Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Cevdet Paşa’nın fıkıh üstü Medeniyet-i Cedide’si

Ahmet Cevdet Paşa’nın fıkıh üstü Medeniyet-i Cedide’si

Ahmet Cevdet Paşa, İslâm medeniyetinin bedeviyetten hadariyete geçerek tekamül ettiğini söyler ve İbn-i Haldun’un medeniyet teorisinden hareketle medeniyeti toplumların devamlı değişerek geçti¬ği bir merhale olarak târif eder.

Batı medeniyetinden alınan ilimleri ve bunların metodlarını “usûl-i cedide” ile almak gerektiğini savunur. Bu metoda karşı çıkanları, bütünüyle eski durumu savunanları “mutaassıp” ve “efkâr-ı atîka eshâbı” ifadesiyle tenkid eder: “Fikir üreteceksek asra uymalı ve asra mütehammil olmalı.”

Bu düşüncelerinden dolayıdır ki ilmî, siyasî ve idarî vazifeleri sırasında Batı medeniyetini taklit taraftarları ile her türlü değişikliğe karşı çıkan “mutaassıplarla” mücadele etmiştir. Muhafazakâr bir Osmanlıcı olmasına ve medeniyet görüşlerinin ağırlık merkezinde İslâmî fıkhının bulunmasına rağmen yüzeyden bakınca bazı görüşleriyle Tanzimat’ın ilerlemeci anlayışıyla benzerlik düşüncesi uyandırır.

PAŞA’YA GÖRE İSLÂM MEDENİYETİ TECEDDÜDLE CANLANIR

Ona göre medeniyetler yoktur, medeniyet vardır. Medeniyet hamlelerinin her sahasında teceddüd (yenilik) yapılabilir. Teceddüde, yâni yeniliğe tâbi tutulmasına inandığı Osmanlı Devleti’nin maddî cihetten Batı karşısında geri kaldığını, dolayısıyla İslâm medeniyetinin maddî tezahürlerinde de gerileme olduğunu, duraklamanın altında her sahada çağın icaplarını yerine getirememenin, ilim ve maarife gereken ehemmiyeti göstermemenin ve Batı dünyasını iyi tanımamanın yattığını söyler.

Bu kaygıyladır ki terakki (ilerleme) fikrini zamanın değişmesiyle anlamaya çalıştığı söylenebilir. Dolayısıyla İslâm medeniyetinin maddî tezahürlerinde geri kalmasını da bu sebeplerle açıklamaya çalışır.

Bugün bir hayli İslâm medeniyet tasavvurlarının teati edildiği vasatta Cevdet Paşa’nın medeniyet fikrini İslâmcı-eklektik olarak târif edenler var. Zamanında onun medeniyet görüşü hakkında en çarpıcı tesbiti âmâ üstad Cemil Meriç yapmıştı:

“Önce devlet kurulur, insanlar düşman korkusundan âzad olurlar. Sonra ‘ihtiyacat-ı beşeriyelerini tahsile’ ve ‘kemalât-ı insaniyelerini tekmile’ koyulur, yani medenileşirler. Demek ki, medeniyetin iki unsuru var: beşeri ihtiyaçların (bunlara maddi ihtiyaçlar da diyebiliriz) giderilmesi ve ahlak ve zeka bakımından olgunlaşma. İnsanlar bedeviyetten hadariyet ve medeniyete geçerler. Medeniyet ne bir ülkenin imtiyazıdır, ne bir kavmin. Paşa’ya göre, büyük medeniyetler ‘ulûm ve sanayi’leri, maarifleri ve bunca tecemmülat (eşya ve levâzım) ve tekellüfat (zahmetli işe katlanma, özenme)ve letaifleriyle (ruhun mânevî unsurları) beraber kıtaat-ı arzda (dünyanın her kıtasında) yer değiştirirler.(Umrandan Uygarlığa)

“ARÛS-U MEDENİYET” İN HÜVİYETİ KİME AİT?

Bu tesbitlerden çıkan şudur: Paşa, medeniyetin kaynağını doğrudan doğruya Medine’ye, yâni İslâm’ın oluşturduğu ilk hayat ve şehir tasavvuruna bağlamıyor. Önce ve sonra insanlık şu veya bu şekilde bedevilikten hadariliğe doğru farklı muhtevalarda da olsa tekamül etmiştir. Fakat hadariliğin İslâm’la daha kemâl noktasına ulaştığına inanır ve bu esaslarda kalarak tecditten yanadır.

Hülâsa edersek; Osmanlı Devleti’nin yaşaması ne yeniliklere karşı direnmeyle, ne de Batı’yı olduğu gibi taklitle mümkündür. Gaye, kendi ölçülerimiz zemininde Batı’dan alınacak yeni ilmi ve teknolojik imkânlarla canlanmaktır. Öyle ki medeniyeti  “arûs” a, yâni geline benzetmesi önce tuhafımıza gidiyor ama son tahlilde onun medeniyet anlayışının zemininde İslâm fıkıh ve geleneğinin yer aldığını unutmamak gerek. Yine âmâ üstadı dinleyelim:

“Medeniyeti geline benzetiyor paşa diyar diyar dolaşan bir geline. İlm-i tarihin haber verdiği asırlardan mukaddem Hindistan'da... mahrem-i halvetsaray-ı havas (Allah yolunda olanların derûnuna yerleşmek) oluyor: Arûs-u medeniyet. Oradan Bâbil'e ve Mısır'a geçiyor. Sonra Yunanistan'a uğruyor nâzenin. Keşf-i nikab ve selb-i icab ü hicab ile (zorla, rızası olmadan) açılıp saçılarak herkese gösteriyor kendini, çarşıda-pazarda dolaşıyor. Yunanistan yıkıldıktan sonra İskenderiye'ye otağ kuruyor. Ama eskiden âlüfte (alışmış) olduğu Kıbt kavmine yüz vermiyor bu defa. Tedarik etmiş olduğu nev-âşinâyân-ı (yeni tanıdık) Yunan ile bir müddet, diyar-ı Mısır’da tertib-i bezm-i kermakerem-i (ululukla lütuf etmek) ülfet ettikten sonra, hıtt-i Irak’da (Irak memleketinde) boy gösteriyor. Ve bir müddet elbise-i hadray-ı İslâmiye (İslâm’ın yeşil elbisesi) ile aktâr-ı Şarkiye’de (Şark’ın değerlerinde) dolaşarak Mısır ve Garb yoluyla yine Avrupa kıt’asına çekilip orada payend-i istikrar dest-küşa-yı intişar (karar kılıp, el açarak yayılmıştır) olmuştur. Bundan sonra hangi tarafa gideceği ve ne renklere gireceği ve nasıl câmeler (elbiseler) giyeceği Allah'a malum.” (Umrandan Uygarlığa)

Hangi şart ve mânada böyle bir medeniyet târifi yaptığını anlamakta zorlandığımız Cevdet Paşa’yı bu görüşleriyle “mazur” gören günümüz medeniyet mütehassıslarının tenkidleri ayrı bir mevzu... Arûs-u medeniyetin hüviyeti var mı, sahibi kim?

Yukarıdaki görüşlerinde eklektik ve ilerici unsurlar var. Fakat onun “devlet” , “siyaset” ve “adalet” mevzularındaki kavramlarına dikkat edildiğinde medeniyet anlayışının zemininde Batı’nın seküler ilerlemeci anlayışına sahip olduğu söylenemez. İslâmî esasları ve geleneği bütünüyle terk edelim düşüncesi yoktur. Zamanın ihtiyaçlarına göre yapılması gerekli olanları sıkı bir tecdide tâbi tuttuktan sonra İslâm medeniyet hamlesine dahil edilmesini ister.

Ona göre İslâm medeniyetinin yükseldiği muhteşem asırlarda Batılı toplumlar vahşet içinde yaşıyorlardı. Haçlı seferleri ve normal münasebetlerle İslâm medeniyetini tanıyıp, ilim ve maarifi alarak geliştirdiler. Devlet-i Âliye’nin geri kalmaya başladığı asırlardan itibaren bu sahada güçlerini artırdılar.

CEVDET PAŞA: “ISLAHATÇILARIN MEDENİYET ANLAYIŞI YANLIŞTIR”

Savaşlardaki mağlubiyetler, iktisadî hayatın bozulması Islahat hareketlerinin yapılmasını zaruri kıldı. Fakat Islahat Hare¬ketleri’nde çok yanlışlar yapıldı. Islahatçıları tenkid ettiği düşüncelerinden birkaç satırı Tezâkir (1-12) cilt: 1’den okuyalım:

“Ol asırda Devlet-i Aliyye'ce bir yeni medeniyet yoluna gidilmek ve asâkir-i mualleme (tâlim görmüş askerler) tertib edilmek elkarı zuhur (ihtiyacı ortaya çıkmak) etmiş idi. Lakin işin başından başlanmayıp kuyruğundan tutulmuş ve binanın temeline bakılmayıp saktın nakşına özenilmiş yani Frengistan'da münteşir olan fünûn ve sanâyiin neşr ve tervicine himmet olunmak (kıymetini artırmak) lâzım gelür iken enhâr-ı medeniyyetin (medeniyet ırmaklarının) getürdüğü hass ve hâşâk-ı israf (israf çöplüğünü teşvik etmek) ve sefâhete aldanılmış idi. Ol vakit ise İstanbul halkı pek mütesallib (dinine bağlı kimse) ve mütaassıb oldu¬ğundan tabaka-i ulyâda (yüksek sınıflarda) bulunan me'mûrînin (memurların) bu reftârmdan (gidişinden) nefret ederek her dürlü muhdesâttan (şeriata dayanmayan yeni oluşturulan şeyler) ürkmeğe ve tarz-ı cedîd üzere yapılan ebniyeyi (binaları) bile kerih (fena) görmeğe başlamışlar idi.”

TAKLİTÇİ DEĞİL, YENİLİKÇİ İSLÂM MEDENİYETİ TARAFTARI

Görüldüğü üzere, Tanzimatçıların anladığı mânada taklitçi bir teceddüd yanlısı değil. Fikirlerinin zemini İslâm’ın esaslarıyla kaim. Bu sebeptendir ki Mustafa Reşit Paşa’nın yolunu takip eden Avrupacı yenilikçi bürokrasiyle Islahat mevzuunda anlaşamamıştır.

Ona göre Islahatçılar problemleri çözmeye çalışmak yerine sathî tedbirlere başvurdular. Batı’nın asıl üstün olduğu sahalardaki ilimlere önem vererek fen ve fünunu geliştirmek ve Devlet-i Âliye ile Batı arasındaki mesafeyi kapatmak gibi problemlere hiç yaklaşmadılar. Koyu bir taklitçiliğe saplanıldı.

Bir başka medeniyetle irtibat kurarken ve o medeniyetten bazı şeyleri alırken terkedilmeyecek olan temel unsurlarımız vardır. İtikat,  ahlâk, gelenek gibi unsurların asla değiştirilemeyeceğini söyler. Başka milletlerin âdetlerini sahiplenmek yanlıştır. En önemlisi de devletin esaslarında ve siyasetinde tecdit edilmiş fıkıhın değiştirilmesine taraftar değildir.

MEDENİYET TASAVVURUNDA ZEMİNİ İSLÂM’DIR

Bugün âcil ihtiyacımız olan İslâm medeniyet tasavvuru tâlimi için Cevdet Paşa’dan temin edebileceğimiz düşüncelerin hülâsası şöyle:

Başka bir medeniyetle alışveriş yaparken, kendi medeniyetimizin hukuk, yâni fıkıh sistemi muhakkak ki korunmalı. Farklı ihtiyaç ve şartların neticesinde ortaya çıkan hukuk sistemi, başka bir medeniyetin insanlarına tatbik etmeye çalışmak, o milleti ve medeniyeti mahvetmek demektir.

Batı’dan alınacak olan yenilikler İslâm medeniyetinin temeli olan İslâm Şeriatına uygun olmalı. Başka bir medeniyetin mensupları için iyi olan, İslâm medeniyetinin mensupları için zararlı olabilir. İslâm medeniyeti devlet, din, gele¬nek, ilim ve hukuk gibi esaslarıyla Batı medeniyetinden farklıdır.                                                                                         

Hâsıl-ı kelâm; medeniyetin, başka ülkeleri işgal edip sömürerek gelir kaynaklarına el koyanların, bomba yağdıranların, kadın-çocuk ayırmadan toplu katliamlar yapanların ruhsuz fen ve teknolojisi olmadığına inanan biz şimdi Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet münevveranından daha şuurlu olmak durumunda değil miyiz?
-------------------------------------------------

MEDENİYET DERGİSİ “TERKİP VE İNŞA” 5. SAYIYAY ULAŞTI
                                                                                                                               
Fikir Teknesi Yayınları’nın kurucusu Haki Demir’in koordinatörlüğünde çıkan ve her sayısı medeniyet dosyası olan olan “Terkip ve İnşa” dergisinin Ağustos 2015 / 5.sayısının mündericatı şöyle:

Adnan Köksöken / Takdim

Haki Demir / İlimlerin Tasnifi

Atilla Fikri Ergun / İlimlerin Tasnifi ve Gazalî’nin İki Yönlü Yaklaşımı

Metin Acıpayam / Kadim Müktesebatımızda İlimlerin Tasnifi

İbrahim Sancak / Bilgiye Mühür Vurmak, “İlimlerin Tasnifi”

Ahmet Doğan İlbey / Ahmet Cevdet Paşa’nın Fıkıh Üstü Medeniyet-i Cedide’si

Nurettin Saraylı / Dünya Bilgi Müktesebatını İhata Edecek Tasnif

Ebubekir Sıddık Karataş / Tasnif Yoksa Terkip Mümkün müdür?

Faruk Adil / Ana Tasnif, İlim Mecraları

Selahattin Adanalı / Epistemolojik İşgalden Kurtulmanın Yolu

Çağatay Haznedaroğlu / Matematik: Epistemolojik İşgalin Uç Beyi

Ali Nesin ile Mülakat -Metin Acıpayam-

Ahmet Selçuki / Tasnif Yoksa “İtimat Mercii” Yoktur

Abdullah Tatlı / Kur’an İlimleri Mecrası

Ahmet Kamil Tuncer / Tevhid İlimleri Mecrası

Alihan Haydar / Beşeri İlimler Mecrası

Ramazan Kartal / Müspet İlimler Mecrası

A. Bülent Civan / İlimlerin Tasnifi ve Terkip Üzerine Düşünceler

Mustafa Karaşahin / Müktesebatın Tedvini İçin Tasnif Şarttır

Rıfat Boynubükük -Kitap tanıtımı- “Zaman, Mekan, Varoluş”

İrtibat için
Telefon: 0507 465 58 88
metinacı[email protected]  / [email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi