Doktor Sâre Hanım
Bir tanıdığım, Ertuğrul Gâzi Türbesi’ni ziyârete gidince Halime Hâtun’un mezarı dikkatini çekmiş. “Öyle kıymetli bir kadının mezarı niye böyle? Niye eşinden geride kalmış?” diye esef etti.
“Bu ne biçim bir soru? Halime Hatun, Ayşe Fatma soylu bir kadındı. Hayattayken haddini aşmadı ki ölürken aşsın. Mezarından kalksa bu soruyu sorsanız, ‘Bey olan ben değilim; Ertuğrul Beydir.’ diye, size kızar.” dedim.
Geçen sene Aralık ayında, gazeteci Serpil Çevikcan, Sâre Davutoğlu’na, neden röportaj vermeyi sevmediğini sorunca, “Çok ön plana çıkmak, biraz karakterle ilgili bir şey. Sonuçta asıl olan Ahmet Bey.” cevâbını vermişti.
Bilmem hatırlar mısınız, Sâre Davutoğlu hakkında, eşi Başbakan olduğu zaman, Dedem Korkut anlatımıyla “Ayşe Fatma Soylu Bir Kadın” diye, Habervaktim’de bir yazı yazmıştım. “Acaba erken bir yazı mı oldu?” diye düşünmedim değil. Siyâset, o kadar çok hanımı değiştirdi ki böyle düşünmem gâyet tabi idi.
O yazımda, bir kadının hem kendisini evine adamış olmasının hem de ilim tahsil ederek meslek sâhibi olmasının ve bireysel bir duruş göstermesinin çok mühim bir özellik olduğunu ifâdeyle şöyle devâm etmiştim:
“Ben, Sâre Davutoğlu’nu böyle görüyorum. Ayşe Fatma soylu bir kadın olarak. Hem evinin dayağı, yâni orta direği hem de ilim tahsil etmiş bir hanım. Bir ayağı, gelenekte; bir ayağı bilimde. Bir ayağı, bu toprağa basıyor; diğer ayağı, dünyayı dolaşıyor.
Bu sebeple, tahsilli muhâfazakâr kadını lâyıkı vechile temsil ettiğine inanıyorum. Özgün ve kişilikli duruşunu önemsiyorum. Ne eş durumundan makam sâhibi olarak açılışlarda bol bol kurdele kesen politikacı eşlerine ne de başörtü meselesi çözülünce başını örten vekillere ve rektöre benziyor.
Sâre Hanım, bir yandan, eşinin işinin yoğunluğundan dolayı evin babası olacak kadar fedâkâr bir eş ; diğer yandan, sâhiplendiği kongrelerde tebliğ verecek kadar donanımlı bir entelektüel.”
Aradan yaklaşık bir yıl geçti. Sâre Hanım, benim gibi düşünenleri yanıltmadı. Geçen zaman zarfında ön plana çıkmadı. Buna ihtiyaç hissetmedi. Geçen hafta, eşinin başbakanlığı sonrası ilk röportajını Serpil Çevikcan’a verdi.
Bana göre röportajın en ilginç yanı, Sâre Hanım’ın muâyenehânesinde yapılmış olması. Bu röportaj Başbakanlık konutunda da olabilirdi. Ama olmadı. Yâni, eş durumundan gelinmiş bir mevkide değil, kendi kariyer mekânında verdi röportajı. Doktor Sâre olarak. Evet, Sâre Hanım’ın esas kariyeri Başbakan eşi olması değil, doktor olmasıdır.
Sâre Hanım, söz arasında, alternatif tıbba, “tamamlayıcı” tıp demeyi tercih ettiğini belirtmiş. Bâzen, hiç alâkası olmayan bir konuda kullandığımız kelimeler, karakterimizin izini taşırlar.
Târih boyunca kurulan Türk devletlerinde, yöneticiler hep erkeklerdi ama, kadınlar da yönetimde söz sâhibi oldu. Bu söz sahibi oluşta, devletin gidişine tesir eden iki duruş çok mühimdir. Terken Hatun ve Hürrem Sultan misâli “alternatif” olmaya kalkanlar; Altuncan Hatun, Hayme Ana, Halime Hatun gibi tamamlayıcı olanlar. Tamamlayıcı olanlar, eşlerinin önüne geçmediler. Sınırlarını bildikleri gibi iş başa düşünce ellerine kılıç alıp savaşmayı da bildiler.
Eş durumundan siyâset sahnesine çıkan hanımların vazifeleri, eşlerine alternatif olmak değil, destek olmaktır. Bu mânâda, Sâre Davutoğlu’nun şâyân-ı takdir bir duruşa sâhip olduğu muhakkak.
Sözü, Dedem Korkut’a bırakalım:
Ayşe, Fatma soyundan...
Böylesi ocağından
Hân’ım eksik olmasın,
Soyu sopu yaşasın.
Bebekleri yetişsin,
Allah sana da versin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.