare veya iç eleştiri mekanizmalarını oluşturamadı/oluşturmadı. Şehirlerimizin bu hızlı dönüşüm döneminde iyi işlerin mükafâtını hakettiği gibi, olumsuz seyreden işlerin sorumluluğu da omuzlarına yüklenecek elbette.
Şehir Tutulması, “akıl tutulması”na açık bir gönderme. Kitap üç bölüm: Hal ve imkân, Bakışlar ve İzlenimler. Yazar sunuşta, İslâmî dünya görüşüne sahip yazarların Yahya Kemal’den mülhem güzel ve kadim şehir nostaljisi içinde olduğunu, kendisinin mimarî mirasın korunması yanında halihazırda süren yapılaşmaya dönük eleştiriyi sürdürmeyi de önemsediğini belirtiyor.
“Kâbe’nin etrafındaki ihtişamlı yapılaşma, İslâm aleminin ortak duyarsızlığının bir eseri, boşuna Suudileri suçlamayalım” cümlesi mimarî-estetik ve elbette insanî duyarlılığın dünya ölçeğinde okunması gerektiği görüşüne götürüyor bizi.
“Yazar olarak çalıştığım yıllar boyunca hayata ve olgulara mimar gözüyle bakmaktan hiç vazgeçmedim... Ne gazetelerin ne de sokaktaki insanın mimariyle, şehircilikle bu denli ilgili olduğu bir dönem hatırlıyorum.”
İslâmcıların mahalle duyarlılığının, mahalleyi oluşturan kadim birimleri koruma özeninin sol kesime geçtiği kanaatine varıyor. “Bu da elbette bir mimarlık felsefesine ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor. Oysa bu felsefeyi temellendirmede bize yol gösterecek kaynakları, tarihî mirası ve çoklu karşılaşma alanlarını iki yanlı imha ediyoruz.”
Duyarlılık arayışının 1970’lerin naif/safyürek “İslâmcı” yaklaşımları ile tatmini mümkün değil. Huzur Sokağı romanı ile Sinekli Bakkal’ın kahramanları Feyza ile Rabia’yı kıyaslarken Cihan Hanım’ın gönlü daha ziyade Rabia’dan yanadır bu yüzden... “Halide Edib’in kahramanları kendi içlerindeki sorularla sahici hayatın içinde yol almayı sürdürürler, Feyza ise hidayetiyle birlikte tüm sorularını sormuş, cevaplarını ise almış gibi görünür okuyucusuna ve bir tür huzuru da işte o duyguyla yayar gibidir.” “Site hayatları giderek daha bir rağbet görürken Şule Yüksel Şenler’in 1970’lerin başında tasvir ettiği Huzur sokağı tasavvuru artık daha çok nostaljik hale geliyor.”
Böyle bir kikapta, mimar olduğu kadar, bir mimarlık ve mekân felsefesi ile şehre yaklaşan Turgut Cansever’e atıflarda bulunulması kaçınılmaz. Türkiye’yi bu dönem içinde yönetenleri Cansever gibi bir hazineden istifade etmekten alıkoyan hususlar meydandayken, Cumhuriyet döneminde yetişmiş fikir arkaplanı olan şairleri, yazarları okuyarak beslenmek değil, efsaneye dönüştürerek tüketmeye yönelmeleri, “yedi güzel adam” örneğinde olduğu gibi, yerine oturuyor.
Son dönemin şehirlerde en görünür vakıası TOKİ! Kendimize mahsus şehir parçaları oluşturmak yerine, vahşi bir inşaatçılık şehvetinin markası bu. Elbette, bu inşaatçılıkta zaman zaman Selçuklu veya Osmanlı mimarisine ait unsurların görünür hale getirilme çabaları da var. “Ne malzeme, ne bağlam, ne plan ve proje bu motiflere ruh veren dünyaya uzanıyor. Buna karşılık bağlamından koparılmış motiflerle kendini gerçekleştirmiş bir medeniyetin zirvesinin hatırasına tutunmaya çalışıyor duvar yüzeyleri. Tıpkı kemale ermiş Sinan camilerinin ilgisiz bir malzemeyle ve karakteristik özellikleri abartılarak taklidinde olduğu gibi...”
Şehir Tutulması’nı okurken, bir vesile ile Ankara İmam Hatip Lisesi’nin 5 yıldır yenilenen binası ile burun buruna geldim. İmam Hatibe yukarıdan gösterilen rağbetin eski motifleri kullanarak ihtişam arayışının aracı haline getirilmesi “büyük ve görkemli olmayı mı, mütevazılığı, fonksiyonelliği ve akılcılığı mı tercih etmemiz gerekirdi?” sorusunu cevaplamaya zorluyor bizi. Mimarinin ihtişam arayışı ile kaybedildiğini açıkça görüyorsunuz. Eninde sonunda beton bir bina yapıyorsunuz, onu taşla ve eskiye ait motiflerle kaplıyorsunuz... Ve ortaya koyduğunuz da 9 katlı bir okul binası! Bu yapıyı sathî olarak eskiye giderek yenilerken, medrese mimarisinin modern bir yorumunu Ankara’nın bir tarafında bir belediyenin farkında olmadan yeme içme mekanına çevirdiği Mûsıki Muallim Mektebi (Konservatuvar) binasını, avlulu, avlusu havuzlu iki katlı gösterişsiz fakat güzel yapıyı görmek aklınızın köşesinden bile geçmiyor...
Şehir ve mimarî bahislerinde sadece akıl tutulması değil, galat-ı his, yani his yanılması yaşadığımızdan şüphe yok.
İz yayıncılık, (212) 5207210 - Faks: (212) 5115791
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.