Kamil manada takvayı kazanmalıyız
Kıymetli kardeşlerim, muhiblerim, mahbublarım! Bir kere dünyaya geldik, yakayı ele verdik artık. İslamiyet’i mutlaka çok iyi yaşamak mecburiyetindeyiz yoksa ateşte azap olunmak kaçınılmaz olur. Fudayl ibni Iyâz (Radıyallâhu Anh): “Dünya kapısından içeriye dalıvermek kolaydır ama dışarıya selametle çıkmak güçtür” buyuruyor.
Zaten gönderirken bize sormadılar, biz kendimizi bu fırtınalı okyanusta bulduk, şimdi tek derdimiz iman, amel-i sâlih ve takva sefînesine binerek âhiret limanına iman selametiyle çıkmak olmalıdır.
Çoluk çocuğumuzu, eşlerimizi, akrabawwmızı, konu komşumuzu, sevdiklerimizi hatta bütün insanlığı bu hususta uyarmalı ve gayrete getirmeliyiz.
KURTULUŞ GEMİSİ
Büyük Veli Nehrecûrî (Kuddise Sirruhû): “Dünya deniz, âhiret sahil, gemi takva, insanlar da yolcular” buyurarak bizlerin dikkatini sefîne-i necâtın takva olduğuna yani kurtuluş gemisinin haramlardan sakınmak olduğu hususuna çekmiştir.
Mahfuz (Rahimehullâh): “Takva ilk önce haramlardan sonra şüpheli şeylerden bunların ardından da fuzûlî şeylerden sakınmaktır” buyurarak takvanın farklı mertebelerine dikkat çekmiştir.
Efendi Hazretleri ise: “Şirkten sakınmak, haramlardan sakınmak ve müsivâdan yani Allâh-u Te‛âlâ’nın gayrı her şeyden kalbi korumak” şeklinde merâtib zikrederdi, biz de size bunu uzun uzun izah etmiştik.
Bu üç mertebeyi kesbeden kula hiçbir şey zor gelmez.
KÖTÜ BİR ZAMAN
Velilerden biri: “Âgâh ol ki isteğine ancak sabırla ulaşabilirsin, Takva ile de demirler, bile senin için yumuşar” buyuruyor. Takva hakkında çok tarif varsa da Ömer ibni Abdilaziz (Radıyallâhu Anh)ın “Takva insanı haramlardan ve şüphelilerden alıkoyar” sözü en şumüllüsüdür. Rabbim cümlemize kâmil manada takvayı kazanmayı nasip eylesin, sadece bu rivayetleri konuşup aktarmakla yetinmeyerek zamanımızı şerli kılmaktan muhafaza eylesin. Ebû Hâzım el- Mekkî (Kuddise Sirruhû) bu konuda: “Şayet icraat yerine lafla iktida edilen (peşinden gidilen) ve amel yerine ilimle (bilgiyle) kanaat olunan (yetinilen) bir zamanda yaşıyorsan, en berbat insanlar arasında ve kötü bir zamanda yaşıyorsun demektir” buyuruyor.
HELAK OLACAKLAR
O halde hepimiz hemen tevbe etmeli, özellikle bir vakit dahi kazaya namaz bırakma günahından çok pişman olup kazalara başlamalı, küçük, büyük tüm günahlara nâdim olmalı ve tevbeyi tehir etmemeliyiz.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Tehirciler (tevbeyi geciktirenler) helak oldu” buyurarak hemen tevbe etmeyenlerin tevbesiz ölerek helak olacaklarını bildirmiştir.
İmâm-ı Ğazâlî (Rahimehullâh): “Ey nefsim! Sonra tevbe ederim ve iyi ameller yaparım diyorsan ölüm daha önce gelebilir, o zaman pişman olup kılarsın. Yarın tevbe etmeyi bugün tevbe etmekten daha kolay sanıyorsan aldanıyorsun” buyuruyor.
iHLAS VE SAMiMiYET
Rivayete göre; sahabeden Abdullâh (Radıyallâhu Anh) sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti. Burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi, köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi.
HER ŞEYİNİ VERDİ
Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah (Radıyallâhu Anh) yaklaşıp sordu:
“Ey köle! Bugünkü yiyeceğin ne kadardı?” “İşte bu üç parça ekmek.”
“O halde neden kendine hiç ayırmadın?” “Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim.”
“Peki sen ne yiyeceksin şimdi?”
“Oruç tutacağım.” Bunun üzerine, Abdullah (Radıyallâhu Anh) köleye sahibinin evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı ve hem köleyi âzad etti, hem de hurmalığı ona hediye etti. Cömertliğiyle meşhur Abdullah (Radıyallâhu Anh)a kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatırdı. “Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek yedirmiş, sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini bahşetmişsin” dediklerinde, şu karşılığı verirdi: “Fakat o elindeki her şeyi verdi, ben ise elimdekinin bir kısmını.” İşte mesele bu, mesele ihlas ve samimiyet.
TEFAÜL YAPMAK HAKTIR
TE FÂÜ L meselesi haktır, yani sahibinin Allâh-u Teâlâ katında değeri sabit olan bir kitabı rastgele açarak
sağ sayfadan mana çıkartmak demektir. Hâce Muhammed Pârisâ (Kuddise Sirruhû) son sefer hacca gidecekken
Mesnevî kitabıyla tefâül yapmıştı, hayırlı işaret alınca sefere çıktı. Mekke’nin vazifelerini tamamlayınca Medîne’ye
vardığında ziyareti tamamlar tamamlamaz vefat etti ve Hazreti Abbas (Radıyallâhu Anhümâ)nın kubbesinin
ardına defnedildi. Yani tefâül meselesi bizim büyüklerimizin âdetlerindendir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.