“Ramazan Yayınları” Bayatladı!
Ramazan televizyonu” diyebileceğimiz bir yayın kalıbı var. Tabiî ilk dinî televizyon yayıncılığı TRT’de başladığı için bu yayınlar da belli ölçüde o geleneğin sürdürülmesi anlamına geliyor.
Türkiye’de televizyon yayıncılığı deneme mahiyetinde resmen 1968 kasımında başladı... Haftada üç akşam ve üç-dört saat hesabıyla. O sıralar dinî yayın akıldan bile geçmezdi, çünkü aklın sınırları laikliğe kadardı; laiklik ise bir tabu idi.
TRT, 1961 Anayasası’yla belli bir görüşün tekeline verilmişti. Sağ hükümetlerin kurum üzerinde bir tesiri olamazdı. Bu yüzden muhafazakâr hükümetlerin döneminde televizyonda dinî yayın ihtimali yoktu. TRT’de dinî yayın Kıbrıs Harekatı dolayısıyla hissedilen maneviyat ihtiyacı gözetilerek CHP’nin tayin ettiği genel müdür İsmail Cem eliyle başlatıldı.
Devlet televizyonunda ramazan, kandil ve bayram dışında dinî yayın yapılmazdı ve bunlar da sıkı denetime tâbi idi; laiklik ilkesinin ihlâl edilmemesi esastı. TRT’nin 1991 yayın planında dinî yayınla amaçlananlar şöyle sıralanıyordu: “Laik dünya görüşünün benimsetilmesi, Atatürk ilkelerine bağlılığın canlı tutulması, Atatürk ülküsünün kökleştirilmesi...”
Din dışı amaçlarla gerçek anlamda dinî yayın söz konusu olur mu? Bu anlayış bir sürü kısıtlamayı da beraberinde getiriyordu. Kur’an dahi bu amaçla sansürlenerek okunabiliyordu. Programlarda yer alan kişilerin devlet memurları kıyafet yönetmeliğinde belirtilen görünümde olması, dinî müzik ve ilahi okuyacakların devlet memuru kıyafeti taşımaları gibi şartlar da vardı.
Camilerden naklen yayından korkuluyordu, bu korku yayın planında şöyle ifade ediliyor: “Mevlid programları, toplumumuz tarafından hoş karşılanmayacak genel anlayışa aykırı hususlar ile yoğun çocuk görüntüleri çıkarıldıktan sonra yayınlanacaktır.”
Bu işi yapabilecek bir “dinî yayın” kadrosu oluşturulduğu gibi, konuşmacıların dinî mevzular yerine yurtdaşlık bilgisi konuları içinde kalmaları durumuyla karşı karşıya kalınıyordu. Tabiatıyla çok sayıda emekli asker “dinî yayın” konuşmacısı olarak ekranı dolduruyordu.
O günler hayli gerilerde kaldı. 1990’larda devlet tekeli kırıldı, şimdi çok sayıda televizyon yayını var. Bugün manzara nasıl?
Dinî yayın TRT çizgisinden muhteva olarak hayli ileri gittiyse de şekil olarak pek fazla değişmedi. Dekorları, sunuşu, konuşmacıları, üslubu pek fazla değişmeyen bir ramazan yayıncılığı. Ramazan ayını dinî bilgi bombardımanına dönüştürmek yayıncılığın özü ile bağdaşmaz. Din hayatın her alanının kuşatır, dini yayıncılık bu kuşatıcılığı yakalayamazsa donuklaşır. Yayıncılık doğrudan konuşarak değil, dolaylı ifadeyle tesirini güçlendirir. Bir vaaz televizyonu olabilir; hoca efendiler bu televizyonda cami kürsüsünde olduğu gibi konuşabilir, fakat maksat bu değilse, yayıncılığa bir canlılık katmak gerekmektedir.
Bu ekseriya mekân etkisi ile sağlanmaya çalışılıyor. Dinî mekânların etrafında ramazan yayını yapmak güçlü bir alışkanlık. İstanbul’da Eyüp Sultan, Ankara’da Hacı Bayram...
En ucuz maliyetli yayın dinî yayın olmalı. Çünkü her şey muayyen, hareket yok, sürpriz yok. Konuşmalar, arada bir iki müzik... Bir ay böylece geçiyor. Yayının doğrudan bilgilendirme aracı olmadığının farkına varılamıyor. Dinî yayınlarda sadece akla değil, hisse, kalbe yönelmenin yolu bir türlü bulunamıyor... Ramazan hassasiyeti içinde oruçlu seyircinin gönlüne pek fazla dokunulamıyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.