GAZAP VE OFKEYi TERK EDiN
Size de kendime de ilk ve en önemli tavsiyem gazap ve öfkeyi terk etmek, sinirlenmemek, insanları kırıp geçirmemek, hilim yani acele etmeme ve yumuşak huyluluk vasfını takınma hususunda olacaktır. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Halim selim kimse az kalsın peygamber olacaktı” hadîs-i şerifi ile bu vasfın önemine dikkat çekmiş, “Öfke imanı bozar” hadîs-i şerifi ile de sinirlilik halinin zararına tenbih buyurmuştur.
DİNDEN İMANDAN EDER
İmanı bozan bir sıfattan daha zararlı ne olabilir? Gerçekten öfkeli insanın sinirlendiği zaman kendisini dinden imandan edecek nice sözler sarf ettiği hepimiz tarafından müşahede edilmektedir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendisinden nasihat isteyen bir zata: “Gazaplanma” buyurmuş, ikinci ve üçüncü defalarda istediği nasihatlere cevaben yine: “Öfkelenme, sinirlenme ki cennetlik olasın” buyurarak sinirlilik halinin insanın cennete giden yolunu vurduğuna dikkat çekmiştir.
SOFRAYI KALDIRIP GÖTÜRÜRDÜ
Rahmetli Hacı Bilal çok âlem adamdı. Efendi Hazretlerimiz, vefatından sonra bile “Bilal’i çok özledim” diyerek Adapazarı’na onun mezarını ziyarete gitmişti, benimle de çok maceraları var, şimdi sırası değil, fakat asabi mizaçlı görünüp kalbi çok merhametli biri olduğu kesin. Bir ramazan daha gençken Adapazarı’nda onun evinde misafir kalmıştım, çok misafirperverdi ama beni sahura kaldırır önüme sofrayı koyar, ben yeni uykudan kalktığım için iştahsız vaziyette yavaş yavaş yemeye başlayınca sinirlenip “Senin yiyeceğin yok” diyerek sofrayı kaldırıp götürürdü, bir daha da getirmezdi.
BİRBİRİMİZE NAZIMIZ GEÇERDİ
Beraber sabahın sünnetine dururduk, o önce bitirir, benim yavaş kıldığımı görünce beni beklemeden imamlığa geçerdi, sonra Tebâreke’yi okurken of lügatiyle “Dekâdü demeyyözü” diye okur, namaz bitince ben de ona kızarak: “Bak yanlış okudun. Şimdi namazı iade edeceğim, niye beni beklemedin” diye takılırdım. Birbirimize çok ağır konuştuğumuz olurdu, çünkü nazımız geçerdi.
İhsan Efendi Hocamız’a neler ederdi,
Efendi Hazretleri’ni bile bir kere yolculukta hiç uyumuyor sürekli seccadede oturuyor diye “Kıbleyi eskittin Efendi Hazretleri” diyerek kucağına alıp zorla yatırdığı olmuştu.
“İMAM VELİ OLABİLİR”
Nereden geldik buraya anlatayım. Bir kere Kâbe’deyiz, bu da namazdan sonra Harem’in imamıyla görüşmek istemiş, polisler bırakmamış, sinirlenip onları itekleyerek imamın yanına varmış, biraz Arapçası da var. İmama “Bana tavsiyede bulun” demiş, imam da ona bu hadisi yani “Kızma, sana cennet var” hadîs-i şerifini okumuş, sonra yanımıza gelip bize “Bu imam veli olabilir, benim sinirli olduğumu nasıl anladı?” deyince Efendi Hazretleri “Senin polisleri ittiğini görünce anlamıştır” buyurdu. Halbuki imam bal gibi Vehhâbî nasıl evliya olacak ama aklın yolu bir, işte Hacı Bilal böyle adam, 81 senesinde biz hacca giderken o çok istemesine rağmen vize alamadı, o zaman vize yok, Efendi Hazretleri, ben bir de Efendi Babamız’ın oğlu Hâlid Abi üçümüz vize alabilmiştik. Polis Mina’dan yolumuzu Mekke’ye çevirdi, biz de şeytan taşlamak için o sıcakta kilometrelerce yürümek zorunda kaldık. O zaman Efendi Hazretleri “Ah şimdi Bilal olacaktı, bir sene polis bize böyle yapınca polisi tuttu, kucaklayıp dağa doğru götürdü, bizim şöföre de ‘Sen yürü Efendi’yi yürütmeyelim, ben sizi çadırda bulurum’ dedi. Polis ona kızıyor, bacak vuruyor o da ona ‘Beni tanıyor musun?! Ben Of’un İstavri köyündenim’ diye konuşuyordu” diye gülerek anlattı.
HEM LATİFE HEM HATIRA
Hacı Bilal iri yarı adam, oranın bazı polisleri ufak tefek, Hacı Bilal polisi kucağına almış, tepeye doğru çıkarıyor, konuşarak ayarlıyor. Polis onun ne dediğini anlamaya çalışıyor ama nasıl anlasın, o onunla dalga geçiyor, onun derdi Efendi Hazretleri’nin arabasının teftiş noktasından geçirip Efendi’yi yürütmemek. Bunları hem latife hem de hatıra olarak yazıyorum. Esas anlatmak istediğim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e her işte benzeyebilmek, onun gibi halim selim olabilmektir. Rabbim cümlemize nasip eylesin. Âmîn!
ELİNDEN TUTTU VE ÇEKTİ
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hiç kimseye öfke ve sinirle muamele etmeyen, kimseyi kırmayan, darıltmayan halim selim bir peygamberdi. Nitekim sahabe naklediyor: “Bir gün aklından zoru olan bir kadın geldi, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in elinden tutarak çekti ve ona “Gel benim evimdeki şu işi gör” dedi. Kadın, Rasûlüllâh(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kolundan çekiyor, o da arkasına takılıp gidiyor, derken sahabe de onların arkasına düşüyor ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gayet rahat bir şekilde kadının dediği işi görüyor, sonra geri dönüyor. Bu iş, belki ev süpürmek, belki de yıkanmış çamaşırları sıkmaktı. İşin şekli ne olursa olsun, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu işi yapmıştı. Zira o kimseyi üzmeyen, darıltmayan bir insandı.”
BİZ NE YAPARDIK?
Şimdi düşünelim, bir kadın ya da erkek bizim imama böyle bir şey yapsaydı, çoktan bastonu kafasına yerdi, hele birde nâmahrem meselesi düşünülecek olursa, hepten sopayı hak etmişti. Ama Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) öyle mi yaptı, herkesin davetine icabet ederdi, kadın, köle ayırmadan “Gel” diyene giderdi. Bir fakir seslense: “Buyur” diye kendisine yönelirdi, onun sünneti sadece cübbe-sarık değildir, işte bu güzel ahlakın tamamı kendisine uymamız emredilen sünnetlerdendir.
SiMDi VAR MI BOYLE BiR ADAM?
Peygamberimizi güzel ahlakına uyan ne mübarek dervişler vardır. Onlardan biri 90’lı yıllarda vefat eden merhum Hakkı İbrahimhakkıoğlu. Mübarek adam yolculukların birinde bir kıraathanede soluklanmak üzere oturur. Bir adam gelir kıraathaneye, İbrahimhakkıoğlu’na yaklaşır. “Boş musun?” diye sorar. “Boşum” der merhum. Adam önde, merhum arkada bir eve vasıl olurlar. Bir kadın ve yaşlı annesi evi toparlamaya çalışmaktadırlar. İbrahimhakkıoğlu’nu getiren adam eşyaları paketleyip, yatağı yorganı denk yapmasını söyler. İbrahimhakkıoğlu itina ile kendisinden beklenileni yapar. Bu arada kadının annesi adamı yalnız bırakmaması gerektiğini, hırlı mı hırsız mı olduğu bilinmeyen bir adama eşya teslim edilmeyeceğini, adamın başında beklemesini söylemektedir. Kadın: “Anne hiç öyle biri değil, bak ne kadar itinalı iş yapıyor” diye cevap verse de, annesinin sesinin İbrahimhakkıoğlu’nun kulağına kadar geldiğini düşünerek mahcup olur. “Anneciğim dünyanın kaç türlü hâli var! Niye üstüne başına bakıp hüküm veriyorsun, çok görgülü birine benziyor” der sesini olabildiğince kısarak.
HAKİKAT BUDUR
Eşyalar paketlenir, denkler hazırlanır, İbrahimhakkıoğlu başka bir iş yoksa izin istediğini söyler. Kadın cüzdanına davranır. “Para istemez” diye mukabele görünce çok şaşırır:
“Sen hamal değil misin?”
“Değilim.”
“Hamal değilsen bu kadar işi niye yaptın?”
“Beni buraya getiren adam, bana hamal olup olmadığımı sormadı. ‘Boş musun?’ dedi. Ben de ‘Boşum’ dedim. Hakikat budur.”
NEFİS ADINA OLMASIN
İşte şimdi var mı böyle bir adam?! Geçmiş büyüklerin faziletli hallerine ne kadar benziyor değil mi?! Ne olur arkadaşlar barut gibi durmayalım, kin ve nefretle dolmayalım, birbirimize karşı Allâh ve Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hatırı için tebessümlü, kibar ve nazik olalım. Ben asıl mizacım itibariyle bu vasıflara uygun biriyim. Rahmetli Tevfik Abi bana: “Abi, ne kadar sabırlısın, taş olsa çatlar, şekerin 500 iken senden yardım isteyen bir fakirin 1 saat derdini dinliyorsun” derdi. Ara sıra öfkeleniyorsam -Rabbim şahittir ki- nefsim için değil, Rabbimin dinine, Peygamberi (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, Kitabına, Dostlarına, Efendi Hazretlerim’in makamına dokunulduğu için gazaplanıyorum. Rabbim cümlemizden nefis adına öfkelenme halini söküp alsın ve bizleri “Allâh için sevme ve Allâh için gazap etme” makamına ulaştırsın ki amellerin en üstününü bu makamlara nâiliyetten ibaret olduğu hadîs-i şeriflerde bildirilmiştir. Âmîn!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.