Ölüm bizi uyandırmadan biz uyanalım
Artık kendimize sahip olalım, amellerimize mukayyet olalım. Yarın kabirde, âhirette hem kendimiz mahcup olmayalım, hem daha şimdiden Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i, sahâbeyi, mürşidlerimizi ve dostlarımızı utandırmayalım, çünkü onlar bizim amellerimizden haberdâr edilmektedir.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in buyurduğu gibi: “Yaşadığınız gibi öleceksiniz, öldüğünüz gibi de diriltileceksiniz.”
Rabbimiz iman ile yaşayıp iman ile ölmeyi nasip eylesin. Âmîn! Önümüzde ölüm gibi bir hakikat varken nasıl oynarız, oyalarınız da ona hazırlanmayız?!
“Keşfü’l-kulûb”de zikredildiği üzere; Hasan-ı Basrî (Radıyallâhu Anh) der ki: “Ölüm dünyanın bütün rezilliklerini ortaya çıkarttı da akıl sahipleri için onda zevk alınacak bir şey bırakmadı.”
Hazreti Ali Efendimiz (Radıyallâhu Anh)ın ashâbından Rebî ibni Haysem (Radıyallâhu Anh): “Kişinin beklediklerinin içerisinde ölümden daha hayırlısı yoktur” demiştir.
Hikmet ehlinden bir zat dostlarından birine gönderdiği mektubunda şöyle diyordu: “Ey kardeşim! Ölümü arayıp da bulamayacağın diyara (âhirete) göç etmeden önce bu dünyada iken ondan sakın, hazırlıklı ol.”
CENAZEDE BİLE GÜLEBİLİYORUZ
İbni Sîrin (Rahimehullâh) yanında ölüm anıldığı zaman bütün âzâları sanki hayatiyetini kaybetmişçesine donakalırdı. Ömer ibni Abdilazîz (Radıyallâhu Anh) her gece âlimleri toplar, beraberce ölümden, kıyametten ve âhiretten bahseder, sonra da sanki önlerinde cenaze varmışçasına ağlarlardı.
Görüyorsunuz, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den sonraki 100 yılın müceddidi kabul edilen ve rütbesi dört büyük halifeden sonra gelen bir zat ölüm korkusuyla nasıl ağlıyor, ağlıyor çünkü Rabbini tanıyor, tanıdığı için de korkuyor. Bizim gibi Rabbinden gâfil olanlar da cenazede bile gülebiliyor, ölüm bizi uyandırmadan Rabbim bizi uyandırsın. Âmîn!
AYAKTA UYUMAYI BIRAKIN
Tavşan gibi ayakta uyumayı bırakalım, kendimize sahip olalım, amellerimize mukayyet olalım, yarın kabirde, âhirette hem kendimiz mahcup olmayalım, hem daha şimdiden Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i, sahâbeyi, mürşidlerimizi ve dostlarımızı utandırmayalım, çünkü onlar bizim amellerimizden haberdâr edilmektedir.
Nitekim İmâm-ı Ğazâlî (Rahimehullâh) şöyle anlatır; Amr ibni Dînâr el-Mekkî (Rahimehullâh) der ki ‘Ölen her kişi kendisinden sonra ailesinin neler yaptıklarını, kendisini nasıl yıkadıklarını ve kefenlediklerini bilir. Kabrinden onları seyreder durur.”
AMELLERİMİZİ GÖREBİLİYORLAR
Mâlik ibni Enes (Radıyallâhu Anh) demiştir ki: “Bana ulaşan haberlere göre müminlerin ruhları serbest bırakılır, onlar diledikleri yere giderler.”
Hâkim (Rahimehullâh)ın rivayetine göre Nûman ibni Beşîr (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şu minberde şöyle buyurduğunu işittim: ‘Dikkat edin! Dünyadan geriye kalan (zaman) bir karasineğin havada dolaşması (ve ölmesi) kadardır. Kabirdeki arkadaşlarınız hakkında Allâh’tan korkun, kötü işlerden sakının, zira amelleriniz onlara gösterilmektedir.’”
Deylemî (Rahimehullâh)ın Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Kötü amellerinizle ölülerinizi utandırmayın, çünkü yaptıklarınız kabirdeki dostlarınıza iletilir.”
DİLİMİZİ ZİKİRLE ISLATALIM
Ölümü düşünen ve imanını kurtarmak isteyen kişi dâima zikretmeli, özellikle de tevhid zikrine devam etmelidir. Çünkü Efendi Hazretleri’nin “Nefehât-ı Şerîfe”den naklettiğine göre; kişi 104 kitabı ezbere bilse bile ölüm sekerâtının şiddetinden hepsini unutur ancak hâl-i hayâtında ve sıhhat-i bedeninde dili Allâh-u Teâlâ’nın zikriyle ıslak kaldıysa, o zikir ondan zâil olmaz. Yine de biz kimin ne halde olduğunu bilemeyeceğimizden dolayı ihtizar halinde olanlara tevhid zikri telkin edelim, sağ iken zâkirlerden değilse o anda alması pek zor olur ama yine de biz telkin yapmalıyız. Ne mühim bir meseledir ki bu zikirle ölenin cennete gireceği kesin oluyor.
Nitekim Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh) der ki: “Son anlarını geçiren birine, ‘Lâ ilâhe illallâh’ zikrini telkin edin. Çünkü dünyadaki son anlarını bu kelimelerle bitiren kişinin, âhiretteki azığı (mükâfatı) muhakkak cennet olur.”
Hazreti Ömer (Radıyallâhu Anh) ise şöyle demiştir: “Ölmek üzere olan hastalarınızın yanlarında bulunun, onlara Allâh’ı hatırlatın. Çünkü onlar, sizin göremediklerinizi görürler. Onlara, ‘Lâ ilâhe illallâh’ zikrini telkin edin.”
İHLAS KELİMESİ AFFETTİRDİ
Beyhakî (Rahimehullâh)ın rivayetine göre Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğunu işittim: “Bir gün, Azrâîl (Aleyhisselâm) ölmek üzere olan birinin yanında hazır bulunduğu bir sırada kalbini yokladı, orada bir şey bulunmayınca çenesini ayırarak diline baktı. Onu, ucu bir tarafa yapışmış, Kelime-i Tevhid’i söylerken buldu. İşte o adam, ihlâs kelimesini (Lâ ilâhe illallâh zikrini) söylemesi sebebiyle affedildi.”
Şimdi bu rivayetleri duyan birisi nasıl gafletle yaşar, zikirsiz nasıl durur, salih amellere karşı nasıl gâfil olur da her an ölebileceğini düşünmez?!
Mevlânâ (Kuddise Sirruhû) ne güzel buyurmuş:
“Akıp giden zaman içinde bir kafesteyim,
Her türlü amelde çok âhesteyim.
Kabrim beni bekliyorken, dünyalık hevesteyim,
Uyandır artık yâ Rab! Belki son nefesteyim.”
GÜNAHLARA AĞLAMALIYIZ
Son nefesi, ölüm sekerâtını ve kabir ahvâlini düşünen kişi kabristanları çok ziyaret ederek keyfini kaçırmalı, günahlarını düşünerek ağlamalı, âh-ü vâh etmelidir.
Yunus Emre (Kuddise Sirruhû)nun buyurduğu gibi: “Aşık Yunus eder âhı, Göz yaşı döker günahı.”
Sahâbe-i kirâm, hulefâ-i râşidîn hazarâtı bu yüzden ağlarlardı, nitekim Tirmizî (Rahimehullâh)ın rivayetine göre Osman ibni Affan (Radıyallâhu Anh) bir kabrin başına oturduğu zaman sakalları ıslanana kadar ağlardı. Kendisine “Ey Osman! Neden cennet ya da cehennemden bahsedildiğinde ağlamıyorsunuz da bir kabrin başına oturduğunuz da ağlıyorsunuz?” diye soruldu.
Hazreti Osman (Radıyallâhu Anh) şöyle cevap verdi: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: ‘Kabir, âhiret yolculuğunun ilk konağıdır. Eğer kişi buradan kurtulursa artık gerisi kolaydır. Yok, kurtulamazsa gerisi çok çetindir.’”
FIRSATLAR KAÇIYOR
“Keşfü’l-kulûb” isimli eserde zikredildiğine göre Amr ibni Âs (Radıyallâhu Anh) bir kabristanlığın yanından geçmekte iken kabirlere doğru baktı. Sonra atından indi ve iki rekât namaz kıldı. Kendisine: “Bu hareket, bugüne kadar hiç yapmadığınız bir şeydi, şimdi neden yaptınız?” diye soruldu.
Amr (Radıyallâhu Anh): “Evet, kabir ehlini düşündüm. Onlarla amel arasındaki engeli hatırladım. İşte bu iki rekâtlık namazla Allâh’a yaklaşmayı istedim” dedi.
Görüyorsunuz ne akıllı insanlar, hemen salih amele koşuyorlar, öldükten sonra bu fırsatlar bir daha ele geçmez.
GERİ DÖNÜŞ YOK
Rivayete göre salihlerden biri geçmiş büyüklerden birini mana âleminde görüp halini sorunca o zat: “Siz amel imkanına sahipsiniz ama buranın ciddiyeti hakkında ilim sahibi değilsiniz. Biz ise ilim sahibiyiz yani gerçeği anladık fakat amel edemiyoruz” diye cevap verdi. Burası dünya, şu anda amel etme fırsatımız var, geçenleri kaza etme imkanımız var, abdestte, namazda, zekat hesabında bir yanlışlık yapsak telâfi imkanı var, şimdi ölsek bütün bu imkanlar bitecek, geri dönüş yok, tevbe kapısı kapandı, orada telâfi imkanı kalmadı, ateşte yanmak… Buna kim dayanacak?!
Akıllılar hep bunları düşündüler, her işten mana çıkardılar, dünyada karşılaştıkları her bir hâdiseyi âhiret gözüyle değerlendirdiler, onun için kâr ettiler, kaybetmediler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.