Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Gri Dönemin Sonu

Gri Dönemin Sonu

Gri alanın giderek beyaz alanı yuttuğu bir dönemden geçiyoruz. Beyaz alanlar giderek gri hatta siyah alana doğru kayıyor. Lakin bu sünnetullaha aykırı. Bir sosyolojik deyimde şöyle denilmektedir: Bir şey haddini aşarsa tersine döner (iza tevacezeşşey’ü haddehu inkalabe zıddehu). Gri alan tampon bölge veya tarafsız bölgeye de tekabül eder. Günümüzde şer odakları taşıyıcılık görevini üstlenmektedir. Arkasında ise taraftarlar veya iltihaken taraftarlar ordusu vardır. Toplumda hayır ve şer kutupları çarpışır aradakiler veya ara bölümdekiler bu çarpışmaya taraftar olur veya seyreder. Şimdi iyiler aktif değil,  nötr ve pasif haldeler. Potansiyel iyiler de seyirci makamında. Bana değmeyen yılan bin yaşasın havasındalar. Bunlar pasiflikleriyle kötülüğün yolunu döşüyorlar. Ona zafer imkanı bahşediyorlar. Lakin kötülük ve zulüm payidar olmaz akrep refleksinde olduğu gibi sonunda kendi kendini sokar ve imha eder. Kötülüğün tabiatı yok edicidir, sonunda kendisini de yok eder. İyiliğin kötülük tarafından yok edilmesi esasında dayandığı zemini çökertmesidir. Şerrin hakim olması yok olmasını da beraberinde getirir. Denge olmalı ve sağlanmalıdır. Bu da hayrın yeniden aktif hale gelmesiyle mümkündür. O nedenle de gri devrin ve dönemin sonuna geldik. Beden, vücut mikropsuz kalırsa da ölür mikrop istila ederse de ölür. Şimdi vücudu mikrop istila etmiştir. Saf püritenlik de zarar verir.

Biz pasifliğimizle kötülüğün azmasına ve taşkınlığına zemin hazırladık.  PKK’nın azgınlığı ve taşkınlığı vazifemizi yapmamamızdan ve pasif kalmamızdandır. PKK, Türkiye’de dizginleri ele geçirdi. Neredeyse IŞİD üzerinden vesayet sistemi kurmak üzere.  Devlet içi devlet değil devlet üstü devlet haline gelmiştir. Bu açıdan çok rahat bir biçimde Türkiye’de bir PKK vesayetinden bahsetmek mümkün. Siyasi alanı da ele geçirdiler. Şöyle ki artık kimin kiminle koalisyon kurması gerektiğine de onlar karar veriyor. Hükümete ortak olmasalar da pasif kalmayacaklarını ve koalisyon ortaklarını tayin edeceklerini söylüyorlar. Bu ne cüret! Hükümeti veya AKP’yi MHP yerine CHP’ye yönlendiriyorlar. 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen olaylarla ilgili Selahaddin Demirtaş ve şürekasından hesap sorulsaydı bugün gün ortasında IŞİD’ci diye adam kaçıramaz, infaz edemezlerdi. Uludere meselesinden dolayı ilgili ve yetkili olmadıkları halde yaranın kabuk bağlamasına fırsat vermeyerek mütemadiyen kaşıyarak karar alma mekanizmalarını felç ettiler. Türkiye’yi istedikleri istikamete sevk ettiler.  

Ciddiyetten uzak bir biçimde meseleyi basite ala ala azdırdık. Açılım sürecine sadece hükümet bağımlı görünüyor. PKK ise terörist bir zeminden hükümeti terörle suçluyor. Arsızlıkta tüy dikmek ancak bu kadar olabilir. Açılım sürecinde PKK yandaşları kayrılmasına ve başlarının okşanmasına rağmen Selahaddin Demirtaş hükümetin IŞİD unsurlarının veya elemanlarının başını okşadığını ve bu anlamda Suruç’ta suç ortağı olduğunu ileri sürüyor. IŞİD kartıyla terör yapmak için durumdan vazife çıkartıyor. Aynı Selahaddin Demirtaş Suruç olayının Meclis’te görüşülmesi gerektiğini söyledikten sonra Abdullah Gül gibi Türkiye’nin dış politikasını değiştirmesi gerektiğini söylüyor. Kürtçesini bilmem ama Türkçesi Esad’la birlik olalım ve Suriye halkını öldürelim demek istiyor. Ümit Özdağ da aynı paralelde konuşuyor. Ağzınızdaki baklayı çıkartın. Değiştirelim ama neyi ve nasıl? Demek istedikleri Esad’la yeniden gerdeğe girelim, mercimeği fırına verelim. Bazı Kemalistler veya ulusalcılar gibi PKK ile aynı safta buluşalım. Ne kadar da PKK ile aynı kümeye düşme meraklısı varmış memlekette! Hükümet yanlış yapmış ama Esad doğru yapıyor! Allah Esad’la olanların da müstahakkını versin!

Türkiye’nin siyasi istikrarı koalisyon veya yeniden seçim kazanmakta falan değil. Büyüyen PKK yangınını söndürmekte ve felaketini önlemekte. Bu yapılmadıkça diğer bütün meseleler talidir. PKK yandaşı Selahaddin Demirtaş bir adım daha ileri giderek Türkiye’de güvenlik güçlerini ve kolluk güçlerini ve devleti devre dışı bırakarak yandaşlarına öz savunmaya geçme talimatı vermiştir. Öz yönetimin bir boyutu da öz savunmadır. Esasında söylediklerinde bir doğruluk payı var. Bu da IŞİD’i değil de PKK ve HDP’yi kayırma ve palazlandırma gafletimizdir. Oysa ki skala biçiminde İslam aleminin ve Türkiye’nin düşmanları;  Apo, Bağdadi, Salih Müslim ve Selahaddin Demirtaş gibilerdir. Türkiye’yi yönetenler görevlerini savsaklayarak ülkeyi yeniden 12 Eylül öncesi şartlara yuvarlamışlardır. Düşük yoğunlukta seyreden terör eylemleri kitleselleşme ve satha yayılma istidadı kazanmıştır.

Demirtaş, suret-i haktan görünerek de devletin Suruç’u koruyamadığını varsaymaktadır. IŞİD’e karşı kendilerini panzehir sayıyorlar. Halbuki, IŞİD kendi içinde hatırı sayılır bir Kürt varlığı barındırıyor. Zaten PKK seküler bir IŞİD örgütüdür. Başı görüldüğü yerde ezilmelidir. Esad gibi kendisini bölgenin laik gücü ve muhafızı atamak istiyor. Böyle yaparak Türkiye’yi taciz ediyor ama bir taraftan da suyu ısınıyor, miadı doluyor.    

Gri dönemin sonu göründü. Aksi halde sokakta PKK tarafından avlanacağız. Artık yumuşak güç fayda etmiyor. Deniz bitti.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi