Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Salahaddin’den Yavuz’a!

Salahaddin’den Yavuz’a!

Gençliğimizde bizi etkileyen önemli çalışmalardan birisi Feridun Fazıl Tülbentçi’nin ‘Kahramanlar Geçiyor’ adlı radyo konuşmalarından derlenmiş eseriydi. Kitabına ‘kahramanlar geçidi’ adını verseydi statik bir isim olarak kalırdı. Fiil kipiyle adını ‘Kahramanlar Geçiyor’ şeklinde kullanması kitaba hareket, revnak, hararet ve dinamizm katıyor. Bu kahramanlık öykülerinin devam ettiğini gösteriyor. Tarihten günümüze açık bir kapı ve pencere bırakıyor. Bununla birlikte Feridun Fazıl Tülbentçi belki de meçhul kahramanlardan da bahsediyor. Bununla birlikte bizim kahramanları kayıt altına alacak, ondan öteye küme halinde dikkatlere sunacak tematik bir çalışmaya ihtiyacımız var. Jön Türk olmasına rağmen Cemaeddin Afgani’den daha sağlam İttihad-ı İslamcı olan Namık Kemal bu vadide ölü sineleri harekete geçirecek ve ruhları diriltecek öncü kuşağın dizisini ve kahramanlarını kaleme almıştır. Tek başına bir ordu gibi hareket etmiştir onu yaşadığı dönemde dalgalandıran ve atiye taşıyan bu himmetidir. Serinin birinci kitabı olarak Salahaddin Eyyübi’yi düşünüyor ve yazıyor. Bununla üzerimize serpilen ölü toprağını silkelemek ve çeliğe su, küllere ateş vermek istiyor. Tarihten aldığı koru, yalazları yeni nesillere aktarıyor.  Salahaddin Eyyübi ile ilgili küçük risalesini Yeni Asya günlerine birlikte çalıştığımız Latif Salihoğlu hediye etmişti. Lakin kitap özensiz basılmış.  Zaptiye Ahmet gibi himmetli ellere muhtaç görünüyordu. Namık Kemal’in kahramanlar dizisindeki ikinci eseri ise Yavuz Sultan Selim’dir. Tarihteki göz bebeğimiz olan Yavuz Sultan Selim.

Kitap ilave ve eklerinde Ötüken Yayınları’nın Ahmet Yücel (namı diğer Zaptiye Ahmet) tahkikiyle Namık Kemal’in kaleme almış olduğu Yavuz Sultan Selim’i neşrettiğini duyunca görünce gençlikteki heyecanım kabardı ve o duyguları taze olarak yeniden yaşadım. Adeta adı bile iksir tesirinde bulundu ve beni canlandırdı. İçimden, şiddetli bir biçimde kitabı edinme arzusu geçti. Bu arzuya karşı koyamadım.  AK Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın vermiş olduğu pazar günkü Yenikapı’daki iftarını da vesile ederek iftar sonrasında Beyazıt’taki kitap fuarına kadar uzandım. Geç vakit olmasına rağmen kapanmamıştı. Kitabı aldım ve küçük hacimli bir eserdi, aldığım gibi bir solukta ve bir çırpıda okudum. Pazarı pazartesiye bağlayan gece kitabı büyük çapta bitirdim. Kadir Gecesi’nin gününde de tamamını okudum.  Kitabı edinmem ve bir çırpıda okumam bana tefeül verdi. İyimserlik damarlarım yeniden harekete geçirdi. Yavuz ve Salahaddin Eyyübi tarihten günümüze sarkan bir iyimserlik abidemizdir. Hem Bediüzzaman hem de Emir Şekip Arslan  Müslümanların prangası haline gelen ve ellerini kollarını bağlayan yeis ve ümitsizlik haline parmak basar. Prof. Mustafa Budak İngilizlerin Hind Müslümanları nezdinde Mondros Mütarekesi’nin kısmen olumlu akislerine bile tahammül edemediklerini, bunun İngilizleri çileden çıkardığını ifade eder. Hind Müslümanlarının umut kırıntılarını bile yok etmek için bu algının kırılması için seferber olurlar. Bediüzzaman’ın dediği gibi yeis de yani illet ve hastalık, emel/umut ise deva ve manevi tiryaktır.

Peygamberimiz bu münasebette bir aylık mesafeden korku silahı ile mücehhez kılındığını ve yardım edildiğini ifade etmektedir. Moğollar döneminde ise bu tersine dönmüştür.  Müslümanlar İslam’ı bıraktıkları için Moğollar önünde çil yavrusu gibi dağılmışlardır. Korkuları nedeniyle ölüme teslim olmuşlardır. Halbuki İslam onlara korkularını yenmeyi öğretiyor. Hazreti Ömer ve Hazreti Ali’den menkul iki  ayrı rivayette her ikisi de birden, girdikleri savaşları bu sayede kazandıklarını ifade ederler. Kendilerine öz güvenlerinden ve düşmanlarının da kendilerinden çekinmesi ve korkması dolayısıyla savaşa iki puan önde girdiklerini ve psikolojik olarak avantajlı durumda olduklarını belirtirler. Mübarezelerde rakiplerini deviren Hazreti Ali hemen bir tekbir getirirmiş. Mübareze ve karşılaşmalarda neden hep kazandığının sorulması üzerine Hazreti Ali, Allah’a güveninin tam olduğunu ve düşmanının nazarında da vaziyetin böyle bulunduğunu ve dolayısıyla zaferin kendisine yar olduğunu söyler (Emir Şekip Arslan. Limaza Taahhare’l Müslimune ve Limaza Takaddeme Gayruhum, Daru’l Kalem, Şam, s: 143). Yavuz da Hazreti Ömer ve Hazreti Ali’nin kademi üzerine zaferlerini ilahi inayete bağlar. Bu inayet-i ilahiye Müslümanlara özgüven aşıladığı gibi gayri Müslimlerde de güvensizlik doğurur.

Yavuz bir beytinde bunu şöyle ifade eder:

Düşmen-i siyehdil çe dan in halet

Feth-i leşker-i ma zuhur-ı ilahist

Kara günülü düşman benim askerimin zaferlere ulaşmasının, sırf Allah’ın yardımından başka bir şey olmadığını ne bilsin?  

 Namık Kemal’in natamam Osmanlı Tarihi Ziya Nur Bey’e göre bir Osmanlı Şehnamesidir. Namık Kemal’i Yavuz ve Salahaddin’le buluşturan ortak dava İttihad-ı İslam meselesidir. Bana adanan kitaplarının yaşatılması davanın canlı tutulmasıdır. Bu açıdan kahramanlarla alakalı tematik çalışmalar yapılması gerektiği gibi bu davaya adanmış kitapların da tozlu raflardan indirilerek tahkikli olarak yeniden basılması arzumuzdur. Dostlarımızı düşmanlarımızı ve kahramanlarımızı tanımalıyız. Ancak efkar-ı amme ve kamuoyu bu şekilde nakış nakış işlenerek sağlıklı ve ecdadına yakışır hale gelebilir. Çare pusulayı kaybettiğimiz yerdedir.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi